Türkiye çok ilginç, ilginç olduğu kadar da karmaşık bir sürecin içinden geçiyor. 28 Şubat sürecinin üzerinden on sene geçti ve bu sürecin hala çok net analizinin yapıldığını zannetmiyorum; elimizdeki en somut somut veri 'laiklik elden gidiyor' derken, 28 Şubat döneminde vergi mükelleffinin 65 milyar dolarının gittiği ama mesele sadece bununla da sınırlı değil, önümüzdeki dönemde sürecin gerçek dinamikleri daha iyi anlaşılır.
Şu an içinden geçtiğimiz sürecin de fazlasıyla izaha muhtaç bir süreç olduğu kanısındayım; düğmeye ne zaman, nasıl basıldı bilemiyorum ama sembolik bir tarih olarak 27 Nisan 2007 ile özdeşleşen sürecin 'Cumhuriyeti koruma refleksi' olarak özetlenmesinin çok yüzeysel bir açıklama olduğu kanısındayım.
Belki de mesleki bir deformasyon olarak nitelendirilebilir ama hem 28 Şubat sürecinin hem de içinden geçtiğimiz çok daha komplike sürecin mutlaka ve mutlaka iktisadi bir tahlili, açıklaması olmalı.
Bugünden 28 Şubat için söylenebilecek şey bu sürecin çok bayağı, sıradan bir soyguna tekabül ettiği; TMSF açıklamalarına göre ortada buharlaşan 65 milyar dolar var, Hazine'ye geri dönüşü artık olanaksız bir para, çok ama çok büyük bir para ama yine de söz konusu olan çirkin ve sıradan bir banka soygunu.
Bugün yaşananların çok daha karmaşık bir sürece tekabül ettiği izlenimi bende hakim.
2003-2006 arası dönem Türkiye'nin hem siyaseten hem de daha önemlisi ekonomik yapı, mülkiyet ilişkileri, servet dağılımı olarak çok önemli dönüşümlere konu olduğu bir dönem ve bu süreçte kaybedenlerin, makam, mevki, pozisyon ve daha da önemlisi ekonomik yapılanma ve etkinlik açısından kaybedenlerin karşı bir hamleyle kaybettikleri pozisyonları, el değiştiren serveti yeniden ele geçirmeye çalışmalarını iyi görmek, anlamak gerekiyor.
Bu karşı hamle meşru yeni ekonomik stratejiler ve siyasetler belirleme biçiminde tecelli ettiği ölçüde söylenebilecek çok şey yok ama bu nispeten meşru hamleler yerine 'Cumhuriyeti ve Anayasa'yı koruma refleksi' bahanesiyle dolaylı darbelere tevessül edilmesi toplumun, ülkenin bütününün ve hatta darbecilerin eğik bir zemine girmesi anlamına gelebiliyor.
* * *
TÜSİAD geçtiğimiz senelerde ülkenin olumlu anlamda dönüşümüne büyük katkılar vermiş, AB sürecinde çok cesur hamleler yapmış bir işveren örgütü; yayınladığı raporlar bu işveren örgütü içinde bile dönem dönem meseleler çıkarmış çok önemli raporlar.
TÜSİAD sürdürülebilir yüksek oranlarda büyümenin etkin işleyen evrensel bir demokrasi ve hukuk devletinden geçtiğini ilk görenlerden; bu doğrultuda atttığı adımları da Türkiye'nin aydınlık yüzü hep şükranla anacak.
Ancak, 2001 krizi sonrası ve özellikle 2003-2006 arası yaşananların, dönüşümlerin, ortalama yüzde yedi büyümenin, bu büyümenin yarattığı dinamiklerin, dışa açık piyasa ekonomisinin ve sermaye birikim modelinin dış piyasalara yaslanmasının kontrol edilmesi olanaksız bazı yan sonuçları da oluşuyor ve bu yan sonuçların başında da belki mülkiyet ilişkilerinin, servet dağılımının değişimi geliyor; halk arasında buna servetin el değiştirmesi deniyor.
27 Nisan sürecini, tekrar ediyorum, Cumhuriyeti koruma refleksi olarak değerlendirmek çok sathi bir yaklaşım olabilir; aklı başında birinin yirmi yaşında kızların üniversiteye başlarını türbanla örterek girmesini anayasal düzene tehdit olarak algılaması mümkün olamaz, tüm bu kavganın altında, özellikle AB süreci ve yüzde 47 sonrası mutlaka başka şeyler, başka endişeler yatıyor.
Askeriyenin, yargının, üniversite sözde elitinin kavgası pozisyon kavgası, mevki rantı mücadelesi olarak değerlendirilebilir; ancak, TÜSİAD'ın da son aylarda bu kervana katılır gibi bir izlenim vermesi aslında kavganın başka bir düzlemden kaynaklandığı konusunda ipuçları üretmektedir.
Sayın Rahmi Koç'un gümrük birliği sürecinin Türkiye'yi olumsuz etkilediği, bu sürece düşünülmeden girildiği biçiminde ifadeleri bana bu puzzle'ın bir parçası gibi gözüküyor.
Süreci izleyeceğiz, göreceğiz ama emin olduğum konu bu kavganın bir 'Cumhuriyeti koruma refleksi' olmadığıdır; korunan bir şeyler vardır ama bunların demokrasi, hukuk devleti, rekabetçi dışa açık piyasa ekonomisi olmadığı adeta kesindir.
Kaynak: Star