İran rejimi tutuklama, işkence ve orantısız güç kullanımı yoluyla halkın itirazlarını bastırmış görünürken, aniden meydana gelen iki olayın ardından daha yüksek sesli itirazlar yükselmeye başladı. Rejimin öngörmediği olaylardan ilki Büyük Ayetullah Hüseyin Ali Montazeri'nin ölümüydü. İkincisiyse Muharrem ayının gelmesiyle ilgil.
İslam Cumhuriyeti'nin kurucularından olan Montazeri, İslami rejimini yıllardır din adına diktatörlük uygulamakla suçluyordu ve hazirandaki tartışmalı seçimlerden sonra da eleştirilerine devam etmişti. Bu tutumu onu muhalefetin gözünde adeta bir kahraman haline getirmişti. Statüsünden dolayı Montazeri'nin eleştirileri daha etkili oluyordu. Binlerce İranlı onun cenaze töreni için Kum kentine akın etti. Kum tarihinin belki de en muhteşem ve en kalabalık cenaze töreni muhaliflerin isyan gösterileri için bir fırsata dönüştü ve rejim aleyhine sloganlar atıldı. Rejim böyle bir olayı beklemiyordu.
İkinci olaydaysa, Muharrem ayında yapılan din temalı yas törenleri yine protestocuların gösteri alanına dönüştü. Muharrem tüm İslami mezheplerde 'haram ayı' sayılır; yani bu ayda kan dökmek yasaktır. Ancak rejimin koruyucuları bu ayda düzenlenen protesto gösterilerinde de açıkça her türlü kaba kuvvete başvurarak kan dökmekten kaçınmadı. Emniyet güçlerinin ve sivil polislerin uyguladığı şiddet o kadar orantısızdı ki, rejim yandaşları, bazı din adamları ve hatta dini inançlarından dolayı rejimi benimseyenler halk bile böylesine sert bir tepkinin yanlış olduğu kanaatine vararak rahatsızlıklarını dile getirdi.
Rejimin başlattığı yeni tutuklamalar aslında seçimlerden sonra yaşanan tutuklamaların devamı. Siyasi suçlulardan insan hakları savunucularına ve sokaktaki insanlara kadar çok sayıda kişi gözaltına alındı. Bence bu durumun iki ana sebebi var ve maalesef tutuklananlar listesine birçokları daha eklenecek. İlk sebep rejimin protestolara bakışıyla ilgili. Protestoları bir tür 'Batı komplosu' olarak değerlendiren rejim, tutuklamaları Batı yanlısı kötü niyetli insanların halkı tahrik etmesine karşı ve kendisini korumak adına önlem olarak görüyor. Rejime göre ülkenin kendisinden kaynaklanan sorunları yok; İran'ın sorunu bir avuç vatan hainiyle ilgili. Tahran yandaş medyayı da bu doğrultuda kullanarak tutuklamaları sorunları çözmek için gerçekleştirdiği fikrini dayatmaya çalışıyor.
Tutuklayarak 'uzaklaştırma'nın sonu yok
Tutuklamaların sürmesinin ikinci sebesiyse, seçimlerdeki şaibeyle başlayan, 22 Kasım'da alevlenen ve hâlâ devam eden protestoların gitgide bir kitle hareketine dönüşmesi. Bu itirazlar ve ayaklanmalar İranlı isyancılar için medeni toplum uğruna bir direniş olarak yorumlanabilir. Fakat yetkililer itiraz seslerini tehlike çanlarının çalınması olarak algılıyor ve kendi iktidarlarının sarsılması nedeniyle tehlike olarak gördükleri aydınları, muhalif siyasi ve dini liderleri, öğrencileri, yani herkesi tutuklayarak halktan uzaklaştırmaya çalışıyor.
Rejim şu an panik içinde, her eleştiriyi düşmanın attığı bir kurşun olarak görmeye başladı. Fakat şunu da unutmamalı: Sert önlemler belki kısa vadede geçici huzuru sağlayabilir ama Şah rejiminde görüldüğü gibi, olaylara komplo penceresinden bakıp gerçekleri görmeyen rejimler bir gün mutlaka çıkmaza girer. Diğer yandan, bu çıkmaz İranlıların kurtuluşu için çıkış yolu olarak da görülebilir. Ancak rejimin çıkmaza sürükleneceği süreçte çok sayıda insanın canının yanması maalesef trajik biçimde kaçınılmaz. (İran gazetesi Rooz, 30 Aralık 2009)
Kaynak: Radikal