Demokrasi bir yolculuk. Üstelik henüz tamamlanmamış bir yolculuk. AKP'nin kapatılması davası bu yolda kritik bir virajdı. Araba yeniden devrilebilirdi. Devrilmesini isteyenler vardı. Üstelik bunu gerçekleştirebilecek güçleri de...

Bu ülkedeki tek yolculuk demokrasi yolculuğu değil. Bu ülkede bir de "demokrasiyi engelleme yolculuğu" var. Bu yolculuğun tutkulu sürücüleri, demokrasiyi engelleme aşkıyla yanıp tutuşan şoförleri var.

14 Mart 2008 tarihinde Yargıtay Başsavcısı davayı açtığı zaman egemen olan hava karamsardı. Bu davanın Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik sürecini sekteye uğratacağını, özürlü demokrasisini daha da özürlü hale getireceğini biliyorduk, davayı açanlar ve açtıranlar da biliyordu.

Akla aykırı bir girişimdi bu. Türkiye'nin gelişmesi yönündeki eğilime de aykırıydı.

12 Eylülcü sistem; Cumhurbaşkanlığı seçimini engelleyemedi, 27 Nisan bildirisine rağmen seçimin sonuçlarını da etkileyemedi. Geriye kapatma silahı kalmıştı, o devreye sokuldu.

Demokrasinin kaybetme olasılığının bazı kesimlerde yarattığı heyecan dikkat çekiciydi. Demokrasiyi engelleme umuduna kapılan kesimlerin heyecanı o kadar yoğundu ki, demokrasi yanlılarının demokrasiden duydukları heyecandan bile bazen daha şiddetli olabiliyordu. Gelişmeler, demokrasi aşkının demokrasiyi engellemeye duyulan aşktan daha kitlesel destek bulduğunu gösterse de, demokrasiyi engellemeye âşık olan azınlık öyle görünüyor ki çabalarını sürdürecek.

Kapatma davasını işte bu manzara içinde bir yere oturtabiliriz. Zaten 12 Eylül askeri darbesinin hukuk sistemi ve kurumları bu günler için hazırlanmıştı.
O zaman 7 yıllığına seçilen ve cuntanın belirlediği Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi üyelerini seçecek, YÖK Başkanını dolayısıyla üniversite rektörlerini atayacak buna benzer kurumların desteğiyle her türlü demokratikleşme isteğinin önüne set çekecekti. Ergenekon iddianamesinden de anlıyoruz ki, bir kesim daha da ileri gitmiş ve suikastlar, toplumsal çatışmalar ve darbe girişimleriyle 12 Eylülcü statükoyu korumaya azmetmişti.

***

22 Temmuz 2007 seçimleri 12 Eylülcüleri hayal kırıklığına uğrattı. Türkiye gerçeğinden o kadar kopuklardı ki seçimden bir CHP-MHP koalisyonu çıkabileceğini sanıyorlardı. O zamanki seçim tahminlerine bakın statükocuların ne ölçüde ülke gerçeklerinden koptuğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Statükocuların kurgusal bir dünya içinde yaşadıklarını belirtmek zorundayız.

Dava açıldığında çok umutlu ve kendilerinden emindiler.
Sonra hava değişti. Toplumun AKP'ye oy veren ve vermeyen değişik kesimleri, kapatmanın sonuçlarını hesaplamaya başladı. Kapatma halinde bir siyasi kriz kapıdaydı. Türkiye gibi Ortadoğu'nun en sağlam ülkelerinden birisinde ortaya çıkacak siyasi kriz Batı'nın da dengelerini etkileyebilirdi. Siyasi krizi kaçınılmaz olarak ekonomik kriz izleyecekti.
Darbeciler bunu isteyebilirlerdi, kendi hedefleri açısından mubah görebilirlerdi. Toplum böyle bir sonuca katlanmak istemiyordu.  AKP'ye uzak duranlar da dahil, halk bu kapatma davasının nelere yol açacağını kavramaya başladı.
Batı dünyası da kapatmanın yol açabileceği derin krizi süreç içinde anladı.

***

Anayasa Mahkemesi, bu kadar sıkleti kaldıramazdı. 11 insan, böylesine ağır sonuçları olacak bir krizi tetiklemediler, tetikçisi olamadılar. Ülkemizin demokrasi birikimi, huzur isteyen çoğunluğunun eğilimi, Batı'nın kaygıları sonucu etkileri.

12 Eylülcü sistem, Türkiye'nin demokrasi yolculuğunun önüne dikildi, ama durduramadı.

Şimdi her zamankinden daha çok demokratikleşme çabasına, örgütlenmesine, iradesine ihtiyaç olduğu bir döneme girdik.
Demokrasiye ve AB'ye yolculuk daha akla uygun şekilde devam edecek.
Demokrasi kazandı...

***

Düzeltme ve cevap
1.Sayın Oral Çalışların 09 Temmuz 2008 tarihli Radikal gazetesinde yayımlanan "Hrank DİNK davası ve Ergenekon" başlıklı yazının 7'nci paragrafında yer alan "Onları getiren Jandarma aracının üzerine 'ya sev ya terk et' sloganı yapıştıranlar neye güveniyor? Cümlesi üzüntü ile karşılanmıştır.

2. 05 Ekim 2008 tarihli Milliyet gazetesinin ek'te sunulan haberinde de açıkça belirtildiği gibi, anılan araç Jandarma aracı olmayıp, Adalet Bakanlığı'nın Kandıra F tipi Cezaevi'ne ait 06 AG 6063 plakalı tutuklu ve hükümlü sevk aracıdır. Jandarma bu araca sadece sevk esnasında ve hükümlü/tutuklunun emniyeti için binmektedir.

Nurettin ALKAN, J.KUR.YARBAY
Jandarma Komutanlığı GN. SEKRETER

 

Kaynak: Radikal