AKP sayesinde katı laikliği aşan Türkiye, dönüşümünü henüz tamamlamadı. Toplumsal barış için PKK üyelerine silaha sarılma gerekçesi veren sorunlar ele alınmalı; Kürtlere karşı etnik nefret kampanyaları durmalı

<PKK'nın son eylemi, Türk devletiyle Kuzey Irak'taki Kürt oluşumu arasında zaten gergin haldeki ilişkileri sarsan birikmiş sorunlara dair sıcak tartışmaları tekrar gündeme getirdi. Dahası bu eylem, Türkiye'de yıkıcı bir Kürt-Türk çatışmasının patlak verme ihtimaline işaret ediyor.
Hiç kuşkusuz bu sözler Türkiye'nin etnik şiddete kaymaya başladığı anlamına gelmez. Fakat şartlar, Ankara'nın tutunduğu milliyetçi ideolojide derin bir dönüşüme yönelik temel ve kapsamlı bir girişimin başlatılmasını gerektiriyor. Böyle bir dönüşüm devletin 80 yıldır reddettiği Kürt unsurunu kucaklamasına yol açacağı gibi, PKK'nın Kürtlerin etnik ve insani oluşumunu koruduğu savıyla silaha sarılmasını haklı çıkaran gerekçeleri ortadan kaldırır.
Türkiye 2002'de, laikliğin devlet oluşumuna dayatılmasıyla temsil edilen en önemli sorunlarından birini ustaca aştı.
Atatürk 1920'lerde, doğulu Müslüman toplumun Hıristiyan Batı'ya entegrasyonunun kolaylaştırmak hedefiyle her türlü çeşitlilik ve canlılıktan yoksun bir laiklik biçimini seçmişti. Sonrasında birbiri ardına iktidara gelen hükümetler, toplumun devletle din arasındaki bu ayrım nedeniyle maruz kaldığı korkunç engellere rağmen, Kemalist laik tercihe tutundu.
Fakat 11 Eylül saldırılarını takip eden dönemde çoğulculuk ve hoşgörü çağrısı yapan demokrat akımlar iktidara geldi.
Değişimin en önemli somut göstergelerinden biri, İslami eğilimli AKP'nin 2002 seçimlerini kazanma başarısıdır. Katı laikliğin hafiflemeye başladığına işaret eden bu dönüşüm Türkiye'nin, Avrupa, ABD, Arap ve İslam dünyasıyla ilişkilerindeki başarılarına zemin
hazırladı; ekonomik sorunları aşmasına destek olan gelişmelere olanak sağladı. Türkiye, Ortadoğu'daki sorunlarda daha fazla aracı rolü oynamaya ehil bir devlete dönüştü.
Fakat son PKK eylemi, dönüşümün tamamlanmadığını teyit etti. Türkiye gibi karmaşık bir ülkede, demokrasinin etkinleştirilmesi sadece laikliğin hafifletilmesi veya sınırlı ekonomik reformlarla tamamlanmaz. Devletin tek kutuplu milliyetçiliğinde de denk bir hafifleme yaşanmalı. Bu ancak şu adımlarla somutlaşabilir:
Türkiye'de Kürtlere karşı 25 yıldır süren savaşın durdurulması; ılımlı Kürt akımlarına açılım sağlanması; Kürtlere birleşik Türkiye devleti çerçevesinde özgür ve saygın bir yaşam sürme izni veren düzenlemelere gidilmesi. Kürtlere yönelik etnik nefret kampanyalarının durması; onları devletin temel düşmanları olarak sınıflandıran fikirlerin ortadan kaldırılması. Kürt bölgelerinde kalkınmaya hız verilmesi. PKK savaşçılarının affedilmesi için gerçekçi bir girişimde bulunulması. Ankara'nınyeterli önemi vermediği ABD-Türkiye-Irak Kürtleri komisyonunun etkinleştirilmesi. Irak Kürdistanı'yla ilişkilerin iyileştirilmesi; Ankara ve komşu hükümetlerin Irak'taki federal Kürdistan deneyimine karşı politikalarını haklı çıkarmak için yarattığı 'Kürt devleti sendromu'nun aşılması. Irak anayasasının 140. maddesine destek verilmesi; İran gibi başka ülkelerle Kürt gelişimini önleme amaçlı işbirliğinin durdurulması.
Bölgede demokrasinin yayılması ve kalkınma alanında rol oynamak isteyen Türkiye, en azından Irak'taki Kürt şartlarının inkâr edilmez bir gerçeği temsil ettiğini fark etmeli. Ankara şunu bilmeli ki, ulusalcı ideolojisinde dönüşüme girmesi kaçınılmaz. Evet, reform gücünü sınırlayan engeller var.
Bununla birlikte, başbakan devletin milliyetçi yapısında temel bir dönüşüme kapı açmalı. ABD ve Avrupa da bu reformları desteklemeli; Irak, Türkiye ve İran'daki Kürtlerin yanı sıra Türkiye'deki siyasi, kültürel ve ekonomik çevreler de destek vermeye hazır olmalı.

Kaynak: Radikal