Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'na (UNDP) katkı amacıyla Körfez ülkeleri tarafından kurulan Arap-Körfez Fonu (AGFUND) adına 10 yıldır çeşitli ödüller veriyoruz. Türkiye'ye verdiğimiz önemin gereği bu yıl AGFUND ödül törenini İstanbul'da düzenliyoruz.
Farklı zaman dilimlerinde Türkiye'ye gerçekleştirdiğim ziyaretlerde ülkenizde yaşanan değişimi yakından görme fırsatım oldu. 1920'lerde başlayan değişim aradan geçen yıllarda devam etti. Bugün de hâlâ sürmekte. Türkiye'de pek çok alanda büyük aşamalar kat edildi. Özgürlüklerin genişletilmesi ve demokratikleşme konusunda çok ciddi ve önemli adımlar atıldı. Aynı büyük değişim dış dünya ile ilişkilerde de yaşandı. Şüphesiz bu hızlı gelişimde, Türkiye'nin coğrafî ve tarihî geçmişinden gelen ayrıcalığının rolü yadsınamaz. Benim Türk halkından talebim, geliştirdikleri demokrasiye ve diyalog kültürüne sahip çıkmalarıdır. Türkiye'nin bölgeye örnek bir model sunmasını arzu ediyorum. Bu değerlere sahip çıkmalısınız ki, buna ihtiyaç duyan bölgemizde, başarılı bir örnek olarak, demokrasi kıvılcımlarının merkezi olma özelliğinizi sürdürebilesiniz.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin siyasi alanda seçimlerden galip çıkması, İslam dünyasında demokrasi ve daha fazla özgürlük taleplerinin kökleşmesi adına büyük bir kazanım olmuştur. Laik Türkiye, çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülkedir. Bu yüzden diyorum ki; özgürlüklerin yaygınlık kazanması ve demokrasi kültürü kök saldığı ölçüde, muhafazakâr kesime daha iyiye ulaşma noktasında eşit mücadele etme imkânı doğacaktır. Kuşkusuz, çağdaş İslam fikri, tarihsel nedenlerle Batı'da bazı kesimleri rahatsız etmektedir. Bazı güncel sebeplerin de bu rahatsızlıkta etkisi bulunuyor. Bizim açımızdan öncelikli olan, bu bakışa sebep teşkil eden, kendimizden kaynaklı hataları gidermemizdir. Kanunlarımızı 21. yüzyıla uyum sağlayacak şekilde yenileyebilmemiz gerekir. Bu değişiklikler, dinimizin modern yüzünün Batı'da doğru değerlendirilebilmesi için tek yoldur. Ne yazık ki 11 Eylül saldırıları Batı'da birçok kişinin hafızasında yer etti. İlk etapta saldırıların dinî hassasiyetler nedeniyle yapıldığı izlenimi vardı. Bu algı, özellikle Arap ülkelerinin radikal unsurlara karşı verdiği mücadele ile bir ölçüde giderildi. Saldırıyı gerçekleştiren bu radikal zihniyet, ne esasen ne de usulen İslamî değerleri taşıyordu.
Arap dünyası ile Türkiye arasındaki ilişkiler süreklilik arz eden bir gelişim gösterdi. Ben içinden geçtiğimiz süreci 'gümüş dönem' olarak adlandırıyorum. Bu dönemdeki uzun soluklu ilişkilerimiz bizi 'altın döneme' taşıyacaktır.
Bu ilişkiler Türkiye'nin oynadığı bölgesel rolle perçinlenmektedir. Türkiye'nin Filistin meselesinin çözümü için gösterdiği gayret özel bir öneme sahiptir. Çünkü Türkiye'nin iyi niyeti konusunda tarafların tümünün genel kabulü bulunmaktadır. Özellikle Suriye ile İsrail arasında başlatılan girişim, büyük bir başarı olarak Türkiye'nin hanesine yazılmış bulunmaktadır. Sonuç olarak barış sürecinde Türkiye'nin rolünün artarak sürmesini temenni etmekteyiz.
Talal bin Abdul Aziz Suudi Prensi
Kaynak: Zaman