Başarısız bir darbe teşebbüsüyle sarsılan Türkiye'de hükümet ve çok sayıda vatandaş suçlayacak birini bulmak için çok istekli. Gerçekleri ortaya koyacak dikkatli bir soruşturma yerine, Amerika'yı bu kalkışmanın suç ortağı olmakla itham ettiler. Bu, gerçek ve hayali düşmanlara karşı hükümetin geniş kapsamlı bir temizliğiyle karışık yeni bir Amerikan karşıtlığı dalgasını ateşlerken bir yandan da NATO ve ABD ile ilişkiler ve Türkiye'nin uzun vâdeli istikrarı için risk teşkil ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a göre, 15 Temmuz darbesinin arkasındaki isim, 1999'dan beri Pennsylvania'da gönüllü inzivada yaşayan ve bu teşebbüste bir dahli olduğunu reddeden din adamı Fethullah Gülen. Ancak hükümet yanlısı medya, siyasi liderler ve toplumun tüm kesimlerinden sıradan vatandaşlar, ithamları yalanlayan Washington'u suçluyorlar.
Amerika'nın Orta Doğu'daki en üst rütbeli komutanı General Joseph Votel, Türk ordusundaki temizliğin Amerikalılarla mesaisi olup şu anda hapiste olan Türk subaylarına dair endişelerini belirtti. Erdoğan Votel'e tepki gösterip onu darbecilerin yanında olmakla suçladı. Erdoğan, Salı günkü [2 Ağustos 2016] konuşmasında tepkisini sürdürdü, Batı'nın darbecilerin yanında durduğunu ve terörizmi desteklediğini söyledi.
Bu esnada hükümet yanlısı Yeni Şafak gazetesi de bir dönem Afganistan'da NATO komutanlığı da yapmış olan General John Campbell'ı, Woodrow Wilson Center isimli Amerikan düşünce kuruluşunda Orta Doğu programının direktörü olan Henri Barkey'i ve CIA'i darbenin arkasında olmakla suçladı. Barkey'e yönelik kanıt ne peki? Darbe patlak verdiğinde kendisi akademisyenler için düzenlenen bir konferans için İstanbul'a yakın bir adada bulunuyordu. Gazete bunu "gizli bir toplantı" olarak naklederken Barkey'in de birkaç telefon görüşmesi yaptığını belirtti ki öyle pek de şüphe uyandıracak bir hareket değil. İlaveten gazete, ABD'nin Erdoğan'a darbe gecesi suikast teşebbüsünde bulunduğunu iddia eden bir manşetle çıktı.
ABD'nin, hem NATO'nun güvenliği hem de IŞİD'le olan savaşta ortaklığı hayati önemde olan NATO üyesi bir müttefikinin altını oyması hiç de akla uygun gelmiyor; üstelik bölgenin ekseriyeti kaos içindeyken.
237 insanın ölümüne sebep olan [29 Temmuz itibariyle] darbe teşebbüsünden dolayı yaşadıkları travma anlaşılır olmakla birlikte, Türkler sahtekâr ve alaycı bir oyun oynuyorlar. Erdoğan, darbeyi yeterince sert kınamadıkları için Batı ülkelerine tepki gösterdi fakat onun asıl şikâyeti, ordudan, bakanlıklardan, okullardan ve üniversitelerden 66,000 insanın tasfiye edilmesi üzerine Batılı ülkelerin tedirginliklerini belirtmiş olmaları. Bu, mazur görülebilecek seviyeyi de geçen ve dahası, mevzubahis kurumların karakterini ve gücünü radikal şekilde altüst edecek bir rakam.
Amerikalı yetkililer haklı olarak Erdoğan'ın eleştirilerinin dozunu arttırmak ve baskı kurmak suretiyle Washington'u, Gülen'in Türkiye'ye iadesine dönük talebine mecbur etmeye çalıştığını düşünüyorlar. Türkiye idari dokümanları Amerika'ya gönderdi ama iade için resmi, hukukî bir talepte bulunmadı. Amerikalılar da Gülen'i suçlayacak hiçbir kanıt görmedi şimdiye kadar.
Türklere hatırlatılması gereken şu ki Gülen'in yasal olarak Amerika'da bulunma hakkı var ve ABD Adalet Bakanlığı Gülen'i teslim edip etmeyeceğine karar vermeden önce titiz bir sorgulama yapmak zorunda; bilhassa Türkiye gibi, yasal prosedürün gittikçe müphemleştiği ve söylentilere göre gözaltındakilere işkence yapıldığı bir ülkeye iade söz konusuysa.
Türkiye'nin asıl görevi darbeyi kimin, niçin planladığına dair bir açıklama getirmek. Ama bu da gerçekleri keşfetmek lehine komplo teorilerini bir kenara bırakmayı gerektirir.
Washington'daki beklenti Gülen üzerindeki gerilimin daha da kötüleşeceği ve bunun da Türkiye'yi Rusya'ya yakınlaştırabileceği. Yine de Amerikalı yetkililer Türklerin IŞİD'e karşı yürütülen savaşta işbirliğine devam edeceklerine yönelik, ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph F. Dunford'un Pazartesi günü [1 Ağustos] gerçekleşen Ankara ziyaretinde de olduğu gibi, gizli güvenceler verdiğini ifade ediyorlar. Şimdiye kadar verilen güvenceler yerine gelmiş görünüyor.
Uzun vâdede ise ABD ve NATO'yu bekleyen daha ciddi bir problem var: demokratik değerlerden uzaklaşan kilit roldeki bir müttefikle ne yapılacak? Amerikalı yetkililer seçenekleri değerlendirmeye başladıklarını söylüyorlar ki buna günün birinde NATO'nun, antidemokratik faaliyetler için özellikle tanımlanmamış bazı sonuçlara varması da dahil.
NATO atacağı muhtemel bir adımın iması bile Erdoğan'ı çileden çıkartması mümkün. Lâkin Batı ile uyuşmayacak prensiplere ve uygulamalara kucak açan bir Türkiye'nin güvenilir bir müttefik olabileceğini veya Türkiye'nin kalkınması ve güvenliğini sırtını dayadığı NATO olmadan nasıl sağlayacağı sorularına cevap vermek zor.
Kaynak: nytimes.com
Dünya Bülteni için çeviren: Mustafa Doğan