Arap Baharı denilen dalga bölgede yaşayanlar için hâlâ bir heyecan çağrısı yapıyor mu… Bundan emin değiliz. Ancak Arap Baharı'na gönderme yapılan her hareket de aynı sonuçları alamıyor. Mesela Tunus, Libya, Mısır'la başlayan ve diktatörlerin devrilmesine neden olan dalganın Yemen'de neyi değiştirdiği konusunda sorgulayıcı bir ilgiden uzağız.
Toplumsal ve siyasal şartları çok farklı Körfez'de, söz gelimi Bahreyn'de, zamanlama olarak aynı dönemde başlayan ayaklanma neden mutlu sonla bitmedi? Üstelik zaman zaman olaylar yaşansa da ne uluslararası camiadan ne de medyadan ilgi gösteren olmadı.
Artık bir iç savaşa dönüşen Suriye'de kimse "bahar"dan bahsetmiyor.
Ortadoğu'nun Afganistanlaşması tehlikesinin tüm bedelini ödeyen, bir o kadar da yayılma istidadı gösteren parçalanmışlık sergiliyor. Bölgedeki hemen her etnik, dini ve mezhebi aidiyetin bir şekilde kamplaşmaya konu olduğu tehlikeli bir sürece doğru gidiliyor.

Suriye'de yeni muhalefet yapılanmasının duruma ne türden bir katkısı olacak diye düşünürken bu kez Ürdün'de olaylar başladı. Henüz Suriye krizi aşılmadan Ürdün'de akaryakıt fiyatlarına uygulanan sübvansiyonların kaldırılmasını protesto eden kalabalık gece gösterilere başladı. Başlangıçta birkaç bin kişilik bir kitleden ibaret olan göstericiler, ertesi gün için genel grev çağrısı yaparak dağıldılar. Dün itibariyle bu grev kararına uyulmadığı anlaşıldı ve yer yer üniversiteli gençlerin gösterisiyle kısıtlı kaldı.

Ürdün'de bu tür gösteriler daha önce de yapılmış olsa da doğrudan rejimi, yani Kral'ı hedef alan sloganlara rastlanamazdı. Bu kez Arap Baharı'ndan mülhem devrimci bir üslupla sokağa dökülenler, harekete "Kasım Devrimi" ismini vermişler. Nüfusunun büyük çoğunluğu Filistin kökenli olduğu için farklı demografik yapısından dolayı ve İsrail'le kurduğu özel ilişki sebebiyle hassas dengeler üzerinde duran Ürdün'ün ne ekonomik gücü ne de Suriye gibi askeri önemi var. Bu hassasiyet oranında da sistem hem teyakkuz halinde hem de Batı açısından önemli bir yer işgal ediyor.

1970'de ülkede etkinliğini arttıran Filistinlilere karşı savaşı göze alan ve 7-8 bin insanın hayatına malolan Kara Eylül'ü yaşamış Ürdün'ün Kasım Devrimi'ni gerçekleştirecek destek bulacağından emin değilim.
Uluslararası medyanın gösterileri neredeyse yok sayması, isteksizliğin göstergesi olarak okunabilir. En örgütlü muhalif grup olarak bilinen İhvan'ın Suriye'de yaşananlardan sonra Ürdün'de böylesi bir risk alacağını sanmıyorum.

Üstelik zamanlama olarak İsrail'in Gazze'yi vurmaya başladığı bir dönemde…

Cezayir travması

Cezayir'in bugünlerde itibarı hayli yerinde. Mali'de yaşanan gerilime askeri operasyonel müdahale planlayan Batılıların gözdesi durumunda Cezayir. Mali'de selefi eğilimli silahlı grupların elde ettiği kazanımı ortadan kaldırmak ve siyasi dengeyi eski haline getirmek için askeri operasyon kararı alındı. Bunun için de Cezayir'in lojistik desteğine ihtiyaç duyulacak ve bu konuda uzlaşmaya varıldı bile. Libya'nın güney bölgesi, daha önceden lojistik üs olarak zaten kullanılmaktaydı.

Bu arada Cezayir'in insan hakları, düşünce özgürlüğü vb. bağlamlarda sicilinin sorgulanmaması da şaşırtıcı değil.

Fakat benim ilgimi çeken husus, Cezayir'de yaşanan irtidat olaylarının hızla artması. Yapılan bir araştırmaya göre günde ortalama altı Müslüman din değiştiriyormuş ve özellikle STK'lar üzerinden yapılan misyonerlik faaliyetleri etkili oluyor. On bin kadar din değiştirme olayının yaşandığı Cezayir'de işsiz gençlere iş, örgencilere eğitim bursları misyonerlerin en çok değerlendirdiği imkanlar

Jakoben bir laikliğin hakim olduğu Cezayir'de dinin görünürlüğünün ortadan kaldırılmasının, dayatmacı bir modernlik projesinin uygulanıyor olmasının ne anlama geldiğini Türkiye'deki deneyimden kavrayabiliyoruz. Dinin siyasal rakip olarak çıkmasını engellemek adına İslami olanı bastırırken Hristiyan misyonerlere kapı aralamak; üstelik bunu fikir ve din özgürlüğü adına yapmak…

Dini olanın bastırıldığı, görünür olanın da siyasal bir rakip olmamak kaydıyla içi boş bir ritüele indirgendiği dikta rejimlerinin ortaya çıkardığı boşluğu, misyonerler doldurmaya başlıyor. İslami hareketleri acımasızca bastırırken bir tür "pey akçesi" olarak misyonerlere imkan sunulması durumu ortaya çıkıyor. DEVAMI>>>