Suriye’nin kuzeyindeki Hule ilçesinde, aralarında 49 küçük çocuğun da bulunduğu 108 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan katliamdan yüreği sızlamayan bir ülke var mı?
Bu trajediye karşı duyulan derin üzüntüye ve infiale bu kez katılmayan yok. Buna Şam rejimini destekleyen Rusya, İran ve Çin de dahil...
Ancak Esad yandaşları gene farklı bir telden çalıyorlar ve Şam diktatörüne fazla toz kondurmamaya özen gösteriyorlar.
Oysa gelinen noktada önemli olan, uluslararası camianın birlik ve dayanışma içinde bu “şiddet tsunamisi”ne son vermek iradesine ve de kabiliyetine sahip olup olmadığıdır.
Maalesef bu konuda, Hule’deki amansız kıyımdan sonra dahi, fazla bir umut yok.
Bir çıkar yol arayışı var tabii. Kafalarda çeşitli seçenekler, senaryolar oluşturuluyor. Ama açıkçası şimdilik opsiyonlar sadece “masada” veya lafta- kalıyor. Çeşitli nedenlerle bunların hayata geçirilmesi ihtimali zayıf görünüyor.
* * *
Üzerinde sıkça durulan seçeneklere ve gerçekleşme olasılıklarına bir bakalım:

1) DİPLOMASİ YOLU: Bu, aylardan beri denenmiş olan bir yol. (Özellikle Türk diplomasisi bu alanda çok uğraştı). Ama pek çok ülke artık bundan umudunu kesti. Hule katliamından sonra Türkiye dahil, ABD’den Bulgaristan’a, Kanada’dan İsviçre’ye kadar birçok devletin Suriye diplomatlarını sınır dışı etmesinin anlamı bu.
Rusya bu davranışın, Şam ile çözüm için diplomatik kanalları kapattığını öne sürüyor. Doğru, ama bu kanaldan zaten bir sonuç alınamıyor. Alınsaydı, Annan Planı çoktan hayata geçirilmiş olurdu.
BM’nin eski Genel Sekreteri yüklendiği misyondan vazgeçmiş değil. Ama şiddet durmadıkça, kan akmaya devam ettikçe, bu misyondan veya başka herhangi diplomatik bir girişimden bir sonuç çıkarılabilir mi?
* * *
2) YENİ YAPTIRIMLAR: Hule faciasından sonra Suriye’ye karşı ekonomik yaptırımların artırılması ihtimalinden söz ediliyor. Genelde böyle hallerde ekonomik yaptırımlar akla hemen gelen bir seçenektir. Ancak açıkçası yaptırımlarla diktatörlüklerin yola getirildiğine dair fazla örnek yoktur. Bu yoldan Şam’daki rejimin alaşağı edilebileceğine inanmak da pek gerçekçi değil...

3) ASKERİ MÜDAHALE: Nazari olarak akla gelen, Libya örneğidir. Ancak bu örnek Suriye için pek geçerli sayılmıyor. Bir kere uluslararası bir askeri müdahale için Güvenlik Konseyi’nden bir karar çıkartmak gerek. Bu kez Rusya ve Çin bunu veto edecek. NATO veya bir grup ülkenin tek yanlı olarak geniş çaplı bir askeri operasyona girişmesi ihtimali de yok gibi. Batı, Afganistan, Irak ve Libya müdahalelerinden yorgun. Geçen gün de belirttiğimiz gibi ABD “seçim”, AB “geçim” derdinde. Kaldı ki, Suriye ordusu Libya’nınkine benzemez, onun gücü küçümsenemez.

4) TAMPON BÖLGE: Sınırlı bir askeri operasyonla bir tampon bölgenin oluşturulması seçeneği masada duruyor. Ama bunun gerçekleşmesi de Suriye hava kuvvetleri ve kara ordusu ile çatışma riskini içeriyor. Bunun ayrıca Rusya başta olmak üzere Şam’ı destekleyen devletlerle ciddi gerginliklere yol açması kaçınılmaz.

5) DİRENİŞÇİLERE DESTEK: Suriyeli rejim muhalifleri ve özellikle “Özgür Suriye Ordusu” komutanları, silah temininde çok zorlanıyorlar. Batı’da onlara silah yardımı yapılmasını isteyen ve bunu Esad’ın devrilmesi için bir seçenek olarak görenler var. Ancak bu konuda bir konsensüs yok. Üstelik direnişçilerin Suriye ordusunun ağır silahlarıyla başa çıkması çok zor.
Görüldüğü gibi her seçeneğin riskleri, sakıncaları var. Bu da bazı çevreleri, içine düşülen çaresizlik nedeniyle, bir başka seçenek üzerinde durmaya itiyor. O da, HİÇBİR ŞEY YAPMAMAK...
Aslında şimdiye kadar yapılan da bu...
Ama bunun da iyi bir seçenek olmadığı ve çözüm sağlamadığı ortada...

Kaynak: Milliyet