Suriye'de iç savaş devam ediyor. Artık yüz binlerce insan evlerini terk edip iç göçe maruz kalmış yahut komşu ülkelere sığınarak mülteci haline gelmiş durumda. Her gün çetelesi tutulan ölüm haberlerinin kanıksanır hale getirilmesi de insanlık adına daha acıtıcı. Görünen o ki bu süreç daha da uzayacak.

Suriye'de Esad rejiminin bu iç savaşı daha ne kadar sürdürebileceği yahut muhalefetin parçalanmamış yeni bir Suriye'yi kurup kuramayacağı iç dinamikler kadar -belki de daha fazla- dış dinamiklere bağlı görünüyor.
En azından kanlı iç savaşın bir şekilde bitmesi, bölgesel ve küresel güçlerin pazarlıklarının ne şekilde sonuçlanacağı ile yakından ilgili.

Türkiye bölgede kendi potansiyeli ve imkanlarından habersiz politika izlemekle eleştirilirdi. Daha çok içe kıvrık, kendi tarihsel-kültürel ve jeopolitik hinterlandını yok sayan politikaya karşı bölgesinde sahip olduğu imkanları keşfetmediği söylenirdi. Suriye krizi ise Türkiye'ye bölgede bir aktör olarak imkanlarının sınırını fark etmesini hatırlattı.
Arap Baharı denilen apolitik devrim süreçlerinde Türkiye imkanlarını keşfederek kullandığını düşünürken Suriye krizi bu gücün sınırını ortay çıkardı.

Her ne kadar muhalefeti destekleyenler tek bir blok gibi görünse de içten içe yaşanan rekabet ve nüfuz mücadelesi muhalefeti biçimlendiriyor. Benzer biçimde Esad rejimini destekleyen ülkeler arasında da farklı stratejik hesapların rekabeti iç savaşın geleceğini etkileyecek.

Türkiye, muhalefete verdiği açık lojistik ve diplomatik destek bir yana, muhalefetin dizaynı konusunda aktif rol aldı. Beklentilerin aksine bu etki ne muhalefetin tek ses olarak birleşmesine ne de silahlı isyanın kısa sürede sonuç almasına yetti. Hatta isyanın başlangıcında Türkiye'yi neredeyse Suriye'ye karşı açık cephe almakta cesaretlendirenlerin zamanla eleştirmeye bile başladıklarını hep birlikte izledik. Esad karşıtı bloğun önünde görünen Türkiye'nin hala en azından lojistik imkanları nedeniyle sorunun şu veya bu şekilde çözümünde yok sayılamayacağı açık. Ancak gerek Batılı müttefiklerinin gerekse Körfez ve diğer Arap ülkelerinin Türkiye'nin başat rol oynamaması hususunda gerekli önlemleri aldıkları kesin.

Diplomatik anlamda Türkiye'nin Suriye Ulusal Konseyi'ne destek verip tek temsilci olarak tanınması konusundaki çabaları sonuç vermedi. Bilakis bölge ülkeleri, mesela Mısır, alternatif bir oluşum için devreye girdi.
Geçtiğimiz aylarda alternatif bir yapılanma için toplantılara ev sahipliği yaptı.

Bu arada silahlı isyanın "istenilen yönde" şekillenmesi konusunda hem Batılı ülkelerin hem de Körfez ülkelerinin yoğun çabaları devam ederken Türkiye gücünün ve etkisinin sınırlarını da görmüş oldu.

Son dönemde müttefikler arasında muhalefetin yeniden dizaynı konusunda yoğun çabalar sürüyor. 29-31 Ekim tarihleri arasında İstanbul'da farklı muhalefet temsilcilerini bir araya getiren bir toplantı düzenlendi.
Belirleyici bir sonucun çıkması beklenmese de önümüzdeki günlerde Katar'da yapılacak olan toplantıyı etkilemeye yönelik bir girişim olarak okunabilir.

Suriye krizinin çıkmasından bu yana başta "Esad bir an önce gitmeli" türünde muhalefeti cesaretlendirmekten başka anlamı olmayan açıklamalarının dışında Amerika'nın işi hep yavaştan aldığı konusunda herkes hemfikir. Rusya ve Çin'in BM'deki engelleri, açık biçimde bölgede yeni bir soğuk savaş denkleminin oluştuğunu gösterdi. Bir kaç kez tekrarladığımız gibi, Amerika'nın bölgede aynı anda birkaç krizi yönetebilecek ne kapasitesi ne de isteği var.

Kasım ayının 3 ve 4. günlerinde yapılacak zirve ise hem Mısır'ın hem Türkiye'nin çabaları bir yana epeydir muhalefet içinde çalışma yapan Amerikan istihbaratının ve Körfez sermayesinin ne kadar etkili olacağının işaretlerini vermesi bakımından önemli.

Yabancı savaşçılar ve El-Kaide etkisinin, hem muhalefeti baskı altına almak hem de kendi kamuoyunda yaşanan katliamlarda seyirci kalışlarını meşrulaştırıcı bir argüman olarak bir süredir öne çıkarılması dikkat çekiciydi. Esad rejimiyle tüm köprüleri atmış görünmesine rağmen muhalefete de bir türlü sonuç alacak destek vermekten çekinen Amerika, yeniden tanzim etmeye çalıştığı muhalefeti şekillendirmek isteyecek.

Özellikle Özgür Suriye Ordusu'nun rahatsız olduğu silahlı gruplarla kurulan temas bağlamında, Kürt ve Alevilerin yeterince temsil edilmediği gerekçesi ile Suriye Ulusal Meclisi'nin yeniden tanzimi için yapılan çalışmaların sebebinin ne olduğu önümüzdeki günlerde daha bir belli olacak. Muhalefetin daha Batı'yla barışık, daha seküler bir forma bürünme talebi ile başlayan operasyon muhtemelen temsil düzeyinde emin ellere devredilmesini öngörüyor. Stratejik silahların tedarik edilmesinin de bu süreçten sonra gündeme geleceği tahmin edilebilir.
Ancak Amerika'nın doğrudan bulaşmak istemediği ama kontrolden çıkarmak da istemediği bir muhalefeti silah, para ile kontrol girişimi her zaman istenilen sonucu vermeyebilir. Sahadaki unsurların tavrının da tümüyle etkisiz kalacağı söylenemez. Ancak doğrudan Amerika ile ya da bölgedeki Arap ülkeleri eliyle yapılacak lojistik ve siyasi müdahaleye itiraz edecek bir yapının olup olmadığı ayrı bir konu.

Katar zirvesinin en belirgin farkı, oluşturulmak istenen konseyin bir Esad rejimi ile müzakere edebilecek potansiyel bir geçici hükümet olarak tasarlanmış olması diyor Foreign Policy dergisi. "Riad Seiyf plan" dedikleri (ılımlı sistem-içi muhalif liderin isminden mülhem) girişimin ABD dışişleri düzeyinde organize edildiği göz önüne alındığında siyasi bir müdahale ile Baas rejimiyle anlaşılacak bir yol haritası arayışında olunduğu söylenebilir. Bu yeni strateji arayışı gerçekleşirse, kilitlenmiş görünen silahlı mücadelenin tamamen farklı bir konsepte taşınması anlamına geliyor.

Bu durumda çıkan manzara: Amerika ve müttefikleri akan kanın durmasından çok, istedikleri bir yapının oluşması için muhalefete müdahale etmesi söz konusu. Türkiye'nin bu genel çerçevenin dışında olduğu ne kadar söylenebilir? İran nükleer pazarlık yaparken, Ehud Barak'ın "İran nükleer silah hedefinden geçici de olsa vazgeçmiş olabilir" açıklamasının bu süreçte neye tekabül ettiği, yeni ittifaklar ve dengeler ortaya çıkarsa daha iyi anlaşılacak. DEVAMI>>>