Üst düzey Türk yetkililerin İsrail’e karşı son tehditkâr demeçleri, yakın gelecekte veya Başbakan Erdoğan iktidarda olduğu müddetçe İsrail ve Türkiye arasında her hangi bir yakınlaşmanın muhtemel olmadığını göstermektedir.
İki ülke arasında muhtemel bir anlaşmaya dair yapılan tüm konuşmalar, Arap dünyasını yeni bir ayaklanma ve İslamcı yönetimler safhasına ulaştırma derdindeki Türk rejiminin söylem, eylem ve İslamcı ideolojisini göz ardı etmektedir.
Pazar günü bir konuşma yapan Türkiye başbakanı, İsrail’in Suriye’de düzenlediği baskının bir diğer “devlet terörü” olduğunu ve İsrail’in şımarık bir çocuk gibi hareket ettiğini söyledi.
Cuma günü de Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu İsrail’in her hangi bir Müslüman ülkeye yaptığı saldırıya karşı Türkiye’nin cevabı olduğunu söyledi.
İsrail’i hedefleyen sert söylemlerin ilki değil bunlar; rejimin devam eden iğneleyici sözlerinin bir parçasıdır.
Erdoğan’ın Davos’ta Şimon Peres’le tartışması sırasındaki unutulmaz patlaması vardı. Öfkeyle çekip gitmişti. 2012 sonunda İsrail’in Gazze Şeridinde etnik temizlik yürüten “terör devleti” olduğu ithamı var bir de.
Salı günü Begin-Sedat Stratejik Çalışmalar Merkezinde Türkiye hakkında konuşan Heritage Vakfı uzmanı Ariel Cohen Türkiye’nin İsrail’e karşı söyleminin sırf kuru gürültü olarak görülmemesi gerektiğini söyledi. Türkiye’nin İsrail’ê son tepkisi, Sünnileri katlettiği için hoşlanmadığı Suriye’ye İsrail’in düzenlediği söylenen son saldırı yüzünden olsa da İsrail, Türkiye’yi test etmemeye çalışmalıdır.
Cohen, İsrail’in AK Parti hükümetiyle uzun bir süre iş yapmayı öğrenmek zorunda kalacağını zira Erdoğan’ın anayasa değişikliği yapıp başkanlık sistemini getirmeye baktığını, Erdoğan’ın başkanlık sisteminde görünür geleceğe değin iktidarda kalabileceğini söyledi. İlave olarak, Türkiye’de ona karşı güçlü hiçbir ses yok.
Erdoğan partisini 2001’de kurdu ve 2003’te başbakan oldu.
2009’da Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Davutoğlu Türkiye’yi bölgede lider güç olarak yeniden yerleştirmeye çalışan yeni Osmanlıcı dış politikasının mimarı olarak görülmektedir. Türkiye, kökü Erdoğan’ın Türkiye’yi yavaşça İslamlaştırmaya çalışan AK Partisine giden ve İslamcı çeşnisi olan çok daha saldırgan bir dış politika geliştirdi.
Bunun hakkında başörtüsü yasağının sona ermesinden İslami eğitimin artırılmasına ve İstanbul’da Türkiye’nin en büyük câmisinin inşa projesine kadar basında pek çok haber var.
Erdoğan’ın Hamas’ı cesurca savunmasının, Gazze ziyaretinin; Mısır ve Tunus’taki - ve Esad düştüğünde Suriye’deki – devrim sonrası İslamcı hükümetlerle artan ilişkilerinin gösterdiği üzere Müslüman Kardeşler ve AK Parti arasındaki ideolojik bağlar güçlüdür.
Ancak Cohen, Erdoğan’ın Mursi gibi risk alıcı olmadığını, daha pragmatik olduğunu da kaydetti. Liderlerin kariyerlerinin başına bakarak onlar hakkında birçok şey öğrenilebileceğini söyleyen Cohen, Erdoğan’ın ilk yıllarında anti-semitik bir şiir ve drama yazdığını belirtti. Bunu, Mursi’nin ifşa edilmiş bir konuşma kaydında (2010’da) Yahudileri maymun ve domuzlar diye anmasıyla kıyasladı. Cohen, bunu Amerika’nın istihbarat zaafı olarak görmektedir; milyarlarca dolarlık bütçeye rağmen bu şeyler vakitlice toplanmamıştır.
Begin-Sedat Merkezindeki konferansta, Türk-İsrail organizasyonundan bir yetkili, Obama yönetiminin İsrail-Türkiye arasındaki çatlağı gidermek için niçin daha faal rol oynamadığını sordu.
Cohen, Amerika’nın süpergüç gibi hareket etmediğini, Irak ve Afganistan savaşlarından sonra gücünün dibe vurduğunu söyledi. Amerikan Dışişleri Bakanlığında Türkiye politikasından sorumlu yetkiliyle yaptıkları görüşmelerde kendisine “bu meselenin özellikle de Suriye’deki kriz yüzünden düşük önceliği olduğu ve listede alt sıralarda yer aldığının” söylendiğini kaydetti.
Erdoğan’ı yakın ve dostane ilişkisinin olduğu liderlerden biri olarak kucaklayan Obama varken Amerikan yönetiminin anlamlı bir şekilde Türkiye’nin hareketlerinin önüne geçmesi muhtemel değildir. Türkiye, 2009’da Nato hava tatbikatını İsrail de katılacağı için iptal edince, Amerika tepki vermemişti.
2012’de Türkiye’de düzenlenen uluslararası terörle mücadele konferansına İsrail’in katılımını engelledi ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton bunu dikkate almadı.
İki ülke ilişkileri, silahlı çatışmaya varacak denli kötüleşebilir mi? Cohen bunun İsrail için kötü bir fikir olduğunu; kötü bir politikanın sonucu olabileceğini düşünüyor. Gerçek testin, İsrail ve Kıbrıs’ın işbirliği yaptığı Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yatakları üzerinde olacağını söyledi.
Cohen Türkiye’nin “generallerin kellelerini aldığı için” hiç kimseyle savaşa gidecek durumda olmadığını da ekledi. Ancak Türklerin mankafa olmadıklarını, diplomasi yönünden çok tecrübeli olduklarını ve İsrail’i Nato faaliyetlerinden uzak tutarak yaptıklarına benzer şekilde siyasi savaş yürüteceklerini de belirtti.
Begin-Sedat Stratejik Çalışmalar Merkezi müdürü Prof.Efraim Inbar’a göre Erdoğan iktidarda olduğu müddetçe “ilişkilerde bir iyileşme olmayacak çünkü Erdoğan için anahtarlardan biri de İslam dünyasına liderlik etmektir ve İsrail’i paylamak bunun bir parçasıdır.”
Obama Beyaz Saray’da olduğu müddetçe Türkiye ve Amerika ilişkileri yakın olmayı sürdürecek ve İsrail’e karşı siyasi savaşlar büyük ölçüde göz ardı edilecektir. Eğer bir tür silahlı çatışma nüksetse, Amerika büyük bir ihtimalle çabucak yangını söndürmeye çalışacaktır, Mavi Marmara’da yaptığı gibi.
Kaynak: Jerusalem Post
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı