Bir yıl oldu, Twitter kullanıyorum. Oysa Twitter"da bir adres edinmeden kısa bir süre öncesine kadar, hemen hiç düşünmediğim bir konuydu, "sosyal medya"ağlarına katılmak.  Facebook'a hiç ilgi duymadım zaten. Okuma ve yazma gündemimin hakkını, günün akışını çok hesaplı kullanarak verebiliyorum. Bir de Türkiye dışında olunca Twitter kullanımının vaktimi tasarladığımdan fazla kaplaması ihtimali düşündürtüyordu beni. Şerif Eskin'ın adıma aldığı hesapla Twitter kullanmaya başladığımda, çok geçmeden televizyonu hayatımdan çıkartmam gerektiğine karar verdim.

Bir haberci, gazeteci için Twitter riskler barındıran bir bilgi akışı sunuyor.  Sadece sahihlik değil mesele... Oradan akıp giden ve andan ana daha önemliymiş gibi seslenen bir başkasını öne süren gündem başlıkları içinde hangisini seçmeli konu olarak? Yeni duyurulan haberin önemi, öncekinin "şok etkisini"  dağılmaya zorluyor.  Ra'd Suresi'nde dile gelen selin yüklendiği nihayet atılıp gidilecek olan değersiz köpük gibi olmayan gerekli cümle, onca söz şamatası arasında nasıl anında seçilebilir, kendinize ait farklı ve zarureti aşikâr bir gündem içeriği yoksa...

Kısıtlı vuruş daha da kısıtlanabilirmiş. Yine de bir süreliğine de olsa sükutun altın olduğuna inanmamayı yeğliyor Twitter kullanıcıları. Ağırbaşlı yazarlar ironi ve espri yüklü cümleleriyle bir teneffüs bahçesine dönüştürüyorlar akışı. Hangisi gerçekte kendisi, köşede yazan tumturaklı kişi mi, tweet atan mı? Her insan bağlamına göre çok sayıda simadan oluşuyor aslında. Köşelerin dil ve üslubu, şiirde bile askeri forma çerçevesini bir kenara bırakmak istemiyor. Twitter'da ise çocukla çocuk olunabilir, cümle kusuru hoş görülebilir, yanlış anlaşılan anında düzeltilebilir.

Kuşkusuz gençler daha bir kendi mekânındaymış gibi serbest, rahat. Aslında gençlik enerjisini yansıtan güzel buluşlar eğile büküle kırıla döküle Twitter penceresinde ufalanıyor gibi geliyor bana bazen. Cemile Bayraktar güzelim öyküler yazmaya ağırlık verecek yerde Arap devrimlerini yorumlamayı tercih ediyor.  Bir bakıma Twitter cümlelerinde üniversiteden uzaklaştırılma yıllarının oluşturduğu sorgulama ve çaba da somutlaşıyor Bayraktar'da... Taşranın (ve kemalizmin) meşruiyetine direndiği kamusal varoluş, sosyal medya yoluyla tartışmaya açılıyor cümlelerinde. Twitter kullanıcıya göre taşra-merkez dikotomisini karıştırıyor.

Hoş her alanda olduğu gibi Twitter'da da hem gündem hem de yorum, kendi seçimlerinizin eseri olarak dökülüyor önünüze. Bir bakıma gerçek hayatta nasıl yürüyorsa işler, Twitter'da da öyle yürüyor. Kimileri tebliğ yapıyor, kimileri barış için bir adım yerine bir cümle sunuyor ileriye, kimileri e-kulede aforizma buyuruyor.

Kendisi de Twitter'ı çok iyi kullanan Derin Düşünce sitesi yazarı Bilal Habeş Evran, Twitter yazarlığı üzerine şunları yazmıştı bana: "Cemil Meriç'in kanundan kaçanları internet alemine sığındı. Gerçeklikten ve sıkıntıdan kaçan bir kitle bu. Bütün vaktini sözlüklerde, bloglarda, Twitter'da harcayan insanlar öncülüğünü yapıyor bu dilin. Bu iş nereye evrilir? Hiçbir fikrim yok."

Bu iş nereye evrilir, çoğu insan tahmin edemiyor. Uzman kişiler Twitter'ın beyin sağlığına iyi gelmediğini dile getiriyor. Roger Garaudy'nin "sibernetikleştirici, bilgisayar tapınıcısı" diye adlandırdığı yaklaşım, aracı amaçlaştırma gibi bir tehdit de içeriyor. Ayakların büsbütün yerden kesildiği siberalem, hâlâ toprakla bağını koruyarak hayatını idame ettirenlere uygun kelamı iletmenin yolu olabilir mi...*

Kimileri sadece öğüt ve hikmetli söz arıyor, kimileri ise övüldüğünü, beğenildiğini  görmek ve bunu duyurmak. Halil Cibran kırk giysi değiştiriyor. Gizem önemli ama anlaşılmazlığa da tahammülü yok daracık pencerenin. Kırılganlıklar, öfkeler, korkular, kınamalar, kaldırım muhabbetlerinden kırpılma cümleler saçılıyor pencerelerden. Bir cümle ile hayranlık bildiren, diğer cümle ile kaçıp gidebiliyor.  Maskeli cümleler pervasızca argoya açılıyor.

Bir de gecikerek öğrendiğim troll olgusu var. Maskelerin ardında yazma rahatlığıyla ne kadar "kendi" olabilir ki kişi... Bastırılmış muzır çocuğun kendini salıverdiği söz boşluğunda yankılanan öznesi silik cümleler besbelli asıl kendiyle yüzleşmeyi geciktiren bir uğultuyu hedefliyor.

Edebiyat ve medya dünyasında "aykırı" diye nitelendirilen- bir yazarın fikirlerini sosyal medyada çar-çur etmeye hiç niyeti olmadığını anlatan bir açıklamasını okumuştum. Fikrin, eleştiri ve yorumun bir sohbete konu olacak şekilde değil de ille de maddi bir karşılıkla sunulduğu bir kavrayış, hangi cümlelerle ifade edilirse edilsin basmakalıp geliyor bana. Akla gelen bir fikri, bir düşünceyi anlayış sahibi kullanıcılarla paylaşma imkânı değerli –ve geliştirici- olabilir pekâlâ. Anlayış, evet. "Sosyal medya"nın alınganlığa, kırılganlığa tahammülü yok.

Fakat Twitter cümlelerinin özgürlüğü (ve özgünlüğü de) ancak metnin bambaşka bir sahada gelişiyor   olması olması durumunda mümkün olabilirmiş gibi geliyor. "Ben buradayım, ben da varım, o cümlede, öteki görüntüde..."  Twitter dili uslup ve yapı olarak tamamen elitist bir dil sayılamasa bile, gerektiği şekilde ortak bir dil olamayacak denli dolayımlı, araçlara bağımlı.

Dünyaya sadece tek pencereden bakmanın getireceği nihai nokta, gönüllü bir tutukluluk hali olsa gerek. Bilal Habeş Evran, Twitter kullanmaya başladığından beri kitap okumaz olan hoşmuhabbet arkadaşlarından söz ediyor. Müsekkin, yatıştırıcı, pansuman pamuğu... Platon'un kötüyü azdıran, bilgiyi artırmak yerine azaltan, belleğin ihtiyacına karşılık vermeyen, tersine onu ıskalayan ağulu yazısı tam olarak hangisi... Tweet yazmayı seven, ağulanma ihtimaline karşı kendi eczanesini de kurmak zorunda.

Kültürün kişiliğimize kattığı süslerden mahrum kaldığımızda bizden geriye neler kalıyor, sorusuna verilecek cevabı çok önemli bulurum. Bu soru şöyle de sorulsa hiç fena olmaz artık: İnternet sosyalleşmesi ve yazışmalarının uzağındayken bizden geriye neler kalıyor...

--------

*Dijital teknolojilerile edebiyat arasındaki ilişkiyi ele aldığım bir yazımda  "topraklama" diye bir tekniği öne sürmüştüm, dijital tekniğin hayatımızda haddi aşacak şekilde yer etmesinin sakıncalarına karşı.  Sözünü ettiğim, elektrik akımını düzenlemek için yapıldığına benzer şekilde  "topraklama" yı çağrıştıran bir yöntem. Topraklama; yani siberuzayın varlığımıza yüklediği gerilimin yakıcı/tahripkâr fazlasını toprağa akıtmak üzere harekete geçme, toprakla haşır neşir olmaya zaman ayırma... Ölçerek, biçerek, süzerek her zamankine göre daha bir titizlikle yükünü hafif tutmanın yollarını arama...

Topraklama sizi sentetik bir yanı olan etkinliklerden yüz yüze insan ilişkilerine taşırken yüreğinizdeki somut ilişkilerin iyiliği ve güzelliğinden yalıtılma  nedeniyle  oluşan gerilim yükünü de hafifletiyor.  İnsanı monoton çalışmanın ötesine taşıyarak tabiatla ve hemcinsiyle buluşturan, önüne niye çalıştığı sorusuna dönmesini sağlayacak yeni kapılar pencereler açan,    göz nuruna olduğu kadar alın terine de dayanan amellerle gelişen, "salih" olması için çaba sarfedilen bir iyilik güzellik, sözünü ettiğim...