Arap dünyasının bir rol model için böylesine hevesli olduğunu görmek ve önayak olacak bir kurtarıcı için herşeyi göze aldığına şahit olmak üzücü. Türkiye, en çok da İsrail'e el pençe divan durmayı reddetmesinden dolayı, çoğu Arap için rol modeli haline geldi.

İsrail dışişleri bakanı Avigdor Lieberman, [Sic! Dışişleri Bakan yardımcısı Danny Ayalon] İsrailli ajanları çocuk kaçıran kimseler olarak resmeden bir Türk dizisine itiraz ettiğinde Türk büyükelçisini ofisine çağırdı, alçak koltuğa oturttu ve ülkesi İsraillileri yanlış tasvir ettiği için büyükelçiyi haşladı. Türkler İsrail'e ültimatom verip özür dilemeye zorlayarak bu hakarete tepki verdiler.

Türkiye'yi Arapların gözünde kahraman yapmak için bu olay yeterliydi. Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan iktidarında hem dostun hem de düşmanın
saygı duyduğu bölgesel güç haline geldi. Türkiye'nin İsraille yakın askeri ilişkileri olabilir ama bu, Gazze saldırısı sırasında sağlam bir duruş sergilemekten alıkoymadı onu.

Türkiye'nin Suriye, Lübnan ve Ürdün'le de dost canlısı ilişkileri var. Suriye ve İsrail arasında arabuluculuk yaptı. ABD-İsrail'in İran'ı şeytanlaştırma kampanyasına da meyletmedi.

Türkiye bir zamanlar olduğu gibi NATO'nun uşağı da değil. Erdoğan döneminde kendi sesini buldu.Yeni keşfedilen bu bağımsızlık, Avrupa'nın Türkiye'nin AB üyeliği talebine ters yanıt vermesinin sonucu değil mi? Belki de öyledir ama mesele şu ki Türkiye bölgede büyük bir kaldıraç gücü olan bir ülke olarak kendini yeniden keşfetti.

Türkiye, uluslararası konumunu destelemek içn Arap ve müslüman ülkelerle güçlü bağlarına güvenebilir artık. Kaydedilmelidir ki Türkiye, İsrail'le ilişkilerini geriletmedi. İsrail, büyükelçi olayında yapılan öfke takasından sonra, uçak satışı anlaşmasını görüşmek üzere dışişleri bakanını [Sic! Savunma bakanını] Ankara'ya gönderdi. Türkiye halen İsrail'le görüşüyor ve
Filistinlileri kaderlerine terk etmiyor.

Bunu, müstakbel cumhurbaşkanı ve onun Amerika ve İsrail'in onayına ihtiyaç duyup duymayacağı hakkında tartışma yaptığımız Mısır'ın durumuyla  kıyaslayın. Mustafa el Feki'nin ateşlediği, Hasaneyn Heykel ve diğerlerinin yorumlarıyla katıldığı bu tartışma, ülkedeki siyasi kafa karışıklığını ileri götüren bir ilaveden başka bir şey değildir.

Mısır, İsrail gibi olamaz ve Türkiye gibi olmaya da çalışmıyor. Barış sürecine ilişkin tüm meselelerde ABD'ye açık kapı bırakmış olabiliriz ama yine de bir şeyler elde etmenin çok uzağındayız. Amerika, tüm çabalarımıza rağmen, önceden olduğu gibi halen İsrail yanlısı. Amerika'nın İsrail üzerinde kaldıraç gücü yok gibi görünüyor ama gene de Mısır ve diğer Arap ülkelerinden her gün yeni tavizler isteniyor. Bugün için Arapların Ortadoğu barış sürecinde söyleyebilecekleri tek bir sözleri yok.

Türkiye'nin, yalnızca Amerikalılarla, Avrıpalılarla ve İsraillilerle değil, İran'la ve Körfez ülkeleriyle de yakın ilişkileri olan bir ülkenin, bizi böylesine savurmasına şaşmamak gerek.

Mısır Türkiye'nin yaptığı gibi Ortadoğu çatışmasına müdahildir. Camp David anlaşmasından bu yana barışa karşı tarihi ve ahlaki sorumlulukları var. Arabuluculuk yapmaya çalıştı ve yanısıra, barış çabaları pek çok dostunu kaybetmesine vesile oldu ve Gazze'de görüldüğü üzere siyasetimize bir sakarlık bulaştırdı.

Sivil toplum ve Avrupalı gruplar Gazze'ye sempati duymaya başladılar; Filistinlilerin uzlaşması ve İsrail'e baskı amaçlı kullanamadığımız bir sempati bu. İroniktir, Gazze'ye giden yardım konvoyuyla ilgili durumu yumuşatmak için araya giren yine Türkiye idi.

Kaynak: El Ahram Weekly

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı