Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz hafta Şii din adamı ve siyasi muhalif Şeyh El-Nimr’i idam etti Aslında bu idamla bölgede uzun zamandır rakibi olan İran’ı çok kızdıracağını biliyordu. Ve Riyad, kraliyet mahkemesinin bu kararıyla bir anlamda istediğini almıştı. Çünkü bu hadise İran ile ilişkilerin hızla bozulmasına sebep oldu. Olay sonrası Tahran’daki göstericiler idamı protesto etmek için Suudi büyükelçiliğini talan etti; buna misilleme olarak da Suudi Arabistan İran ile diplomatik ilişkileri kopardı. Bütün bunları daha şiddetli sonuçlar takip edebilir; hatta savaşa kadar gidilebilir.
Öncelikle neden Suudi Arabistan böyle bir gerginliği istedi? Çünkü Suudi Krallığı ciddi bir baskı altında. Ekonominin tamamıyla bağlı olduğu petrol fiyatlarında önemli bir düşüş yaşanıyor. Ve bölgede Amerika-İran ilişkilerindeki çözülme Suudilerin bölgesel siyasette öneminin azalmasında önemli bir tehdit unsuru oluyor. Aynı zamanda Suudiler Yemen savaşında başarısız oluyor..
Bu bağlamda Suudiler için İran’la ciddi bir çatışmaya girmek sorunlu bir şey değil. Çünkü kraliyet bu şekilde evdeki muhalefetin kontrol edilmesini sağlayacak. Ve ülkedeki Sünni çoğunluğun desteğini yanında hissedecek. Ve sadece içerideki değil, bölgedeki Sünni müttefiklerini yanına çekecek. Bütün bunlar kısa vadede doğru gözükebilir ya da avantajlı olabileceği düşünülebilir. Ama nihayetinde mezhepçiliğin bölgede bu denli stoklanması, aşırıcılığın güçlenmesine ve halihazırda patlamaya hazır olan bölgenin daha da istikrarsızlaşmasına yol açacak..
Geçtiğimiz on yıl içerisinde, Suudi hükümdarlar, İran ve Şiileri sürekli günah keçisi haline dönüştürmüştü. Zira buna ihtiyaçları vardı. Daha önce Şii karşıtlığı radikal kesimlerde mevcuttu fakat bu durum artık Suudi Arabistan’ın ulusal kimliğinin merkezinde yer alıyor. Bu gelişme özellikle Suudi Arabistan’da yüzde 10 – 15 olarak tahmin edilen Şii nüfusu için oldukça tehlikeli bir durumdur. Ve tabi ki, tüm Ortadoğu için..
Bu yaşanan gelişmeler, Suudi Arabistan içerisinde yaşayan Şiilerin ateş altında olmasında bir ilk değildir. Suudi yasaları açısından ‘mezhepçilik’ 20. yüzyılın başına dayanıyor. Fakat yakın zamana kadar krallığın liderleri güçlü silah taktileri ve toplum liderlerinin aracılığıyla bu mezhepçi tehlikeleri en aza indirmenin yollarını aradı.
2003 Irak işgali ile Ortadoğu’da yeni bir dönem başladı. Çünkü bu dönem Sünni – Şii gerginliğinin zincirlerini parçalayarak dalgalar halinde yayılmasına sebep olacaktı. Bu noktada Suudilerin politikalarında bir rota değişimi söz konusu oldu. Hakeza 2011 yılında Arap dünyasında halk protestoları başladı. Bu durum da Suudi hükümetinin mezhep çatışması konusundaki kararlılığını pekiştirdi.
Arap Baharı ayaklanmaları sırasında Bahreyn’de Şii çoğunluk, Sünni azınlık yönetimine karşı ayaklanmıştı. Suudi Arabistan içerisindeki Şiiler de siyasi reform talep ederek yönetimi protesto etmişlerdi. Ve Yemen’deki halk ayaklanmalarını Suudiler komplo çerçevesinde yansıtarak İran ve Şiiler korkunç bir tehdit olarak gösterdi. Suudiler böylece sadece Yemen’de sadece bir azınlık grubunu şeytanlaştırmak istemedi; aynı zamanda siyasi reform ve protestoları da baltalamak niyetindeydi.
İdam edilen din adamı Şeyh Nirm’in Suud ailesine karşı meydan okumasının uzun bir geçmişi vardı. Ancak idama sebep olan süreç 2011 sonrasındaki aktivistliği oldu. Özellikle 2012 yılında Şii karşıtlığı hakkında meydan okurcasına eleştirileri sebebiyle öncelikle takip edildi ve sonra Suud polisi tarafından tutuklandı. Polis, Şeyh Nimr’in tutuklanırken kendisine ateş açtığını iddia etti. Ama resmi olarak, Şeyh Nimr fitne çıkarmaktan ve diğer suçlamalardan idam edildi. Daha büyük olasılıkla da kritik bir güç ve konuma sahip olması yüzünden... Şeyh Nimr bir liberal değildi ama Suud aileinin çok korktuğu ve tahammülü az olan ‘eleştiriler’ yönelten biriydi.
Yine de Şeyh Mir’in idamında daha önemli olan şey, idamın ülke içerisindeki müttefiklere ve gelecekti muhaliflere verilmiş bir mesaj olduğu gerçeğidir. Son on yıldır Şii karşıtı düşüncelerin ortaya çıkması sadece Şiilerin kökünü kazımak için olan çabalar değildi, aynı zamanda Şii azınlığın politik haklarını hedefliyordu. Suudi yönetimi ülkedeki Şiilerin demokrasi çağrılarını bastırarak aslında kapsamlı siyasi hakları dinamitlemiş oldu. Geçmişten bu yana hak talepleri noktasında Sünni reformistler, Şiiler ile işbirliği içerisinde olmuştu.
Suudi Krallığı’nın yeni reformlar için endişeli olmasının iyi nedenleri var. Şey Nimr’in idamından bir hafta önce açıklanan 2016 bütçe rakamlarına göre, bütçe neredeyse 100 milyar dolar açıkla karşı karşıya. Petrol gelirlerinin ciddi oranda azalması, yakında krallığın sosyal refah programları üzerinde kısıtlama yapmasını zorunlu hale getirebilir. Ve bu bir anlamda dini azınlığın önemli bir üyesinin öldürülmesi, yaklaşan ekonomik baskının dikkatini saptırarak etkilerini azaltabilir.
Asıl tehlikeli olan Suudi Arabistan’ın devam eden mezhepçi politikaları ve Şii alimi idam ederek İran’ın kışkırtılmasının kontrol edilemez bir noktaya varmasıdır. Suriye, Irak ve hatta daha uzakta mezhep düşmanlığı önemli kırılmalara sebep olmuştu. Ve bütün bunlar krallığın kontrolünün ötesinde olan şeylerdir.
Ve belki de en önemli problem, mezhepçi politikayla hareket etmek isteyen sadece Suudiler değildir. Diğerleri de buna minnettardır. Zira Suud yöneticilerinin pervasızca izlediği mezhep politikaları, onlara başka seçenek bırakmadığını düşündürmektedir. İşte burada korkutucu olan daha fazlası göze alındığında kapıya neyin dayanacağı olacaktır. Bu noktada Ortadoğu’da Suudilerin istikrar için bir güç olduğunu düşünenlerin, bunu açığa kavuşturması gerekir. Zira gerçek hiç de öyle değildir.
Kaynak: New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: Hazinadar Hasan Hız