1980 Eylül başında General Kenan Evren ülkede laikliği korumak gerekçesiyle askeri darbeye önderlik etmiş ve partileri kapatmıştı.
Bu olaydan otuz yıl önce Adnan Menderes ülkenin yaşadığı ilk parlamento seçiminde iktidara gelmiş ancak ordu, yaptığı reformlara şüpheyle bakmış, bazı siyasiler ve laiklerle desteklenen darbesini yapmış, bir yıl sonra da Menderes asılmıştı. Askerlerin darbeleri ile Anayasa Mahkemesi'nin üniversite öğrencilerinin başörtüsü takmasına izin veren kararı iptal kararı arasındaki benzerlik göz ardı edilemez. Başörtüsüne izin veren karar ülkedeki demokratik resmi kurumlarca alındı ve kanunlaştı. Bu yüzden anayasa mahkemesininkararı anayasayı ortadan kaldırıyor ve hatta seçilmiş hükümetin ve cumhurbaşkanının temsil ettiği meşruluğa 'darbe' oluşturuyor.
Parlamento kararını iptal eden mahkeme şu an AKP'nin kapatılması, Erdoğan ve partisinden 70 üyenin siyasetten men edilmesiyle ilgili kararı görüşüyor. Parti liderleri defalarca laikliğe bağlı kaldıklarını teyit ettiler ancak bu Atatürkçü elitleri tatmin etmek için yeterli olmadı ve görünen o ki bu elitlerden hiçbiri laik rejimi ve cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal'in mirasını koruma taahhüdünde bulundukları halde Erdoğan, Gül ve partinin diğer isimlerini doğrulamıyor. Fakat rasyonelliğe muhtaç endişelerle geniş bir kesimin özgürlüğü nasıl sınırlanabilir? Başörtüsü nasıl olur da laik rejimi, iç barışı ve cumhuriyetin kimliğini tehdit edebilir? İstedikleri kıyafeti giymeleri sebebiyle milyonlarca kadının üniversite eğitiminin ellerinden alınması kabul edilebilir mi? Anayasa Mahkemesi'nin kararı despotizmin şekillerinden ve milyonlarca Türk'ün eşit yaşama hayaline suikasttır. Bu kararın demokrasi olarak tanımlanması mümkün değil.
Aslında şu an Sayın Erdoğan halkının demokratik tercihinin safında duruyor. Kendisi liberal bir sembol ve halkın 'kahramanı'. Sonra 'anayasa' kararı Türkiye'nin saygınlığına zarar veriyor ve Türkiye'nin demokratik kurallara, insan haklarına saygıya bağlı kalması üzerinde yüzeysel de olsa duran Avrupa kulübüne girme hedefine hizmet etmiyor. Karar ayrıca genleri çoğulculuk ve çeşitliliğin kavramlarını kuşatmaya ehil olmadığı için demokrasinin Müslümanlara uymadığı, bu yüzden İslam ülkelerinde demokrasi deneyiminin şekilsel ve gerçek dışı bir deneyim olduğu, İslam topraklarının olgun ve rasyonel demokratik düşünceyi yeşertemeyeceği yollu normatif tabloyu derinleştirmektedir.
Başörtüsü meselesindeki tutuculukta ve AKP'nin kapatılmasında laik elitlerin gerçekçi hiçbir çıkarı yoktur. Sadece siyasi alanda değil, sosyal istikrar ve ekonomik kalkınma alanında da kaybeden Türkiye'dir. Mahkeme partiyi kapatırsa parti başka bir isim altında daha güçlü şekilde dönecek ve öncesinden daha güçlü biçimde seçimleri kazanacaktır. Laik elitler ışığı ne zaman görecek, uzaklaştırma politikalarının rakiplerine zarar vermediğini anlayacaklar.
Türkiye'deki çekişme özü itibarıyla demokrasi isteyenlerle istemeyenler, insan haklarına saygı gösterenlerle karşı çıkanlar arasındadır. Birçok Türk kızı eğitim için ABD ve Avrupa ülkelerine gidiyorlar. Kendi ülkelerinde karşılaştıkları 'faşizmle' karşılaşmadılar. New York Times Türk kızı Neslihan Akbulut'un (26) mahkeme kararını duyduğunda ağladığını ve 'Türkiye'de bugün bana yer yok' dediğini yazdı. Neslihan, ülkesinde doktora eğitimine hazırlık yapıyordu ve başörtüsüne izin veren kararı bekliyordu. Parlamento bu kararı oyladığında kararın çıkmasını kutladı ancak mahkemenin kararı hayalleri bitirici şekilde geldi. Fakat hayallerin, arzuların ve değerlerin 'anayasa' kararlarıyla suya düşeceğini kim demiş?!
Kaynak: Zaman