Türkiye'de ciddi şeyler oluyor. Bir Genelkurmay Başkanı karargahında yediği yemekleri evinden getirdiğini ifade ediyor ve bu ülke AB ile katılım müzakereleri yürüten bir ülke ise ortada ciddi bir problem var demektir.
Daha bir sene önce yüzde 47 oy almış bir partinin kapatılmasından, söz konusu partinin başkanına, başbakana siyasi yasak getirilmesi güçlü ihtimalinden bahsediyorsak Türkiye'de ciddi şeyler oluyor demektir; küresel kriz de işin cabası.
Bütçe disiplininin hassasiyetle korunuyor olması ve kur rejimi zaten 2001 tipi krizleri gündemden çıkarmış durumda ama bu durum Türkiye'nin orta vadede yaşananların maliyetini üstlenmeyeceği anlamına gelmiyor.
Ancak, maliyetin nasıl üzerimize geleceğini de iyi görmek gerekiyor.
İlk belirtiler de şimdiden ortaya çıkmış durumda.
* * *
Türkiye ekonomisinin son senelerde gösterdiği yüksek büyüme performansının altında yüksek büyüme oranları sürecinin ürettiği cari açığın kaliteli finansmanı olgusu yatıyor.
Başka bir ifadeyle, yüksek büyümenin uyardığı sermaye malları ve enerji ithalatının kabarık faturası cari açık şeklinde önümüze geldi ve Türkiye bu cari açık riskini senede yirmi milyar doları aşan doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile yüzde altmışa yaklaşan oranlarda finanse etti; doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının karşılayamadığı bölüm de ortaya çıkan olumlu beklentiler ortamında başka kaynak girişleriyle karşılandı.
Ve böylece yüksek büyüme oranlarında ilk kez sürdürülebilirliğe yönelik bir ümit doğdu.
Bu modelde, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarda yani bu yatırımların ülkemize ilk kez bu büyüklükte girmesine neden olan hukuk devletinde bir yerlere geliyor olmamız anahtar rol oynuyordu.
Küresel kriz bu ortamda yani Türkiye gibi bir nüfusun dört nala AB'ye koştuğu bir ortamda bizim için bir fırsat da olabilirdi zira küresel durgunluğun nedeni olarak gösterilen 140 dolarlık bir baril petrolün biriktirdiği egemen fonlar bir yerlere mutlaka yatırılacak ve AB sürecinde hukuk devletini güçlendiren Türkiye pazarı belki de ideal bir yatırım alanı olacak idi.
Ama AK Parti ayağını AB gazından biraz çekti, devreye formel, informel, modern, postmodern, şöyle ya da böyle, askeri ya da yargısal darbe söylentileri girdi, ve yabancı sermaye girişi büyük ölçüde aksamaya başladı.
Darbenin söylentisi bile hukuk devletinin sonu, belirsizliğin şahikası demek ve belirsizliğin, hukuk devleti aksaklıklarının egemen olduğu bir ortama da yabancı yatırımcı kaynağını emanet etmiyor.
* * *
2008 senesinde Türkiye ekonomisi üreteceği cari açığın yaklaşık yüzde yirmisini doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile finanse edebilecek; iki sene içinde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının cari açığı finasman oranının yani kaliteli cari açık finasmanının yüzde altmıştan yüzde yirmiye inmesi içinden geçtiğimiz kritik belirsizlik sürecinin en vahim iktisadi sonucu.
Kaliteli finansman oranının azalması çok yakın bir vadede cari açığın finasmanının sıkıntı yaratacağı anlamına geliyor ama bu durum kur rejimi nedeniyle 2001 türü bir krize değil, yeniden dönülecek olan düşük büyüme oranlarına ve artan işsizliğe yol açacak zira cari açık meselesi ancak düşük büyümeyle yani daha az sermaye malı ve enerji ithalatı talebiyle aşılabilecek.
Toplum mühendislerinin Türkiye'ye maliyeti, başka konuların yanısıra, fakirlik ve işsizlik olacak.
Kaynak: Star