Türkiye cumhuriyetin ilanından bu yana, Doğulu ve Batılı olmayı harmanlayan, kendine has dengeli bir kimlik geliştirmeyi başardı

Türkiye'nin Bahreyn Büyükelçisi Haldun Osman, ülkesinin BM Güvenlik Konseyi'ne geçici üye seçilmesinin bölge ve dünya ülkelerine yarayacağını ifade etti. Konsey üyeliğine Avrupa kıtası kapsamında seçilmiş olsa da, Türkiye hem komşularının hem de yakınındaki ülkelerin, özellikle de Arap ülkelerinin istikrarı için olumlu ve merkezi rol oynuyor.
Türkiye Osmanlı İmparatorluğu'nun enkazı üzerine cumhuriyetin ilan edilmesinin 85. yıldönümünü kutluyor. Bu ilan, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye'yi İslami hilafet devletinden Batılı yapıya sahip laik devlete taşımak için izlediği beş sürecin bir parçasıydı.
Atatürk, siyasi değişim de dahil olmak üzere Türk toplumu içinde büyük değişimler başlattı. Siyasi değişim temel şekliye saltanatın kaldırılmasına, cumhuriyetin ilanına, hilafetin kaldırılmasına ve sosyal, hukuki, eğitimsel, kültürel ve ekonomik değişiklilere dayanıyordu. Türk toplumundaki bu köklü değişiklikler, toplumun yapısını laikliğe çevirmesi nedeniyle İslami açından sıkıntı yarattı. Diğer yandan, bazı Arap ve Müslüman seçkinlerle siyasiler Türkiye'deki değişim devrimine hayranlıkla baktı.
Atatürk'ün başlattığı toplumsal değişiklikleri izleyen yıllar boyunca Türkiye, İslam ülkeleri sisteminde kalmak yerine Batılı toplumlara entegre olmaya çalışıyordu. Bazı noktalarda da başarısız oluyordu. Hatta Atatürkçü yöntem kapsamında entegre olmanın zorluğunu gören bazı Türkler işi, 'Türk'ün Türk'ten başka dostu yok' sloganını yükseltme noktasında vardırdı.
Bu toplum, kendine has bir yapı ve eşsiz bir yöntem edinmeye başladı:
'Batı'nın kubbesi' altında yaşamak ve 'Doğu'nun halısı' üzerinde yürümek. Türkiye birbiriyle dengeli olan iki yönde -Batılı ve İslami yönler- nasıl yürüyeceğini öğrendi.
Ülke bu iki süreç kapsamında özel bir kimliğe sahip oldu. Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından Erşat Hürmüzlü El Vasat gazetesiyle söyleşisinde, Türkiye'nin kimliğinin ideolojik bir sınıflandırmaya konulmasını reddedip 'Türkiye'nin kimliğinin Türkiye olduğunu' söylüyordu. Hürmüzlü kanıt olarak da, NATO üyeliğinin ve AB yolunda mesafe katedilmesinin karşısında Türkiye'nin İslam Konferansı Örgütü içindeki gücünü, Arap ülkeleri arasındaki açık rolünü, Arap Birliği'ndeki gözlemci statüsünü gösteriyordu. Danışman, Türkiye'den başka hiçbir devletin hem Doğulu hem de Batılı bir kimlik taşımadığını belirtiyordu.
Türkiye'deki siyasi partilere farklı mesafelerde durmak istemiyoruz, bizlerin ve Türk siyasilerin itiraf etmesi gerekir ki, Türkiye Arap ve Müslümanlara AKP dönemindeki kadar yakın olmamıştı. Türkiye Arapların, Müslümanların ve Batı'nın ortağı haline gelmesi sonrası bölgenin istikrarını ve kendi güvenliğini korumaya çalışıyor. Bununla birlikte, yanıtını bulamadığımız soru şu: AKP iktidarının değişmesi sonrası Türkiye, hem Doğu'ya hem de Batı'ya yakın durmayı sürdürebilir mi? Diğer Türk siyasetçiler, Türkiye'nin başarısının yanı sıra bölgesel ve uluslararası konumunu koruması için bu yöntemin ideal olduğunu öğrendi mi?
Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi'nde herkes için güç kaynağı olacağı kesin. Zira Doğulular Türkiye'de kendi paylarını görüyor, Batılılar da bu ülkenin kendilerine yakın
olduğunu düşünüyor. Türkiye'nin herkese karşı nerede duracağını bekleyip göreceğiz.

 

Kaynak: Radikal