Son birkaç hafta içerisinde, Türkiye ve Brezilya uluslararası diplomasinin Büyük Masası’nda dirsekleriyle kendilerine yer açtılar: Birincisi, ABD, İran'la çatışmayı diplomatik yollarla çözsün diye nükleer takas anlaşmasını müzakere etmeleriyle oldu. İkincisi – bu Türkiye ile ilgilidir – Türkiye, Gazze Özgürlük Filosu'nun Gazze'nin sivil nüfusu üzerindeki İsrail-Mısır-ABD ablukasını kırma çabasına destek verdi (...)
Eğer Türkiye ve Brezilya Büyük Masa'da muteber bir pay sahibi olacaksa, ABD'ye karşı sert politik taktikler izlemeliler: ABD onların kaygılarını gözardı etmeyi sürdürdüğü takdirde, eğer dilerlerse, ABD'nin elde etmek istediği şeylere ulaşmasını engelleyecek güce sahip olduklarını göstermeye devam etmelidirler.

Şimdiye kadar en kalın kafalıya bile mâlum olmuş olmalıdır ki Gazze ablukası ve ABD'nin İran'a yeni müeyyide isteği arasında pratikte bir bağ vardır. İsrail filoya saldırmamış ve can kayıpları yaşanmamış olsaydı, Amerika bu hafta Güvenlik Konseyi'nde İran'a karşı yeni müeyyideler için bastırıyor olacaktı. Güvenlik Konseyi bunun yerine İsrail'in Türklere saldırısını ve Gazze ablukasını konuştu ve Türkiye, her iki soruya da tatminkâr bir cevap alana dek Güvenlik Konseyi'ne tekrar geri geleceğini söyledi; ve Türkiye – Gazze ablukasının sona ermesi dâhil – şikayetlerinin giderilmesiyle ilgili olarak tatmin olana dek İran'a müeyyidelerle ilgilenmediğini güçlü bir şekilde ima etti.

 Amerika, yeni müeyyide kararının alabildiğince çabuk çıkmasına yüksek öncelik atfediyor. Bu politika, Amerikalıların çoğunluğunun çıkarına mı değil mi orası ayrı bir konu ama şimdilik Obama yönetiminin bu politikaya şu an bağlı kaldığını farzedelim.
ABD'nin yeni müeyyide kararına yönelik gayretlerini engelleyebilecek bir konumda olan herkes, uygulamada, ABD üzerinde şu an muazzam bir kaldıraç gücüne sahiptir. Hassaten Türkiye eğer İran'a yönelik BM müeyyide kararını engeller veya ertelerse, o takdirde Türkiye ablukayı da sona erdirebilir çünkü ABD desteği olmaksızın abluka da olmaz.

 Herkesin bildiği üzere, “hey millet, bundan böyle bu iki şeyi birbirine bağladım” diye basın toplantısı düzenlemeden veya basın açıklaması yapmadan iki şeyi birbirine bağlayabilirsiniz. Esasen, insanlar sizi iki şeyi birbirine bağlamakla suçladığında, bunu havalı bir şekilde inkar da edebilirsiniz. Tek yapmanız gereken, sanki bu iki şey birbirine bağlıymış gibi hareket etmek, muhataplarınızın gerekli sonucu çıkarmalarını sağlamaktır: Siz istediğinizi alana kadar başkaları da istediklerini alamayacaktır.
Amerikalı yetkililer, Güvenlik Konseyi'nin yeni müeyyide kararıyla ilgili olarak dün 21 Haziran'a kadar bir mühlet belirlediler. Güvenlik Konseyi eylemine mühlet belirleme işi elbette ki ABD'ye bağlı değil ama bu mühlet, Türkiye ve Brezilya'ya bir açılım sunuyor.
Türk ve Brezilyalı diplomatların şunu söylediğini farzedin: Gazze ablukasının kaldırılması amacıyla Güvenlik Konseyi'nden 20 Hazirana kadar sonuç alıcı eylem bekliyoruz. Amerikalı diplomatların mesajı alacaklarını düşünüyor musunuz? Ben düşünüyorum.

Ancak bu, Türkiye ve Brezilya'nın zımni tehdide arka çıkacak kapasitede olup olmadıkları sorusuna cevap bulmayı da zorunlu kılar: Türkiye ve Brezilya, müeyyide kararının çıkmasını geciktirebilir mi? Amerika, ABD'nin diplomasi yolunu takip etmesini istediklerinden dolayı ABD'nin yeni müeyyide kararına karşı çıkan Türkiye ve Brezilya'nın desteği olmaksızın müeyyide yolunda ilerlemeye hazır olduğuna işaret etti çünkü ABD, takas anlaşmasına ve Türkiye-Brezilya’nın çatışmadaki aracılık rolüne yüz vermiyor.

Tarihi olarak ABD, oybirliğine yüksek prim verir. Fakat ABD bugün oybirliğini denize atmaya hazır, ki anlamlı bir durumdur, o halde ABD'nin bu istikamette ilerlemeye hazır olduğunu ve Güvenlik Konseyi'nin onbeş üyesinden asgari dokuzunun oyunu alarak Konsey’den geçecek bir kararla iktifa edeceğini farzedelim.

Daimi beş üyenin desteklediği bir kararı geciktirmek için – bu arada, Rusya ve Çin'in destek vereceği öyle yüzde 100 belli değil– Türkiye ve Brezilya, hayır oyuyla tehdit etmeye veya çekimser oy kullanmaya istekli beş Güvenlik Konseyi üyesine ihtiyaç duyacaktır. Lübnan, bu hafta öncesinde bile “elde birdi” ve evet oyu vermeyecek görünüyordu. Bu durumda evet oyu vermemekle tehdit edecek tıkayıcı bir koalisyon oluşturmak için sayacağımız yedi ülkeden en az dördüne ihtiyaç duyulacaktır: Avusturya, Japonya, Bosna-Hersek, Uganda, Meksika, Gabon ve Nijerya.
Türkiye ve Brezilya, yeni müeyyidelere Pazartesi günü öncesinde de karşı çıkmışlardı ve şimdi desteklemeleri için de hiçbir neden yok velev ki Gazze ablukası hemen kaldırılsın. Fakat Amerikan çabasına karşı diğer ülkeleri toplamak, vakanın doğrudan marifetlerine ilave olarak – yani ABD takas anlaşması temelinde diplomasi üzere hareket edene dek BM Güvenlik Konseyi yeni bir müeyyide kararını değerlendirmeye almamalıdır – Türkiye ve Brezilya her hâlükarda bir siyasi mesele olarak Güvenlik Konseyi'nin İran hakkında yeni bir karardan önce, evvela bir Gazze ablukası sorununu çözmesi gerektiğini savunmalıdır zira Gazze meselesi objektif olarak daha âcildir ve dünyanın dikkati bu meseleye odaklanmıştır; ayrıca Obama yönetimi, Güvenlik Konsey’inden İran hakkında yeni bir kararı geçirirse, uluslararası câmia'nın Obama yönetimi üzerindeki kaldıraç gücü bir hayli azalacaktır.

Dünyanın ilgi ve dikkatinin Gazze'ye odaklandığı bir zamanda Güvenlik Konseyi'nin yedi üyesini bu sav etrafında örgütlemek, yedi üyeyi sırf takas anlaşması temelinde Amerika'ya karşı örgütlemekten daha kolay olmalıdır. Gazze meselesinin ileri sürülmesiyle, müttefik toplama şansı da artmalıdır. Bosna, çoğunluğu müslüman bir ülkedir; Nijerya'nın yarısı müslüman. İsrail'in Gazze politikaları hakkında bir referandumsa bu, Bosna ve Nijerya en azından çekimser oyla tehdit edebilirler. Meksika sağcı bir hükümete sahip fakat diğer Meksika hükümetleri gibi uluslararası sorunlarda o da ilerlemecidir. Meksika bu hafta ambargonun kalkmasını talep etti ve Brezilya ile iyi ilişkileri vardır. Bu yüzden Meksika da en azından çekimser oyla tehdit edebilir. Diğer dört üyeden üçü işte bunlar.

Buradaki amaç, oylamayı kazanmak değildir. ABD, dokuz oydan emin olmadığı takdirde oylama yapılması için büyük bir ihtimalle bastırmayacaktır. Buradaki amaç, ABD'yi Türkiye ve Brezilya ile müzakereye zorlayarak bir oylamayı bloke etmektir.
Tüm bunların altında iğrenç ve kaçınılmaz bir gerçek de var. Muazzam güç dengesizliklerinden dolayı ABD, Güvenlik Konseyi'ndeki küçük ülkelere istediğini yaptırmaktadır. Amerikalı diplomatların İran’la ilgili kaygılarını, küçük ülkelerin diplomatlarıyla kapalı kapılar ardında konuşmak için çokça zaman harcamaları muhtemel mi? Hayır, kapalı kapılar ardında “bu bizim için çok önemli, bu meselede bize karşı çıkarsanız sizi böcek gibi ezeriz. İran'a karşı müeyyideler konusunda bize karşı gelirseniz, Amerikan yardımını unutun veya IMF yahut Dünya Bankası kredilerini, uluslararası pazarları, mallarınızın Amerikan pazarına girmesini unutun” anlamına gelen şeyler söylemeleri çok daha yüksek ihtimaldir.

Yani eğer ki Türkiye ve Brezilya ciddiyseler, yangına karşı suyla mücadele etmeye hazır olmalıdırlar. Eğer Amerika oyları sağlama alacak gibi olursa, Türkiye ve Brezilya – ve onların dostları – tehditlere karşı koymaya hazır olmalılar. Latin Amerika ülkeleri yakın zamanlarda bu konuda tecrübe kazandılar. ABD ve IMF tehditlerine karşı birbirlerini korudular.

Dedem, Büyük Buhran sırasında Şikago'nun fakir halkı için savunma avukatlığı yapıyordu. Ona bir kez şunu sormuştum: Hiç, bir hâkime rüşvet verdiğin oldu mu? Şöyle cevap verdi: Benim zamanında Şikago'da bir hâkime rüşvet vermeyen avukata iyi avukat denmezdi. Çünkü rüşveti devletin vereceği kesindi. Şayet sen rüşvet vermezsen, müvekkilinin adil bir yargılamadan geçme şansı esasen sıfırdı. Fakat hâkime sen rüşvet verirsen, devlet rüşvet verirse ve iki rüşvet kabaca birbirine eşit olursa, müvekkilin için adil bir yargılama şansın olurdu.

Beğenin ya da beğenmeyin, Güvenlik Konseyi’ndeki durum bugün Büyük Buhran Şikagosu’ndan çok da farklı değil. Eğer Türkiye ve Brezilya – ve dostları – ABD'nin tehditlerini dengeleyebilirse, işte o zaman savları adil bir şekilde dinlenebilecektir.
Brezilya Başkanı Lula, South of the Border adlı filmde Oliver Stone'a Brezilya'nın eşit muamele görmek istediğini söylüyor. Eski bir sendika lideri olarak Lula bilir: Güç, talep olmaksızın hiçbir şeyi ihsan etmez.
 

Kaynak: Just Foreign Policy

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın