Esad rejiminin Arap Birliği’nin Suriye’ye uluslararası gözlemciler gönderilmesine ilişkin önerisini kabul etmesi, ilk bakışta memnuniyet verici bir gelişme.
Esas mesele Şam yönetiminin bu adımı gerçekten 9 aydır devam eden kanlı olaylara son vermek için mi, yoksa sadece üstündeki baskılardan kurtulmak için mi attığıdır.
Suriye’ye gözlemci gönderme önerisi, Arap Birliği’nin geçen ay sunduğu kapsamlı “barış planı”nın bir parçası. Diğer unsurlar ise, ordunun ateşi kesmesi, belli başlı kentlerden çekilmesi ve tutukluların da serbest bırakılması...
Esad yönetimi bütün bu şartları yerine getirecek mi?
Eğer bu “yol haritası” tam uygulanırsa, Suriye krizinin yatışması ve Beşşar Esad’ın iktidarda kalması mümkün olabilir. Ancak bunun için de son zamanlarda silahlanan ve hatta ordudan firar edenleri de kendi saflarına çeken rejim karşıtı güçlerin de bir uzlaşmaya yanaşması gerekir ki, bu pek de olası görünmüyor. Nitekim muhalifleri bir araya getiren Suriye Ulusal Konseyi, Esad’ın son kararını bir oyalama olarak nitelendirdi ve bu işin ancak güç kullanarak halledilebileceğini bildirdi...
* * *
Esad’ın Arap Birliği’nin teklifini kabul etmesinde Rusya’nın büyük rol oynadığı resmen açıklandı. Şimdiye kadar geri planda kalan Rusya böylece belirleyici bir hamle yaptı ve sonuna kadar ağırlığını Esad’dan yana koyacağını gösterdi.
Türkiye açısından sorun şimdi daha karışık hale geliyor.
Ankara bu olayda sadece Şam yönetimine karşı bir tavır koymakla kalmadı, muhalefet güçlerini aktif olarak destekledi, hatta “Hür Suriye Ordusu”na da arka çıktı... Yani açıkça taraf tuttu...
Hükümet bu tutumu alırken, Esad’ın eninde sonunda devrileceğini ve Şam ile bozulan ilişkilerin rejim değiştikten sonra hemen canlanacağını hesapladı.
Şimdi Esad’ın siyasal yaşamının uzaması ihtimali beliriyor. Bu Türkiye’yi sıkıntıya sokabilir. Nitekim Esad’ın son hamlesi Ankara’yı kontrpiyede bırakıyor. Ancak daha uzun vadede durum gene değişebilir...



İran'la ayrışma


Dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi, Irak’taki yeni durum Türkiye ile İran arasında sessiz bir rekabete ve nüfuz yarışına yol açıyor. ABD’nin Irak’ta bıraktığı boşluğu hızla doldurmaya çalışan İran ile Türkiye’nin çıkarları ve amaçları farklı...
Sadece Irak değil, Ankara ile Tahran arasında başka konular da zaman zaman görüş ayrılıkları, hatta sürtüşmeler yaratıyor.
Bu konulardan biri de Suriye’dir. İran yönetimi, en yakın müttefiki olan Esad’ı ayakta tutmaya kararlı. Ankara ise Esad’ın devrilmesinden yana. Yani iki ülkenin diplomasileri zıt istikametlerde çalışıyor.
Arap Baharı hem ideolojik, hem çıkarlar açısından iki ülke politikalarının esas ayrıştığı konu. Türkiye halk hareketlerini despot rejimlere karşı özgürlük ve demokrasi için girişilen bir dönüşüm süreci olarak görüyor. Tahran rejimi ise bu hareketleri bir “İslam devrimi” olarak görmek eğiliminde. Bu bağlamda İranlı yetkililer Başbakan Erdoğan’ın savunduğu laiklik kavramını da “Batılı liberal bir görüş” sayarak eleştiriyor.
Ama iki ülke arasındaki esas uyuşmazlık, Türkiye’de kurulacak olan NATO radar sistemi üzerinde. Bu anlaşmazlık İranlı siyasetçilerin Türkiye’ye karşı çok ağır ve tehditkâr beyanlarda bulunmasıyla ciddi boyutlar aldı. Gerçi İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salih’in bu demeçlerin resmi görüşü yansıttığını söylemesi havayı yumuşattı; ama bu konunun ilişkilerde ciddi bir pürüz olarak devam etmekte olduğu açık.
Sonuçta bunlar bölgedeki dengeleri etkileyecek gelişmeler...

 

Kaynak: Milliyet