Son üç gelişme, "teröre karşı savaşın" gelecekte alacağı biçimi görmemize yardımcı oluyor. Bu gelişmeler, Batı'da düşük seviyede de olsa daha fazla terör saldırılarıyla dolu bir gelecek akla getiriyor. Meseleye yurt içi olarak bakarsak, bu durum terörle mücadele adı altında güvenliğin artacağı ve derinleşeceği, hayatın bir parçası haline geleceği manasına geliyor. Yurt dışında da BM Güvenlik Konseyi'nin Mali hakkındaki son kararının açık bir şekilde gösterdiği üzere "teröre karşı savaş" evrenselleşiyor ve insani müdahale ve devlet inşa etmeyle birleşiyor.
Açıklayıcı olan ilk gelişme, çok sayıdaki "yalnız kurt" saldırılarıdır. Boston, Londra ve Paris'te sıkıntılı ve topluma adapte olamayan genç adamlar, önemli dini husumet problemine korkunç bir tepki sergilediler: Yüksek güvenlik döneminde Batı'ya nasıl şiddet getirilebileceği...
İstihbarat servisleri için, öyle veya böyle içinde bulundukları topluma uyumlu olup kendiliklerinden büyük çaplı saldırılara karar veren, bu saldırıları organize eden ve gerçekleştiren fertlerin takibiyle güvenlik kuvvetleri tarafından bunlara karşı konması olağanüstü zordur.
Bu saldırıların faillerinin, ferdi farklılıklarını "küresel cihatta" canice şöhret arayarak çözmeye çalışmaları özellikle yaralayıcıdır. Bunlar imha yağmurlarını kurbanları kadar uzun süredir acı çeken ailelerine de baştan aşağıya boca ederler. Ama bunlar, terör için uygun araçlar yaparlar.
Elbette bunlar kendilerine zarar verdiği kadar kendi kendilerini mağlup eden araçlardır. Bunların eylemlerinin en acil etkileri, beyaz ırkçılara güç vermek, Müslümanlara –ve Müslüman olabileceklere- karşı ayrımcılığı alevlendirmek ve polisin dikkatini Müslüman topluluğunun üzerine çekmektir.
Bunların daha kalıcı, ve ironik, neticesi de işgal gelmesine katkı yapmasıdır.
Sömürgecilik kökenleri
Batı'da uyguladığımızı güvenlik tekniklerinin çoğunun sömürgeleştirilmiş halkların kontrol edilmesi çabalarından doğduğu tuhaftır ve bu durum pek idrak edilmemiştir.
Pasaport ve polis, parmak izi ve toplama kampları, tüm bunların kökeni sömürgelere dayanır. Bunlar daha sonra yurttaki insanları düzen içinde tutmak için Batılı devletlerin güvenlik dağarcıklarının normal parçaları oldular ve öyle de kaldılar.
Bu son ferdi "terör" eylemleri, yurt dışındaki toplumları kontrol etmede en ileri tekniklerin kullanılması için yurt içine mükemmel bahaneler veriyor. Buna uygun şekilde, yurt içinde yeni görevleri almaya hazır çok sayıda eski asker ve sözleşmeli personel var.
Final listesi, özel güvenlik sözleşmeli personelin daha fazla kullanımı; şimdi İngiltere'de teklif edildiği üzere elektronik iletişimin artan denetimi; ifade hürriyetine sınırlamalar; kamusal alanın daha ileri derecede güvenlik mevzuu yapılması; biyometrik koleksiyon ve veri tabanları; havaalanları, mahkeme salonları vs gibi yerlerin dışında, günlük hayatta sıradan mahallerde daha fazla tarayıcılar ve 11 Eylül sonrası güvenlik teknikleri kataloğuna devam edilmesini ihtiva edebilir.
Boston'un bir banliyösünün asker üniformaları ve zırhlı araçlar içindeki polis ve yaylım ateşle hızla küçük bir Çeçenistan'a dönüşmesi, hayra alamet değildir. Massachusetts'te Springfield'de polisin, çetelere karşı isyan karşıtı teknikler kullanması da bir başka kötüye alamettir. Ama büyük ölçüde bu, Iraklılar, Afganlar ve Filistinlilerin tecrübe ettiğine göre hafif ama inceden işlenmiş ve ferdileşmiş bir işgal olacaktır. Bu, ülkede "terörle savaşı" normalleştirme teşebbüsünü gösterir.
İkinci gelişmenin tam olarak gösterdiği de budur: Başkan Obama'nın geçen ay yeni, daha sınırlı hukuki temelde insansız hava araçları saldırıları, "teröre karşı savaşın" daha sınırlandırılmış tanımı ve Guantanamo'nun kapatılacağı vaadini yenilemesine yönelik konuşması.
Cumhuriyetçiler onun El Kaide'ye karşı erken zafer ilan ettiğini düşünürken, liberaller de George W Bush'un korkunç mirasının sona erdirilmesi için yeterince adım atmamakla eleştirdiler. Hepsi, Pentagon sözcüsünün geçen hafta "teröre karşı savaşın" bir 10 ya da 20 sene daha devam edeceğini söylediğini işitmiş olmalılar.
Obama'nın yaptığı, "teröre karşı savaş" için daha normal, kalıcı ve olağanüstü olmayan bir temel sağlamaktı. Böylece bu süresiz olarak devam edebilir.
Bizim acıklı geleceğimiz
Guantanamo, aklanan ve serbest bırakılmaları gereken insanların bürokratik bir tıbbi kâbusla zor kullanılarak beslenildiği iğrenç bir şeydir. O aynı zamanda dış ilişkilerinde ABD'nin boynuna geçirilmiş bir engel ve Obama'nın konuşması sırasında bir protestocunun açık ettiği üzere yurt içindeki eleştirilere karşı bir paratonerdir. Eninde sonunda onun gitmesi gerekiyor. Bir şeyleri olağanüstü değil normal zemine oturtmak çok daha iyidir. Böylece "teröre karşı savaş" modern hayatın bürokratik rutini içinde derinlerde kaybolabilir.
Bizim acıklı geleceğimize bakabileceğimiz son ayna, BM Güvenlik Konseyi'nin, Mali için bir müdahale gücüne izin veren 2100 sayılı kararıdır. Üzerinde çok az yorum yapılsa da bu, BM'yi de "teröre karşı savaş" hedeflerine bağlı kılıyor.
Eski sömürgeci güç Fransa tarafından organize edilen diplomatik örtmece türlerinin (oldukça kalın) örtüsü altında Güvenlik Konseyi, Mali'deki egemen topraklarda kanun düzeninin yeniden tesisi için bir tür sınırlı savaş verilmesini önerir. "Teröristler" ve "aşırılar" "istikrarın" düşmanları, görevin gayesi "milli birliğin" tesisi olarak tarif edilir. BM Sözleşmesi'nin 7. Bölümü'ne dayandırılan görevde Mali'deki durum uluslararası barış ve güvenliğe tehdit olarak belirtilir.
Hatta karar, Fransız ve Afrika kuvvetlerine, görevlerini yerine getirirken Mali'de "gerekli tüm vasıtalara" başvurma yetkisi veriyor. 1990'larda çok daha fazla insani ızdıraplar dahi BM'nin böyle bir dil kullanmasını sağlayamamıştı, Somalililer, Bosnalılar ya da Ruandalılar, göçebe Tuareg grupları ya da İslamcıların Mali'nin kuzeyinde ıssız geniş arazilerde yol açtığından çok daha büyük tehlikelere maruz kaldıkları halde.
BM tarafından yetkilendirilen bu "barış koruma" kuvvetlerinin, kendilerini cihatçılar olarak nitelendirenlere karşı savaş verir hale gelmeleri bizi fazla şaşırtmamalı. Neticede, medeniyet ve barbarlık arasındaki büyük fark –ki tüm "insani müdahale" bunun üzerine inşa edildi- "teröre karşı savaşın" net bir şekilde temelden haklı olduğu şeklinde gösterildi: Bu, medeniyetsiz canavarlara karşı yapılan bir savaştır.
Ve böylece savaş devam ediyor. Başkan George W Bush'un şeytani çocuğu "teröre karşı küresel savaş" rüşdünü ispatladı. Bu, ikinci bir 10 yıl ya da daha da ötesinde yurt içi ve dışında siyasette neyin mümkün olduğunu belirlemeye devam edecek.
Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu