Birleşmiş Milletler, uluslararası ilişkilerin yapısını değiştiren bir savaştan sonra yeniden bu tür savaşların çıkması önlemek ve dünyaya bir nevi ortak yönetişim sistemi geliştirmek için kurulmuştur. Türkiye, 1945’te BM’nin kurucu üyesi olarak Amerika’da yapılan toplantılara katılmıştır. BM şartının derin amacı bir dünya anayasası yaratarak uluslararası ilişkileri dengelemek ve barışa daha güvenli bir temel bulmaktır. Uluslararası barışın gelişmesi güvenlik konularının dışında insanlığı ve yaşam alanlarını ilgilendiren gelişmelerle doludur. Örneğin, insan hakları, çevrenin korunması ve çevre sağlığı, çocukların yaşatılması, tıbbın gelişmesi, fakirliğin kaldırılması, ekonomik kalkınma ve kalkınmanın sürekliliği, tarımsal kalkınma, eğitim, kadının gelişmesi ve özgürleşmesi, uluslararası felaketler ve felaketlere yapılacak insancıl yardımlar, atom enerjisinin barışçı kullanımı, işçilerin hakları gibi. Bu konularda gelişme olmazsa askeri önlem ve siyasi görüşmelerle barışın gelişmesi ve terörizmin önlenmesi mümkün gözükmemektedir.

AB konusunda net cevap

Türkiye, Eylül ayı içinde BM Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi’ne en üst düzeyde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile katıldı. Son dönemde Latin Amerika’dan Afrika’ya Asya’dan Ortadoğu’ya geniş ilişkiler kuran Türkiye’nin yeni gelişen uluslararası ortamda amaçlarının, açıkça ve en yetkili ağızlardan uluslararası bir diyalog forumu olan BM Genel Kurul toplantılarında anlatılması gerekiyordu. Zirvenin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı, bu hedeflerin Türkiye’nin ulusal kalkınma hedefleri arasında olduğunu, sivil toplum kuruluşlarının hükümetle birlikte elini taşın altına koymaları gerektiğini, kız çocuklarının okulu gitme oranlarının artırılması için gösterilen çabaları, ana çocuk sağlığında yapılan ilerlemeleri, toplu konut yapımını, HIV gibi hastalıklarla yapılan mücadeleyi ve Türkiye’nin evrensel sağlık hizmetine ulaşma çabalarını ortaya koymuş ve kalkınmanın Türk dış politikasının önemli bir bölümünü oluşturduğunu belirtmiştir. 2015’te kalkınma hedeflerine varılması pek mümkün gözükmemekle birlikte gerçek kalkınma yolunun devletlerin ortak çabalarıyla hızlı bir biçimde gelişeceğini söylemiştir. Cumhurbaşkanı, diğer gelişmekte olan ülke liderleri gibi -örneğin İran- büyük devletlerin kendi amaçlarına hizmet eden saldırgan ekonomi politikaları nedeniyle kalkınma hamlelerinin başarısız kaldığını tabii bilmektedir. Ancak ikna edici ve çatışma çıkarmaya yönelik olmayan yaklaşımıyla durumu anlatmayı yeğleyerek Türkiye’ye kulak verilmesini sağlamıştır.

Kalkınmada ortaklık önerisini, lobiler ülkesi ABD’de önde gelen şirketlerin Türk ve Amerikalı temsilcilerine, Türkiye’nin jeopolitik durumuna dikkati çekerek anlatması önemlidir. Çünkü, Türkiye, Batılıların ekonomik ilişki ve çıkarlarının Ortadoğu’yu aşarak Orta Asya, Çin, Hindistan ve Pasifik’e kaydığının farkında. Dünya ile çalışabilir serbest piyasa ekonomisinin olduğu bir Türkiye için çalışıldığını söyleyen Gül, ABD’li Marshall Fund’un Almanya kanadının yaptığı, Türklerin AB üyeliğine olan ilgilerinin çok düştüğü yolundaki görüşlerine karşılık devletin cevabını vermiştir: “Türkiye’nin önündeki en büyük hedeflerinden biri AB üyeliğidir. Bu konuda bazen hızlı bazen yavaş ilerlemeler olsa da Türkiye’nin yönü ve hedefi bellidir. Bunun yatırımcılar için bir güvence oluşturacağını düşünüyoruz.”

Kimse bölgesinde savaş istemez

Türkiye, Güvenlik Konseyi’nin 65 yıl içinde 6 defa gerçekleştirilebilen zirve toplantısında, kendisine dış politikasındaki gelişmeler nedeniyle yapılan eleştirilerin farkında olarak, Cumhurbaşkanı Gül tarafından görüşlerini aktarma imkanına kavuşmuştur. Gül öncelikle Türkiye’nin kendi bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalamayacağını ancak, kalıcı barış sağlanmaması durumunda özellikle Ortadoğu ve Yakındoğu olarak adlandıracağımız İran, Pakistan ve Afganistan’daki gelişmelerin olumsuz yanlarının Türkiye ve dünya barışına etkilerinin ağır olacağını açıklayarak İran politikasında diplomatik çözüm yollarının önemini, atom enerjisinin barışçı kullanımı için her ülkenin hakkı olduğunu ve Ortadoğu’da nükleer silahların istenmediğini açıkça belirtmiştir.

Cumhurbaşkanı görüşlerini uluslararası ve Amerikan basın kurumları önünde  ve Columbia Üniversitesi’nde, Amerikan sağını ve  Cumhuriyetçi grupları temsil eden Council of Foreign Relations adlı düşünce kuruluşunda ve yeni yeni palazlanan Türk bilim adamları temsilcilerinin ve lobisinin önünde tekrarlayıp devlet temsilcileri kadar uluslararası kamuoyuna gerekli mesajları vermiştir. İsrail‘in Mavi Marmara olayındaki tutumunu eleştirirken BM’ler İnsan Hakları Komisyonu ve BM Soruşturma Komisyonu çalışmalarına önem verildiğini açıkladı. 

Avrupa’nın göremediği şey...

Cumhurbaşkanın, Amerikan düşünce kuruluşları kadar bazı Avrupalı yöneticilerinin de kabul ettiği gibi Avrupa’nın stratejik bakışının noksan olduğuna dikkati çekmesi, Avrupa’nın enerji konusundaki gelişmelerin önemini anladığını söylemesi de çok önemli bir gelişme olmuştur. Avrupa’nın uluslararası alandaki etkisizliği ve uluslararası pazarlara ulaşamaması nedeniyle içindeki ekonomik bunalımlar yaşadığını gene Avrupa’da Türkiye’ye ve İslam’a karşı olumsuz duyguların geliştiğini ve küresel bir köy diye adlandırılan dünyamızda herkesin her yerde yaşayabildiğini pek anlamadıkları ve Türkiye’nin AB standartlarını ve hukukunu adapte etmemizin nasıl engellendiği de açık bir şekilde belirtilmiştir.

BM Güvenlik Konseyi’nde temsil edildiğimiz bir dönemde fırsatları iyi değerlendirerek, dış temsilcilerimizle birlikte Türkiye’nin görüşlerini uluslararası kamu oyuna aktarma gayreti ve başarısının Türkiye’nin lehine çok olumlu bir gelişme olduğunu kabul etmek gerekir. Sivil toplum ve düşünce kuruluşlarımızın da uluslararası alanda tartışma kapasitesine kavuşmaları ise şimdilik dileğimiz olarak kalıyor.

[email protected]

 

Kaynak: Star