Mısır ve Türkiye, iki İslamcı liderin siyasi ayaklanmalara ve Ku’ran’ın kamusal hayata ne kadar derin nüfuz etmesi gerektiği hususunda tutkulu savaşlara tutulmuş Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme manevralarını sergileyen bir ittifak oluşturuyorlar.

Bu ilişki, artık ordu ve Batı yanlısı otokratların kuşatmasında olmayan İslamcı sedâ karşısında ABD hâkimiyetinin gitgide silindiği yükselen bir bölgesel düzenin habercisi olabilir.

Her iki ülkenin de kendilerine mahsus bir siyasi İslam vizyonları var fakat Asya ve Avrupa arasında uzanan Türkiye ve Arap dünyasının geleneksel merkezi olan Mısır şimdiye değin birbirlerini bütünlediler. Türkiye’nin güçlü ekonomisi mâli kriz içerisindeki Mısır’ı kurtarmaya yardım edebilir; Kahire ise Ankara’nın İslamcı destekli hükümetler arasında bir güç olarak yükselme emelini destekleyebilir. Hangi bağların ve rekabetlerin ortaya çıkacağı belli değil ama Suriye’de akan kanlardan doğacak olanı, Körfez’deki petrol uluslarının nüfuzunu, gelecekteki İsrail politikalarını ve ılımlı ve ultra-muhafazakâr İslamcılar arasındaki oynak bölünmeyi etkilemeleri muhtemeldir. Bu uluslar, geleneksel ve çağdaş arasında vuku bulan rakip hikâyeler sunuyorlar. Kahire’den Ortadoğu uzmanı Ahmed Ebu Hüseyin “Türkiye din ve devlet arasında dengeli bir iş çıkardı. Türkiye, seküler. Mısır’da durum böyle değil. Din ve devlet arasında bir denge tutturabilmiş değiliz henüz. Hepimizin kafası karışık, sırf İslamcıların değil” diyor.

İki ülke bir süre önce Akdeniz’de donanma tatbikatı düzenlediler. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi Eylül ayında Ankara’yı ziyaret etti; Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ay Mısır’ı ziyaret etmesi, daha yakın işbirliği ve 2 milyar dolarlık mâli yardım paketi sunması bekleniyor. Mursi Türkiye’yi ziyaretinde “tarihimiz, ümit ve amaçlarımız tüm ulusların uğruna mücadele verdikleri hürriyet ve adâlet için bizi birbirimize bağlıyor” demişti.

Türkiye ve Mısır ilişkilerinin derinleşmesi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki siyasi nabzı değiştiren devrimlerin yarattığı iç ve dış baskılar sırasında oluyor.

Binlerce Kürt eylemcinin tutuklanmasından dolayı insan hakları gruplarınca eleştirilen Erdoğan, Türk demokrasisini Arap yönetimleri için model olarak sunuyor. Mursi, Mısır’ın devrik lider Hüsnü Mübarek döneminde azalan küresel itibarını iade etmek için çalışıyor.

Türkiye’nin diplomatik yeteneği ve ekonomik cazibesi, ustaca bölgesel nüfuz tasarrufuna imkân tanıdı. Ancak Suriye’deki iç savaş Ankara ve Şam ilişkilerini parçaladı ve Beşşar Esad’ı askeri tedbirlerle tehdit eden Erdoğan’ı sınırı dibindeki çatışmayı sona erdirme planı arayışlarına itti.

ABD destekli füze kalkanını imzalayan Türkiye, Suriye müttefiki İran’ın öfkesini de çekti. Irak başbakanı Nuri Maliki bu yıl içerisinde Türkiye’yi “hasım devlet” diye andı ve Irak’taki mezhepçi gerilimi kızıştırmakla itham etti.

Çocukluğunda İstanbul sokaklarında susamlı poğaça satarken kurnazlığı öğrenmiş olan Erdoğan ise bir köylü çiftçisinin oğlu olan Mursi’den daha havalı. Ancak Mursi cingöz bir siyasetçi olduğunu gösterdi. Ağustos ayında İran’ı ziyaretinde Mısır-İran ilişkilerinde buzların çözüleceğinin işaretini verdi ve bu esnada Esad’ın muhalefeti ezmesini kınayarak İran’ı da sinirlendirdi.

Mısır’ın işsizlik, yoksulluk, suç, yıpranmış devlet kurumları gibi derin sorunları Mübarek’in devrilmesinden sonra daha belirgin bir hale geldi. Mursi ve yaklaşık on yıl önce iktidara gelen Erdoğan generallerin nüfuzlarını sınırlandırdılar fakat her ikisi de ülkelerindeki laikler tarafından İslam’a boyalı otoriteryan çizgilere sahip olmakla suçlandılar. Bu ülkelerin muhalifleri ve gazetecileri taciz ve tutuklama eğilimleri var.

Ankara ve Kahire’nin kaynaşması biraz da Müslüman Kardeşlerin AK Parti dâhil bölgedeki İslami örgütler üzerindeki nüfuzundan ileri geliyor. Müslüman Kardeşler, Mübarek’in eziyetine uğramışken, fazla atılgan olan Erdoğan ise popülizmi ve Batıya itaatleri yüzünden Mübarek gibi liderleri azarlamasıyla “Arap sokaklarına” sıkıca tutundu.

Erdoğan ve Mursi, etkilemek istedikleri, Mısır’ın ise tarihi ve stratejik toprakları olarak gördüğü Ortadoğu siyasetine nasıl bir seyir kazandıracaklar? Boğaziçi Üniversitesinden siyaset bilimci Kemal Kirişçi Mısır’ın mahallesinde etrafı kolaçan eden bir Türkiye’den Müslüman Kardeşler yönetimindeki bir Mısır’ın dahi hoşnut olmayacağını söylüyor.

Ancak Türkiye, Mısır’a Batı, küresel ekonomi ve istikrar konularında pragmatik – bazı analistler modern diyor – yaklaşım sunuyor. Nato üyesi olan Türkiye, Avrupa Birliğine katılmayı istiyor. AB müzakereleri zorlanma yaşasa da bu süreç, ticari çıkarlarını genişletmek için Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya daha fazla yönelen Erdoğan’ın faydalandığı ekonomik ve sosyal reformları mecbur etti. Arap medyasında çıkan haberlere göre Türkiye’nin Arap dünyasıyla ticaretinin, gelecek beş yıl içerisinde 100 milyar doların üzerine çıkması hedefleniyor. Siyasi analist Seyfullah Khawanky “Türkiye’nin başarısı hakkında ilgi çeken, pratik/tatbiki vizyon ve planlara bağlılığıdır. Mursi yönetiminde bu yok” diyor.

Her iki ülke de yeni anayasalar üzerinde çalışıyor. Türk siyaseti seküler bir demokrasiden ve İslam’ın etkisini azaltıp kıvamına getirmiş siyasi partiler tarihinden doğuyor. Başörtüsü takan kadınlar siyasi memuriyetlerden uzak tutuluyor. Mısır’ın İslamcı yönetimi ise Şeriat’a yahut İslam hukukuna dayalı bir anayasa için bastırıyor ve muhafazakârlar arasında Türk modelini ithal eğilimi pek gözlenmiyor.

Bu farklılık, Arap Baharı’nın hemen sonrasını kısmen tarif etmektedir. Mübarek’in ve öteki otokratların uzun süre bastırdığı İslamcı gruplar, gelişmemiş yahut bölünmüş laik partilerin olduğu uluslara kendi siyasi ve dini vizyonlarını dayatıyorlar. Ahmed Ebu Hüseyin şöyle diyor: “Türkiye’deki İslamcı partiler dini ideolojileri icra etmeyi geçtiler. Ekonomik politikalar ve reform üzerinde çalışıyorlar. Müslüman Kardeşler ve Selefiler, söylemlerini Mısır ve dünyaya uygun olacak şekilde değiştirmek zorunda kalacaklar…Türkler kendi örneklerine Türk tecrübesi diyorlar. Bu tecrübeyi parlak bir şekilde Suriye, Mısır ve diğer Arap ülkelerinde satmaya çalışıyorlar.”

Kaynak: Los Angeles Times

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı