Suriye'deki Halfaya kasabası ve ölüm sahnesine dönüşen fırın..Bu ikisi böylesine bir rejimle ne uzlaşmanın ne de kendisinin pazarlık etmeye yanaşmasının mümkün olmadığını bin kere söylemeye yeter. Biraz somun ekmek almak isteyen insanların üzerine havadan yağdırılan bombaların doğasında yatan sembol, sözün bittiği yerde artık daha da zor ifade edilmeye başladı.
Rejim, bugün son askeri kalesi olan Şam'ı kaçırmaya başlıyor. Sadece umutsuz bir şekilde inadına devam etmesi, büyük binalara, karargâh merkezlerine, pazarlara ve tarihi eserlere sahip olan Suriye'nin başkentini büyük bir Halfaya'ya dönüştürmeye hazırlandığının göstergesi. Halep ve Humus'ta şimdiye kadar olanlara baktığımızda, Şam'ın beklediği korkunun ne kadar meşru ve haklı olduğunu anlayabiliriz.
Suriye'de barışçıl ilerlemelerle başlayıp ölümcül mücadelelere dönüşen devrim 21. ayını geçti. Bununla birlikte maddi külfet de dikkate değer sonuçlar çıkardı ve hala çıkarıyor.
Bundan daha da büyük maliyet ise devlet ve toplum için gereken aklın yıkımı oldu. Yani Suriye toplumu kendisini koruyan başkenti, hatıralarının belgelerini şehre ortak olduğu anları kaybediyor. Ancak yolun ortasında akılla birleşen bir şey de Suriye devriminin yönünü değiştirip, kalp devrimine dönüşmesi. Suriye'nin entelektüel birikimi uzun yıllardır baskı altında kaldığı zorba yönetim yüzünden önemsiz miktarda az. Devrimin bölgeyi Suriyeli aydınlardan ve sanatçılardan ayırması Suriye'nin kültürünü de zayıflattı. Yaratıcı ve sanatsal eserlerden bir sel oluşturma olarak ifade edilen samimi ve içten olan söylemler belirli bir çıkarın akışı için kullanılmaya başlandı. İşte tüm bunların hepsi, köylerin, kasabaların ve küçük şehirlerin merkezlerden çekilen Şamlı ve Halepli seçkinlerin yerini alıp denge kurmaya çalışmasına yol açtı. Bütün bunlar, şu ana kadar hiçbir ıslah çalışmasına tabi olmamış ve dini bilincin hâkim olduğu yerlerde merkezi konumu işgal etmeye başladı. Buralardaki zaten anlamca yoksul olan özlü sözler sınırlıdır, manaya çok az önem verilir veya diğer dinler, mezhepler, etnik kimlikler, geniş dünyalar çok az göz önüne alınır.
Kalbin büyümesi ve aklın daralmasıyla beraber korkulan şey, her ne kadar iyi niyet taşısalar da devrim güçlerinin rejimin uyguladığı sistemi, farkında olmadan tamamlama ihtimalleri. Yani sunmak istedikleri hakların ne olduğunu ve sonuçlarını idrak etmeden sunmaya çalışmaları. Nitekim Suriye'nin yakın tarihinde aynı korkunç deneyimden geçtiğini biliyoruz. Alevilerin askeri operasyonların uzantıları olarak maruz kaldıkları mahrumiyeti ve adaletsizliği ortadan kaldırmak için düzenlemeler yapıldığı gün diktatör bir hükümet doğdu ve daha sonraki günlerde çok daha fazla yıkıcı savaşlara sebep oldu. Aynı şekilde Lübnanlılar da güneydeki köylerde Şiilerin hakkını savunanların daha sonra Lübnan devletinin kurulması karşısında en büyük engel olan Hizbullah'ın kolu olduğunu biliyorlar. Filistinlilerin çoğu da haklarının farkındalığını kaybettiklerinde haklarından oldular. Tam da bu şekilde terörist eylemler ve iç savaşlar, bilinçsiz hakların savunucuları olarak ortaya çıktılar ve yoğunlaştılar.
Sonra 1917 de Rusya'da devrim yapanlar veya 1933'te Almanya'da eski rejime oy vermeyenlerin mazlum veya kurban olmadıklarını söylediler. Ama kendi arzularını ve taleplerinden savaş ve diktatörlük kokan kadim sistemler ortaya çıktı. Pazarlığa oturmayan veya hiçbir şekilde uzlaşmaya yanaşmayan rejimlerin bu sistemlerden doğduğunda şüphe yok. Ancak, sorumluların kayıtları ve payların dağılımı Suriye'de ve doğuda bir felakete yol açıyor. Devrimin aklının ve kalbinin arasındaki eşitsizliğin şiddetlendiği bir felakete.
Kaynak: Al Hayat
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız