İnanılmaz bir ders oldu. Bu asrın, bugünün ‘büyüklerinin’, daha önce söz hakkı olmayan ve şimdi siyasi sahneye giriş yapan ‘küçükleri’ de hesaba katması gerekeceği bir dünyanın genel provası gibiydi. Her şey hazırdı.
BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üye koltuklarına konan ve kararları üzerinde kendilerine veto hakkı ayıran savaş sonrası büyük güçler, aylar süren pazarlıkların ardından İran’a yeni bir yaptırım projesi konusunda nihayet anlaşabilmişti. Fransa tavrını yumuşatmıştı. Britanya Atlantik’in iki yakası arasında aracılık yapmıştı. Özellikle de ABD çok çalışmıştı.
ABD Başkanı Barack Obama işe, önce Ukrayna’yla Gürcistan’ın NATO üyeliğinden, sonra da Orta Avrupa’ya bir füzesavar sistemi konuşlandırıl-masından vazgeçerek başlamıştı. Selefinin Moskova’yla yarattığı gerginlikleri ortadan kaldırmış, ardından da yeşil ışığını alabilmek için, İran petrolüne ihtiyaç duyan ve uluslararası yaptırımlardan hoşlanmayan, bir gün de karşısında bulabileceği Çin’e yönelmişti. Çin, İran’ın koruyucusu konumuna yerleşerek kendini tecrit etmek istememişti.
Mesele tam kapatılmışken, kendilerine güvenen ancak 1 milyar 300 bin Çinli’nin ağırlığından çok uzaktaki iki kalkınmakta olan güç, yani Brezilya’yla Türkiye, dünyanın beş efendisinin yoluna engel koydu. Brezilya cumhurbaşkanıyla Türkiye başbakanı Tahran’a gitti. 10 gün önce, rejimin önceleri kabul ettiği ancak altı ay önce reddettiği anlaşmayı canlandırdılar. İran’ın 1200 kilogram düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumu sivil amaçlı uranyumla takas etmeyi yeniden kabul etmesi üzerine, Brezilyalı ve Türk liderler muzaffer biçimde büyüklere yaptırımlarına gerek kalmadığını duyurdular.
Özelde Batılı diplomatlar öfkelerini gizlemekte zorlanıyor. İran, ekimden bu yana zenginleştirme faaliyetlerini hızlandırdı. 1200 kilogram, artık stoklarının neredeyse tamamını değil sadece yarısını oluşturuyor. Dolayısıyla İran rejiminin bombaya giden yolu askıya aldığına dair bir garanti yok. Daha da ciddi olanı, böylesi bir kriz anında bir Türk ve bir Brezilyalı’nın büyükler masasına yerleşmek için çocuklar masasından ayrılmış olması, özetle ‘Beşler’in [ABD, Britanya, Fransa, Rusya, Çin] bağlı olduğu tekeli dağıtması.
Uzun süre boyunca dünya meselelerinde sadece Avrupalı güçler ağırlık sahibiydi. Rönesans’tan beri ve eski sömürgeleri ABD aralarındaki kardeş kavgala-rından kaynaklı bitkinliklerinden faydalanarak birinci sırayı ellerinden alıncaya kadar dünyayı paylaşmış, imparatorluklarının çerçevelerini belirlemişlerdi. Avrupalıların egemenliğiyle geçen bu asırların yerini, sonucu Sovyetler Birliği’nin yıkılışından çok Çin’in uyanması olan bu kısa süreli iki kutuplu dünya düzeninin yaşandığı dönem aldı.
Dünyanın fabrikası ve Amerika’nın bankacısı haline gelen dünyanın en yoğun nüfuslu ülkesi, Batılılarla Rusları kendisini hesaba katmaya zorluyor! Brezilya mı? Türkiye mi? Kendilerini sadece ekonomik değil, diplomatik uluslararası sahnenin de aktörleri sanan yeni ortaklar mı? Çin dahil, Beşler bunu hazmetmekte zorlanıyor. Brezilya ve Türkiye Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeleri. Konsey’de sözleri bir hayli dinleniyor ve o kadar kaçınılmaz hale geldiler ki, Fransa uluslararası konumunu güçlendirebilmek için yaslanmak istediği Brezilya’yı özel muhatabı konumuna getirirken, ABD de NATO üyesi olan tek Ortadoğu ülkesi Türkiye’yi pohpohluyor. Dolayısıyla Tahran’la yaptıkları sahte uzlaşma İran’ın iç krizinin daha da ağırlaştıracağı yaptırımlardan ne kadar korktuğunun ispatı olsa da, onlarla alay etmek ve açıkça şikâyet etmek söz konusu olamaz (ki adeta öfkeden kudurdular).
Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi, 36 saat boyunca kontrolü kaybetmiş olmanın şaşkınlığı içindeydi. Ancak daimi üye olmayanlar listesine bakarak sükünete kavuştular. Zira listede yaptırım tasarısını kabul ettirmeye yetecek kadar müşteri vardı. Böylece metni sundular ve ancak İran gerçek güvenceler verirse vazgeçecekler. Büyük güçler tahtlarından indirilmedi, ancak Ekim 1905 öncesindeki ani ve büyük değişim havasının estiği söylenebilir.
Kaynak: Radikal