Tony Blair: İtiraf et ve önle
Tam orada duruyor, ama biraz deşmeniz lazım. Kendini aklamak için yazılmış onca zırvanın arasında, Tony Blair'in siyaset formülü sayfa 524'te. "Yeni İşçi Partisi"nin ilk iki döneminde, yasadışı göçü yüz kızartıcı bir şekilde kabul etmesine dair bölümde bulacaksınız. 2005 seçimleri öncesinde muhalefetin bu konudaki saldırılarını nasıl alt ettiğiyle övünürken, taktikle hileyi nasıl karıştırdığını açığa vuruyor: "İtiraf et ve önle".
Söylediğine göre avukatlar böyle yaparmış. Siyaset için mesleğini icra etmeyi bırakan bir hukukçu olarak Blair, bunu benimiseyecek ve uyarlayacak konumdaydı. Aynen suçlu olduğunu bildiği müşterisini inançla savunan bir avukat gibi, ülkede de hem iç, hem dış hem de ekonomik meselelerde arkasında durulamayacak olanı savunma sanatının ustasıydı.
Blair, arkasında bıraktıklarına övgü mahiyetindeki 700 sayfalık Seyahat adlı kitabında, itiraf etmiş gibi yaparak sorumluluğu başkalarına atıyor.
Son seçimlerde seçmenlerin % 70'e yakını Yeni İşçi Partisi'ni reddettiğinde, parti arkasında berbat bir ekonomik karmaşa bırakmıştı. İşsizlik oranı 1997'dekinden daha yüksekti. Sosyal devlete bağımlılık ve şahsî iflaslar da öyle. Özel emeklilikler talan edilmişti, hükümetin, her yıl aldığı vergilerden 150 milyon poundun üstünde harcama yapması nedeniyle kamu maliyesi feci vaziyetteydi. Gelecek, kötü yönetim tarafından ipoteklenmişti.
Peki bu kıyım esnasında dümende kim vardı? Acaba Blair, Birleşik Krallık'ın başına gelen malî ve toplumsal felaketlerin mimarı olabilir miydi? Böyle düşünüyor olabilirsiniz ama kendisi böyle görmemizi arzulamıyor. Onun aynasında zaferler kendisinin, felaketlerse gözü aç bankacıların, sınır bilmeyen tüketicilerin, yetersiz kontrolörlerin ve tabii ki de kleptokrat Gordon Brown'un.
Tarihi yapan Blair, onu tasasızca yeniden yazıyor. Tevazu ve utanma göstermeden. Eğer İngiltere Merkez Bankası'na bağımsızlığını vermenin Brown'un fikri olduğu kanaatindeyseniz bir daha düşünün. Blair, "Ekonominin ana hatlarını belirleyen bendim." diyor.
Peki o zaman, Brown hükümet harcamaları konusunda Hazine'nin altın kurallarının üzerinden lokomotifle geçerken kendisi neredeydi? Ülkenin bilançosu, Blair, portföyündeki kıymeti yüksek emtiayla daha yakından ilgilenmek üzere dükkânın anahtarlarını teslim ettikten sonra sarsılmaya başlamadı ki.
Blair'in halen Birleşik Krallık KİT'inin başında olduğu 2003 ilâ 2007 arasında, projenin malî yöneticisi alarm verici miktarda borç almaya başlamıştı bile. O dönemdeki beş bütçe döneminin her birinde Blair 30 milyar poundun üzerinde fazla harcama yaptı. Bunlar ekonominin yükselişte olduğu yıllardı, yani bize öyle söyleniyordu.
Geçtiğimiz hafta, iş dünyasından önde gelen bir isim bana şu soruyu sordu: "Tony, Gordon'un antika bir çılgın olduğunu söylüyor. O zaman niye ülkenin kasasını gözü dönmüş şekilde idare etmesine izin verdi?" İyi soru. Ya Blair rakamlardan anlamıyor ve bütçe açıklarının sonuçlarına akıl erdiremiyordu; ya Brown'un, oy karşılığı nakit sunmasından hoşnuttu ya da bu konuda adım atacak cesaret ve zihin gücünden yoksundu.
Irak trajedisiyle, Kraliyet ailesinin acaiplikleriyle, siyasetteki meslektaşlarının düşüncesizlikleriyle uğraştıktan sonra, harcamaları küçük parçalara ayrıldıkları için dikkatle incelenmeyen siyasetçi bize iyi ev sahipliğine dair tavsiyeler veriyor. (s670)
Kitabın geri kalanındaki senli benli tarz devletin savrukluğunun tehlikelerine karşı uyaran ve 2005 yılından sonra İşçi Partisi'nin potansiyel açığı kısıtlamaya veya ortadan kaldırmaya yönelik yeterince dikkatli olmadığını söyleyen ciddi bir Oxford hocasınınkine dönüştüğü bu noktada mide bulantısı da öfkeye dönüşüyor.
Kusura bakmayın ama tüm bu süre zarfında İşçi Partisi'nin başında kim vardı? Sen vardın Tony. Boş kasalarda senin parmak izlerin var. Seni basbayağı zengin eden hükümet sonrası kariyerinin temellerini atarken, Liam Byrne'ın bizi uyardığı gibi, vergi mükelleflerinin parasını tüketmekte olan bir ekibin lideriydin. Ortadoğu'da yapacağın hiçbir iş bu talihsiz hakikatin üstünü kapatamaz.
Kitabın en önemli başarısı, imkânsız olacağını düşündüğüm bir şeyi başarması: "Siyasal sezgi"ye ve "duygusal zekâ"ya sahip olmamakla suçlanan Brown'a üzülmemi sağladı. Zavallı yaşlı Gordon.
Meraklanmayın, hemen toparlandım. Brown'un da günü gelecek. O gün gelene kadar haklarındaki adil yargı ikisini de lanetlemek. Açıkçası birbirlerini hak ettiler.
Jeff Randall The Daıly Telegraph
Kaynak: Zaman