"Tüm şıklar masada" zihniyeti devam ediyor. Batının askeri güç kullanarak İran'ı nükleer güç edinmekten uzak tutma seçeneğini saklı tuttuğunun şifresidir bu ifade. İran ve P5+1 (BMGK daimi üyeleri ve Almanya) arasında bu hafta Kazakistan'da yeniden başlayan müzakerelerde defalarca duyacağız bunu. Bu ifadeyi yer yer ben de kullandım. Fakat bunun üzerinde düşündükçe, müzakerelere yardımcı olmadığına, engel teşkil ettiğine kani oldum.
İran, İsrail'e veya Arap komşularından birine saldıracak olursa, uluslararası hukuk bellidir: Mağdurun misilleme hakkı vardır. Ancak böylesi bir saldırı son derece imkânsızdır. BM sözleşmesinin 42'nci maddesine göre Güvenlik Konseyi, "uluslararası barış ve güvenliğe karşı tehdit olduğunda" askeri harekât yetkisi verebilir. 1991 ve 2003'te Irak'ta, 2011'de Libya'da yürütülen harekâtların temelinde bu tür kararlar vardı. Fakat İran'a karşı bir karar çıkmış değildir; ve olmayacak da zira Çin ve Rusya veto edecektir.
İran'a karşı Güvenlik Konseyi'nin 41'nci maddesi çerçevesinde alınmış kararlar var ama bu madde, askeri güç kullanımı içeren tedbirleri içermemektedir. Bu kararlar, Uluslararası Atom enerjisi Kurumuyla tam işbirliği yapmadığından dolayı İran üzerindeki uluslararası müeyyideleri sıkılaştırdı. ABD ve Avrupa Birliğinin uyguladığı daha sert tedbirler İran'ın uluslararası ticaretini ciddi şekilde sınırlandırdı; İran parasının çökmesine ve enflasyona yol açtı.
Bugün başlayan müzakereler, uluslararası camianın İran'ın nükleer silah programını başlatmayacağına dair kendini tatmin etmek için sarfettiği 10 yıllık çabanın son turudur. Bu inisiyatif 2003'te ben, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları Dominic de Villepin ve Joschka Fischer tarafından başlatıldı; İran, NPT anlaşması hilafına faaliyetlerini UAEK'na bildirmiyordu. Dışişleri Bakanı olarak İran'ı beş kez ziyaret ettim. İranlılar çetin müzakerecidirler; yönetim sistemlerinin ışık geçirmezliğinden dolayı baş etmek daha zordur. O zamanın İran dışişleri bakanı Kemal Harrazi'ye bundan şikâyet ettiğimde şöyle demişti: İran yönetimiyle müzakereler hakkında bana şikâyette bulunma Jack. İran yönetimi içerisinde müzakere yürütmenin nasıl bir şey olduğunu hayal et bir de.) İnatçılıklarıyla kendilerine yardımcı olmamışlardır.
Mevcut kördüğümü çözmek, her iki taraftan devletadamlığı talep edecektir. Batı, İran'ın ruhi durumunu daha iyi anlamalıdır. İranlılar siyasi bölünmeleri aşan güçlü ve ortak bir milli kimliğe sahiptirler; sistematik olarak özellikle de İngiltere tarafından aşağılandıklarını (ki haklı gerekçeleri vardır) hissettikleri onlarca yıldan sonra saygıyla muamele görmek burunlarında tütüyor.
"İranlıların başına ne gelse ardında İngiliz eli vardır" deyişi İranlılar arasında yaygındır. 19'ncu yüzyıl itibariyle İran'ın içişlerine faal olarak karıştığımızı İngiltere'de çok az kişi hatırlar ama İranlılar her bir detayı ezberden anlatabilir. 1890'da tütün üzerindeki baskıcı İngiliz tekelinden D'Arcy (bugünkü BP) petrol şirketinin insafsız petrol çıkarma şartlarından 1920'lerde Şah Rıza'nın tahta geçirilmesine; 1941-46'da Sovyetlerle birlikte ülkenin işgal edilmesinden 1953'te seçilmiş başbakan Muhammed Musaddık'ı deviren darbeyi (CIA ile) örgütlemeye ve 1979'ta çökene dek Şah'ın vahşi rejimini sürekli desteklemeye kadar olan rolümüz öyle hiç de hoş değildir. Bunlar bize yapılsaydı kendimizi nasıl hissedeceğimizi bir düşünün.
11 Eylül saldırılarının ardından İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ABD'yle temas kurdu, el Kaide ve Taliban'a karşı faal işbirliği vaad etti ve ilk aylarda dediğini yaptı da. "Ödülü" ise Başkan Bush'un onu Irak ve Kuzey Kore'yle "şer ekseninde" buluşturması oldu ki Hatemi'nin çevresindeki ılımlıları ciddi şekilde zayıflatan ve Hatemi'nin yerine gelen sertlik yanlılarına zemin hazırlayan büyük bir hataydı.
İran iki şey istemektedir. Birincisi, NPT çatısı altında sivil nükleer enerji üretme hakkını eksiksiz bir biçimde istemektedir. Üç nükleer devletin - İsrail, Hindistan, Pakistan - NPT anlaşmasına katılmayı sürekli reddettiğine; şu an atom yeteneklerini artıran Kuzey Kore'nin anlaşmadan 2003'te çekildiğine haklı olarak işaret edebilir. İkincisi, üzerindeki uluslararası tecride son vermeye ve bölgesel statüsünün (özellikle ABD tarafından ) tanınmasını istemektedir.
İran'la ilişkilerin normalleşmesi, uluslararası câmia için de önemli bir ödüldür. İstikrarsız komşularında - Suriye, Lübnan, Ürdün, Irak, işgal altındaki Filistin toprakları, Körfez ülkeleri ve Afganistan - şartları daha da zorlaştırma veya kolaylaştırma kapasitesine de sahiptir. İngiltere için öncelik, Tahran ve Londra'daki büyükelçiliklerini yeniden açmak olmalıdır.
Nükleer silahlı bir İran'a kayıtsız değilim; onca zamanı İran'la müzakerelere bu yüzden ayırmıştım. Benim en güçlü kanaatim şu: Nükleer dosyayı kontrol eden İran dini lideri Ayetullah Hamaney, muhtemelen nükleer silah üretimi için gerekli entelektüel kapasiteyi oluşturmak ve fakat bu sistemi hayata geçirmekten de uzak durmak istiyor. Peki, Ortadoğu'da nükleer silahların yayılmasını tetikler mi bu? Benim görüşüme göre hayır. King's College London Savaş Çalışmaları Bölümündeki araştırmacıların vardıkları doğru hükme göre de Türkiye, Mısır ve S.Arabistan'ın böylesi bir güzergâha girmekle kazanacakları çok az, kaybedecekleri çok şey var.
Her halükarda, nükleer silahlı bir İran'la savaşa değmez.
İran'a karşı savaş kampında İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu'dan daha kabadayı holigan yok. Netanyahu'nun Ocak ayındaki seçimlerde konumunu güçlendirmesi bekleniyordu ama sandalyelerin yaklaşık üçte birini kaybetti. Seçmenler, eski MOSSAD şefi Meir Dagan, eski Şin Bet şefi Yuval Diskin gibi gerçek uzmanlara kulak veriyor görünmektedir.
Meir Dagan 2011'de İsrail'in İran'a saldırısını "aptalca bir fikir" olarak nitelemişti. Daha önemlisi, Dagan ve Diskin, İran'a saldırıdan ne fayda çıkacağını sorgulamışlardır. Diskin, Netanyahu'nun "İsrailliler harekete geçerse İranlılar bombayı edinemeyecekler" sözünde hakikat olmadığını söylüyor. Dagan, İsrail saldırısıyla İran rejiminin düşebileceği görüşüne meydan okumuştur. "İran'a saldırı durumunda, rejim üzerindeki siyasi baskı ortadan kalkacaktır. İsrail'in saldırması halinde, devam edip hızla nükleer silaha varmaları fırsatı vereceğine şüphem yok." Dagan, askeri harekât durumunda müeyyide rejiminin de düşeceğini, İran'ın nükleer eşiği geçecek materyali elde etmesini kolaylaştıracağını da söyledi.
Nükleer Kuzey Kore gerçeğinde olduğu gibi, uluslararası câmia İran nükleere ulaştığında tehdidi kuşatmaya taraf olmalıdır. İşin kurdu İsrail istihbara şefleri haklıdır. Savaş, seçenek değildir.
Yazar hakkında: İngiltere eski Dışişleri Bakanı
Kaynak: Telegraph
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı