Türkiye Kürtlerle yeni bir sayfa açtı. Fakat bu, çok sayfalı bir günlükte sadece tek bir sayfa.
Zira Alevi, Ermeni, Hıristiyan ve laiklik sayfaları da var. Ulusal birliğini bugüne dek baskıyla koruyan Ankara, şimdi bunu daha iyi bir yöntemle yapmayı umuyor. Türkiye bugüne dek 28 farklı Kürt isyanıyla karşılaşırken, bu hareketler aynı temel noktayı vurguladı: Zorla birlikte yaşanmaz. AKP hükümeti bu nedenle, birlikte yaşam sözleşmesini geçmişte yaşananlardan farklı bir temel üzerinde yenilemeye çalışıyor.
Hükümet bu bağlamda şu kararları aldı: Kürt dilinin tanınması, üniversite enstitülerinde öğretilmesine izin verilmesi, Kürtçe kitap, dergi ve gazetelerin yayınlanması; Kürtçe bir televizyon kanalının yanı sıra ülkenin güneydoğusunda Kürtçe yerel radyolar kurulmasına izin verilmesi. İkincisi, PKK taleplerini desteklemek için düzenlenen gösterilerde güvenlik güçlerine taş atma suçlamasıyla tutuklanan işçi ve öğrencilerin serbest bırakılmasını sağlamaya çalışmak. Üçüncüsü, Kürt belde ve köylerine 'zorla birlik planı' çerçevesinde Türkleştirilen Kürtçe isimlerinin iade edilmesine izin verilmesi.
Erbil konsolosluğu somut kanıt
Türkiye ayrıca kendisinin yeni tutumu konusunda bilgilendirmek ve kendi Kürt vatandaşlarının sorunu çözerek işbirliği yapmalarını sağlamak için sınır ötesine, yani büyük Kürt azınlıkların bulunduğu üç ülkenin başkentleri olan Bağdat, Tahran ve Şam'a gitti. Hatta Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Kuzey Irak'ta özerk bir yönetimden beslenen Irak Kürdistanı'na gidip hükümetinin Erbil'de Türk konsolosluğu açma kararını resmen ilan etti.
Bu yeni sayfasının önemi, yakın geçmişte görülen aksi yöndeki uygulamalarla karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor. 40 yıllık Kürt-Türk çekişmesi boyunca 40 bin Kürt öldürüldü ve Kürtler de askeri bir örgüt kurdu. Türkiye bu duruma epey sert tepki verdi; çok sayıda Kürt tutuklandı. Sokakta Kürtçe konuşmak bile tutuklanmak için yeterliydi. Türk ordusu engebeli Irak Kürdistanı dağlarına sığınan ve Türk güçlerine karşı yıpratıcı bir savaş başlatan Kürt isyancıların kamplarına havadan ve karadan saldırıyordu. Hatta Ankara'nın savurduğu tehditler, PKK'lı teröristlerin sığınağına dönüştüğü gerekçesiyle Irak Kürdistan bölgesine girme niyetini gözler önüne serdi.
Fakat her şey bir anda değişti. Baskı, engelleme, öldürme ve tutuklama sayfası dürüldü, Kürt bireylerine ve toplumuna yönelik ulusal, dilsel ve kültürel haklar bağlamında yeni ve geniş bir özgürlükler sayfası açıldı.
Bu dönüşüm sadece Kürtlerle de sınırlı değil. Dikkatlerin yeni Kürt-Türk sayfasına çevrildiği bir zamanda Alevilere de özel bir sayfa açıldığı veya onların Türk hükümetini buna mecbur ettiği söylenebilir. Aleviler, kendilerinin yoğunlukta olduğu Yavuz Selim Mahallesi'nin adının Pir Sultan Abdal olarak değiştirilmesini istedi. Zira Sultan Selim Alevileri bastırmak ve onlara güçle diz çöktürmek için askeri operasyonlar düzenlemiş, yönetimi şiddet ve sertlikle belirginleşmişti. Yavuz Sultan Selim'in askeri güçleri on binlerce Alevi'yi öldürmüştü. Bu nedenle bu sultanın isminin kendi bölgelerine verilmesini reddettikleri aşağılamanın bir türü olarak görüyorlar. Kürtlerle yeni sayfanın içerdiği gerçekler bu karşı çıkışta onları cesaretlendiriyor. Sultan Selim'in dayattığı hegemonyaya karşı Alevi isyan hareketleri organize eden Alevi halk lideri Pir Sultan Abdal'ı bugünün Kürt Abdullah Öcalan'ına benzetmek mümkün.
Yavuz Sultan Selim'in veziri Kuyucu Murat Paşa Alevilere diz çöktürmek için silahlı güç kullanmakta kararlıydı; onları korkutmak için direnişçi tutukluların başını koparma emri veriyor ve sonrasında onları ailesinin
ve akrabalarının gözü önünde derin kuyulara atıyordu. Bugünse Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan adı gibi 'tayyip (iyi)' görünmek istiyor; azınlıkların sorunlarını teröre başvurmadan veya onları korkutmadan çözmeye çalışıyor.
Ermeni sayfası için de aynısı söylenebilir. Türkiye'yle Ermenistan arasında yapılan tarihi anlaşma, iki ülke arasındaki sınırların yeniden açılmasını öngörüyor. Peki kendilerini modern Türk devletinin kurucusu Atatürk'ün ulusal-dindışı mirasının garantisi olarak gören laik güçler nasıl tepki verecek?
Aşırı ulusalcı olan ve CHP'nin temsil ettiği laikler bugün endişeyle soruyor: Kürtler, ülkenin güneydoğusunda yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde Irak'takine benzer özerk bir yönetim talep ederse ne olacak? Kürtler bir 'Türkiye Kürdistanı' talep ederse ne olacak? Keza laikler yine endişe içinde 'Aleviler Kürtleri örnek alırsa ne olur diye soruyorlar.
Başta İstanbul'da ikâmet eden Hıristiyanlar da sayılarının azlığına rağmen Türk milliyetçiler için Avrupa'yla bağlantılı oldukları gerekçesiyle endişe oluşturuyor. Bu azınlığa göre, AB'nin Türkiye'nin üyelik talebine kapıları kapatmasının nedeni, Türkiye'nin Hıristiyanlar da dahil azınlıklarını tam vatandaşlık haklarından mahrum etmesi.
Davutoğlu değişimi çok hızlı
Türk milliyetçisi muhalefet Ermenistan'la anlaşmaya da karşı çıkıyor ve bunu ABD'nin Ankara'ya dikte ettiği bir anlaşma olarak görüyor. Aslında ABD Türkiye'yi, Ermenistan'la sorununu çözmekte acele etmezse Washington'daki Ermeni lobisinin Kongre'yi 'Ermeni soykırımı'nı tanımaya zorlayabileceğini belirterek tehdit ediyordu. Türk-Ermeni anlaşmasına karşı çıkanlar sadece Türk tarafıyla da sınırlı değil. Ermenistan içindeki ve dışındaki Ermeni muhalefet reddettikleri anlaşmayı 1. Dünya Savaşı sırasında Türkiye'de öldürülen Ermenilerin ruhlarına saygısızlık olarak görüyor.
Fakat laik güçler yeni Türk politikasını değiştiremezler. Zira Ahmet Davutoğlu'nun dışişleri bakanı görevine gelmesinden bu yana büyük bir hızla değişim yaşanıyor. Muhalif güçler kendisini Kemalist Türkiye'nin vasisi sayan Türk ordusuna bel bağlıyor. Fakat ordu bugün arada sıkışmış durumda. Bir yandan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Erdoğan'ın ve hükümetinin destekçisi; diğer yandan Türk yargısı iktidara darbe girişimiyle suçlanan bir grup askeri yargılıyor. Bu dava projektörleri Türk ordusuna çevirdi.
Türkiye'de 1960'larda ve 70'lerde yaşanan askeri darbeler sayfası kapandı. Böylece modern Türkiye'nin tarihinin yazımı için yeni sayfalar açılmaya başlandı. (Lübnan gazetesi Müstakbel, eski Lübnan milletvekili, 4 Aralık 2009)
Kaynak: Radikal