Raşid Gannuşi, Tunus'un yeşilliklerle kaplı dış kesimlerinde günlerini geçiren emekli bir devlet memuru olarak ilk toplantıda çok şey istemedi. Bu yanılsama ancak evin arka bahçesinde gürültücü sakallı adamlar ve bunların arasında dolaşan genç bir "medya danışmanı" kadın tarafından bölündü.

Gannuşi, devrim sonrasında Tunus'ta en büyük siyasi güçlerden İslamcı Nahda (Rönesans) hareketinin başkanıdır. 

Ülkenin yeni siyasi sınıfının çoğundan farklı olarak Nahda'nın yeri sağlam ve köklü görünüyor. Nahda, gizli bir örgüt olmaktan çıkarak temmuzda yapılacak genel seçimde yarışmaya hazırlanan bir siyasi parti olmaya dönüşüyor. Gannuşi, "Yüzde 30-35 oy alırsak çok mutlu oluruz" diyor. 

Sadece Tunus'takiler değil diğer partiler de alarma geçecek.  Tunus'ta muhtemel bir demokraside Nahda'nın, Gannuşi'nin dediği gibi "değişimin bir parçası" olacağında pek kuşku yok.

Muhammed Bouazizi'nin aralık ayında ümitsizlikten öfkeyle kendisini yaktığı andan itibaren Tunus devrimi, takip eden tüm olaylar için çıtayı belirledi. Bu tek başına, 24 senelik diktatör Zeynelabidin bin Ali'nin devrilmesine yol açan halk protestolarının hızından kaynaklanmıyordu.

Bu, daha çok "ikinci Tunus devrimi" olarak adlandırılan, Bin Ali'nin ayrılışını takip eden olaylardan dolayıydı: Ocaktan marta kadar çığ gibi yığılan sivil itaatsizlik eylemleri, "geçici" hükümeti Bin- Ali artıklarını tasfiye etmeye, onun iktidardaki Demokratik Anayasal Birliği'ni feshetmeye, Nahda gibi hareketlerdeki yasakları kaldırmaya, siyasi tutukluları serbest bırakmaya, Bin Ali'nin nefret edilen siyasi polisini dağıtma taahhüdü vermeye zorladı.  

Son darbe geçen ay geldi. Günler süren oturma eylemlerinden sonra Tunus'taki geçici hükümet, protestocuların asıl talebi olan kurucu meclis için 24 temmuzda genel seçimler yapılacağını duyurdu. Kurucu meclis yeni bir anayasa hazırlayacak, parlamento ve başkanlık seçimleri yapılacak, "baştan başa" yeni bir Tunus ortaya çıkacak.

Bu başarıların derecesi diğer yerlerde olanlarla mukayese edilebilir. Mısır'da hemen hemen aynı zaman zarfında seçmenlerin çoğu,  Tunusluların önlemek için sıkı mücadele verdikleri, değişimin rejim liderliğinde yapılmasını onayladı. Libya, Suriye, Bahreyn ve Yemen'de ise halen diktatörlerin devrilmesine çalışılıyor.

Ak saçları ve gülen gözleriyle derli toplu, ufak tefek adam Gannuşi,  ülkesindeki devrimle ilgili olarak gururlu ve mütevazıdır. "Devrimin lideri gençlerdir, bilhassa da üniversite mezunu işsizler. Fakat Nahda toplumda en çok ızdırap çekenlerdendir. Bu öfke, gençlerdeki baskıyı arttırdı."

Bu yorumlarda biraz aşırı gururluluk hali var ama bazı hakikatler de var. Bin Ali'nin polis devleti fazla muhalefet görmedi ama baskıların asıl yükünü, Tunus'un Cezayir olmasını önlemek için "köklerinin kurutulması" gerektiğine dair gerçek dışı iddialarda bulunulan İslamcılar çekti.  

Nahda mensupları öldürüldü, 30 bin kişi hapsedildi, bin kişi de sürgüne gönderildi.  Gannuşi işkenceye maruz kaldı ve İngiltere’de sığınma hakkı elde etmeden önce (Arap ülkeleri onu kabul etmedi) üç kere müebbet hapse mahkum edildi. Orada da siyasi polisin uzun kollarına karşı kendisini tam olarak emniyette hissetmedi.

Tunus’ta ilk devrimde Nahda’nın rolü fazla duyulmadı fakat ikincisinde gür şekilde duyuldu. İşçi sendikaları, solcular ve insan hakları dernekleriyle koalisyon yapan İslamcı eylemciler, geçici hükümetle tüm ilişkinin reddedilmesi ve kurucu meclis talebiyle genci, yaşlısı erkeği, kadınıyla Tunus’un simgeleşen Casbah Meydanı ve Burgiba Caddesi’ni doldurdular. Gannuşi de artık sesini yükseltti.

Gannuşi, 30 ocakta Tunus havaalanında kendisini karşılamaya gelen binlerce kişiye hitaben, “Diktatör gitti fakat diktatörlük kaldı” dedi. İki ay sonra diktatörlük de yavaşça gitmeye başladı. Peki ya şimdi? Gannuşi, “Değişimin başarılı olmasını sağlamalıyız. Bir tür milli birlik koalisyonu içinde diğerleriyle birlikte çalışmak istiyoruz. Çünkü bu dönemi hiç kimse tek başına idare edemez, Nahda bile”  dedi.

Gannuşi’nin birlikte çalışmayı düşündüğü sosyal demokratlar, komünistler, işçi sendikaları, insan hakları grupları, sadece devrimi korumayı değil birden fazla evliliğe yasak, kadınlara eşit ücret ve kürtaj hakkı getirecek bir Medeni Kanun (PSC) da dahil Tunus’u modernleştirme ve liberalleştirmeyi de istiyorlar.

Gannuşi ise özellikle “Biz hiçbir şekilde PSC’yi değiştirmeyeceğiz, değiştirmeye çalışmayacağız” diye ahdetti. “Biz onu İslam hukukuna uygun olarak görüyoruz. 1988 ve 2007’de Tunus’taki muhalefet partileriyle PSC’nin muhafaza edileceğine dair anlaşmalar imzaladık, buna komünistler de dahil.” 

Evrensel değerlerle müttefik, sosyal politikada liberal, peki Nahda’da İslamcı olan nedir?  Gannuşi,  “Bizim değişimde ana sloganımız, Tunuslu kimliği içinde demokrasi ve adalettir” diyor.

“Tunus’taki belli başlı diğer partiler gibi biz de inanç özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı, kurallara uygun seçimler,  çok partili sistem ve basın özgürlüğünü savunuyoruz. Fakat diğer partiler bu seçimlerini Batılı modellere bağlarken biz bunların kökeninin Tunus’un Arap ve Müslüman mirasında olduğunu ifade ediyoruz. İşte bizi diğer partilerden ayıran da budur. Bin Ali ve (Tunus'un ilk devlet başkanı Habib) Burgiba bu mirası göz ardı ettiği için halk bunlara ve dediklerine yabancılaştı.

Diğer Tunuslular da İslamcılara karşı yabancılaşmış hissediyorlar. Bunlar, kurucu meclis seçilince anayasa için büyük mücadeleler olacağını ve Nahda’nın, Tunus’un laik, sosyalist, komünist ve liberal partilerinin desteklediği görüşlere karşı İslam hukukuna ait “yorumlarını” ortaya atacağını tahmin ediyorlar.

Fakat bunlar gelecekte olabilecek şeyler. Şimdilik Gannuşi’nin asıl mücadelesi, mahalli kadrolar, sürgündekiler, eski tutuklular, genç eylemciler ve kadınların bulunduğu partiyi, liderliği altında nasıl toplayacağı ya da lider olarak kalıp kalmayacağıdır..

Dönüşünden once emekliliğini gündeme getirmişti. Ocakta, “Nahda’da siyasi faaliyetler için çok daha uygun yeni nesiller var” demişti. Bugün ise hareketi “sadece gençlere değil, orta sınıflar hatta seçkinler olarak toplumun her seviyesine” açmaktan bahsediyor. “Nahda’nın RCD’nin yerini alacak milli bir parti olmasını istiyoruz.”

Bu karışıklıkta iç seçimlerin (ya da emekliliğin) uygun olup olmayacağı belli değil. Belli olduğunda üçüncü Tunus devrimi Gannuşi’nin arka bahçesini kaplayacak.

O şimdilik, 6 öy once kendisi için alacakaranlık olacağını düşündüğü  Arap baharının keyfini sürüyor. Hayatının büyük bölümünü diktatörlükle mücadele ederek ya da bundan dolayı sürgünde yaşayarak geçiren bir adam için Arap tarihinde bu anın önemi nedir?

“Bu, yeni bir dönem, yeni bir tarihtir” diyor. "Tunuslular olarak biz çok gururluyuz ki bu yeni tarih bu küçük ülkeden çıktı. 50 senedir saplanıp kaldıktan sonra tarihin yeniden harekete geçtiğini hissediyoruz. Birkaç yıl once Amerikalı bir profesör, tarihin sona erdiğini ifade etmişti. Tarih sona ermedi. Arap aleminde yeni başlıyor.”

Kaynak: Al Ahram

Dünya Bülteni için çeviren:Emin Arvas