İran’ın nükleer teknolojiye veya hatta nükleer silah üretme yeteneğine sahip olması Mısır veya Arap dünyası için bir tehlike değildir. Ayrıca İran nükleer programı yüzünden bir savaş çıkması da çıkarlarımıza uygun değildir.
Bizim için iyi olan şey, Batının ve ABD’nin İran’la anlaşmaya varması, İran’ın barışçıl amaçlar doğrultusunda ve NPT çerçevesinde nükleer yeteneklerini geliştirebilmesidir. Şayet İran’ın İsrail’i caydırmaya yetecek kadar nükleer bilgi edinmesi anlamına geliyorsa bu, hiç de fena bir fikir değildir.
Barack Obama’nın diplomatik araçlardan sarf-ı nazar ettiği ve İsrail’in tarafını tuttuğu
şu an ki tırmanmanın nedeni Mahmud Ahmedinejat’ın İsrail’i imha çağrısı yapması değildir. Obama başkanlık koltuğuna otururken İran’la ve Filistin problemiyle ilgili verdiği tüm sözlerden caydı.
Amerikan politikasındaki değişimin gerçek nedeni, Tahran’da rejim değişikliği isteyen neoconların yeni keşfettikleri güçtür. Muhafazakarların başarısı, Obama’nın İran problemini diplomatik araçlarla çözme azmini yok etti. Neoconların ne istediğine gelince, Sarah Palin’in İran nükleer tesislerini bombalama çağrısını işitmiş olabilirsiniz. Yahudi Senatör Joe Lieberman Münih Güvenlik Konferansı’nda İran’a ya ağır müeyyideler uygulanması yahut da askeri saldırı düzenlenmesi gerektiğini söyledi.
İran, Rusya ve Fransa’da uranyum zenginleştirilmesine rıza gösterdi. Daha sonra teslimat yöntemine ve miktarına itiraz etti. İran, ulusal kutlamalar sırasında uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirme sözü verdi. Zenginleştirme işlemleri için uranyum rezervinin yüzde 75’ni (1.600 kg uranyumun 1.200 kilogramına tekabül ediyor) Rusya ve Fransa’ya göndermeyi reddetti ve miktarların daha az olmasını talep etti. Mevcut kriz işte bu istek yüzünden başladı, ki İran’ın sürekli tehdit altında olmasına ve ilgili tüm taraflar arasındaki karşılıklı güvensizliğe bakınca son derece mâkuldür.
İran, uranyumu yüzde 20 oranında - yalnızca tıbbi amaçlı kullanım için iyi denilebilecek bir orandır - zenginleştireceğini söylediğinde batı paniğe yakalandı. Silah üretimi için oranın yüzde 90 olması gerekir. Ancak batı, İran’ın cüretkâr tınısından hoşlanmadı ve çıkarlarını koruma azmine müsamaha gösteremedi. Batı şimdi de ekonomik ve mâli müeyyidelerle tehdit ediyor, ABD donanmasını Körfez bölgesine gönderiyor ve Körfez ülkelerine füzeler yerleştiriyor, ki hepsi de gerilime katkı yapmaktadır. Hiçbir şeyden geri kalmayan İsrail de kendi tehditlerini yapıyor.
Çin, Brezilya ve Türkiye hepsi de itidal tavsiyesinde bulundu ve İran’la diyaloğun devam etmesi gerektiğini söyledi. Araplar ise kafalarını toparlamış gibi durmuyorlar. İran konusundaki Arap duruşu bana Irak meselesindeki Arap duruşunu hatırlatıyor. Bazı Araplar askeri harekâta karşı uyarıda bulunurken diğer bazıları işgal ordularına askeri tesisler sunmuştu İran vakasında da benzerinin yaşanabileceğine dair rahatsız edici hisler dolanıyor içimde. Bugün bazı Araplar, İsrail’in İran nükleer tehdidini barış taahhütlerini savsaklamanın bahanesi olarak kullandığını söylüyorlar. Anlamsız bu. Aslında tam da tersi doğru. Hindistan ve Pakistan vakasına bir bakın. Nükleer denklik, savaşa tutuşmaktan uzak durmalarını sağlıyor. Bu yüzden de İsrail ve İran arasındaki bir nükleer denkliğin, İsrail’i bölgede savaş çıkarmaktan caydırma şansı vardır diye düşünüyorum.
Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Arapların bölgedeki güvenlik düzenlemeleriyle ilgili olarak İran’la konuşmaları gerektiğini söyledi. Bu iyi bir fikir eğer ki Irak’ta yaptığımızı İran’da tekrarlamak istemiyorsak.
Kaynak: El Ahram
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı