Milliyetçiliği terk etmeden Müslüman kalmak, İslam"dan çıkmadan gavurlaşmayı daha işe yarar kabul eden ve porno içerikli kilise filmleri çevirmeye kadar varan misyonerlikle laubali bir din tasavvuru yaratan batı Hıristiyanlığının maskarası olmak demektir.

              Dini, azıtmış insan ruhunu teskin etmek için psikoterapik bir yöntem olarak kullanan batının, din dışı kalarak Hıristiyanlığına sahip çıkması modernizmin bir sonucu iken; İslamı topyekün bir hayat nizamı kabul eden toplumlarda gâvurlaşarak Müslüman kalmak ise ilkel milliyetçiliğin temel nedeni olarak öne çıkıyor…

             Batılılaşma hareketinin başladığı günden bu yana, Hıristiyan Batı dünyasına ve onun dürtüklediği diğer etnik unsurlara karşı oluşturulan reflekslerin İslamcılıktan çok milliyetçilik zemininde tertiplenmesi, içeriksizleştirilmiş İslam"ın milliyetçiliğe alet edilmesinden kaynaklanıyor.

            Türkiye"de İslam dışı Müslümanlık, din karşıtı Batıcılardan çok Batı karşıtı Milliyetçiler tarafından savunulmuş ve dayatılmıştır. Bu savunma mekanizması da, Hilafet ve Saltanata karşı batılılaşmayı savunarak semizlenen Milliyetçi İttihatçılar tarafından temellendirilmiştir. İç içe dönüşümlerle başkalaşan maskara milliyetçilik, siyasetlerine ve söylemlerine her zaman ve sadece dini alet olarak kullanmıştır.

           “Ben Türküm” diyen zenci bir süvahi Türk olarak taciser kabul edilebiliyorsa, onlara Türkçe şarkı ezberletmek ya da istiklal marşı okutmak bir milliyet tatmini sağlıyorsa; din, evrensel bir iletişimin ve yakınlaşmanın malzemesi olarak milliyetçiliğe alet ediliyor demektir.

              Şekil ve kabulleniş şartına bağlı olarak yürüyen milliyetçi İslam"ın telkin ve tebliğ ettiği din, gavur kalarak da Müslüman olunabileceğini ve İslam"dan çıkmadıkça gavurlaşmanın da hiçbir zararı olmadığını savunur.

             Türkiye"de din, her ne kadar gizli milliyetçiler tarafından siyasete ve ticarete alet edilmişse de dinin özüne ve içeriğine zarar vermemiştir.

              Ancak kötü olan şu ki;Bu ülkede dinin sadece ve her türlü milliyetçi talep ve telkinlere açıktan alet edildiği düşünülmemiştir. Oysa bu zihniyet, dini milli bir hüviyete yontarak içeriksizleştiren ve İslam"ı çok tehlikeli bir din haline getirip yobazlaştıran iptidai bir toplumun şekillenmesine neden olmuştur.

                Dinî sıfat ve sembolleri kullanarak ölüsüne ve dirisine tanrısal nişanlar takan, İslam"la müşerref olmayı kabullenmekten çok İslam"a şeref verdiğini savunan bir milliyetçiliği, “bütün yıldızların kendisinde parıldadığını söyleyen bir toplum, belirsiz korkular yaratan zifiri karanlıklarla örtünmüş demektir” cümlesiyle dünkü yazımda ifade etmiştim.

               Batı, karanlığa hızla ilerleyen dünyaya bir yıldız armağan etmek adına, bütün ruhları, safsatalar menkıbesi İncil"le terbiye etmeye çalışırken,

               Modernizmin ve modern milliyetçiliğin hayvanlaştırdığı insanlarına karşı tanrısal çareler ararken,

               Dini, milliyetçiliğe ve siyasete alet ederek İslam kimlikli gâvurlaşmayı homurdana homurdana savunan Müslüman milliyetçilerin ve dahi milliyetçi Müslümanların İslam"ı, tehlikeli bir dine doğru başkalaşıyor.

                Beş vakit namaz kılanların “dinci” kılmayanların “dindar”, 

                İslamı topyekün bir hayat nizamı kabul edenlerin “İslamcı” diğerlerinin “Müslüman” olarak tasnif edildiği bir toplumda, dini milliyetçiliğe alet eden ve İslam"ı korku dini haline getirirken Milliyetçiliği dünyayı yönetme talebine dönüştüren siyasal düşüncelere karşı; içerikli bir din ve insani bir telkinle mücadele edilmedikçe “İslam içre gavurluk” bir din haline gelecektir.

               “İslamcı” ile “Müslüman” arasındaki fark taraftarları arasında tartışılmaya devam ededursun “Türkçü Müslümanlar”la “İslamcı Türkler” arasındaki farkı anlamaya çalışmak elzemdir.

              Biri Milliyetçiliği terk etmeden İslam"da kalmayı, diğeri ise İslam"dan çıkmadan gâvurlaşmayı normal buluyorsa;

              Tanrı dinini yeniden tanımlamalı ve anlatması için yeni elçiler göndermeli.

              Peki kendini hangi millete ait olarak sunmalı. Bu da, İslamcıların işine geldiği zaman kullandığı “Millete İbrahime ve Hanife” ya da her zaman kullanmayı iş haline getirdiği “5 kıtada at süren, İslamı cilalayıp kendinde parlatan ulu Türk” olmalı. Hiç bir mahsuru yok.

               Bugün sadece cenaze kaldırmak için camiye gelen milliyetçiler yeter ki yarın öbürgün, dini sevdirmek adına camilerde dansöz oynatmasınlar.

                Batı, dinle olan bağını modernizmle kopardı. Zaten din dedikleri olgu hayata ilişkin bir düşünce nizamı değildi onlar için.

                Ama İslam"ın iz bıraktığı toplumlarda din; “milliyetçiliği bırakmadan İslamcı”, “İslam"dan çıkmadan gavur” olmayı tolare etmiyor.

                Dolayısıyla din referansıyla çözülmüeyen her türlü mesele, Modernizmin insancıl ve eşitlikçi ve de tatminsiz ve saldırgan yöntemlerine havale edilmeli.

                 Hiç kimse Müslüman olurken kavmi hüviyetini terk etmeye zorlanmaz ve gerek de yoktur.

                   Ama kavmiyetçi İslam"ın, Yahudilik ve Siyonizm kadar tehlikeli ve uğursuz olduğu unutulmamalı.

                   Böyle bir din sadece kavmiyetçilikle büyümeyi, işgal etmeyi, vaat edilmiş yada kaybedilmiş toprakları almayı, Misak-ı Milli sınırları içinde “sonsuz ve müebbed bir ülke olan” Turan"a varmayı amaçlar. Siyonizmin Türkçesi olan Turanizmin dini de nihayet Islam´dan başka bir din değildir.

                     Yahudiliği Siyonizme dönüştüren dinci milliyetçilik (yada milliyetçi dincilik) fundamentalist Yahudiler tarafından geliştirildi.

                    Türklükle İslam arasındaki ilişkiyi Siyonist metodolojiden kurtaracak olanlar, “ben İslamcıyım” diyenlerin Türklükle olan imtihanından sadece “Müslüman” olarak çıkabilecek olanlardır. Bu, aynı zamanda Türkün ateşle imtihanıdır.

                   Aksi halde içi boşaltılmış ve milliyetçilikle azdırılmış bir dinin siyonizmden ayrı düşen tarafı ne olabilir?