Türkiye  Suriye arasındaki ekonomik ve diplomatik ilişkiler son iki yıldır, gayet sıcak ve samimi bir şekilde sürüyor.hükümetin siyasi ekonomik alandaki üst düzeyde sürdürdüğü ilişki sadece Suriye Baas yöneticileri, işadamları ve bölgeye sık sık gidip gelen köşe yazarı arkadaşları çok sevindirmektedir.

Suriye Türkiye ilişkilerinin hiç değinilmeyen fakat insanın yüreğini vicdanını yaralayan bir diğer yanı var; bu yanını ne hikmetse dindar, Muhafazakar İslamcı arkadaşlarımız maalesef  görmeye yanaşmıyorlar, bir Suriye sevdasıdır gidiyor. Arabesk bir Suriye sevgisi bizi Suriye halkından orta vadede soğutmayacak mıdır?

Suriye gerçeklerini görmek, yazmak, Suriye'deki totaliter, diktatör Baas yönetimine demokrasi tavsiyesinde bulunmamız vicdani ve ahlaki görevimizdir. Suriye asla demokrasi ile imtihan olmak istemiyor. Sadece denize düştüğü için Türkiye'ye sarılmış vaziyette, yıllardır güçlü ülkelerin eteğine sarılarak, Filistin eksenli jeopolitik avantajını sinsice kullanarak iktidarını sürdürmektedir. Yüzde 8 Nusayri Elit Baas yönetimi, 30 yıldır Suriye'de baskıcı kanunları ile ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Mısır, Ürdün, Irak, Suudi Arabistan gibi diktatör bir yönetim ile Ortadoğu'nun en totaliter, ülkesi konumunda olmasına rağmen maalesef ülkemizde sanal bir Suriye tablosu çiziliyor, tamamen sahte, yalan ve gerçeklerle alakası olmayan bir Suriye fotoğrafı ile karşı karşıyayız. Ak Parti, Ortadoğu'da demokratik ve muhafazakar bir rüzgar estiriyor, Ortadoğu ülkelerinde Irak, Suriye Ürdün  ve Mısır gibi baskıcı totaliter ülke halkları, bugünkü Türkiye'yi özlüyorlar. Ak Parti, Türkiye'de Ergonokon ile mücadele ederken kelle koltukta demokrasi mücadelesi veriyor. Bu mücadele Ortadoğu Müslümanları tarafından heyecan ile izlenmekte.

İçerde Ak Parti açılımına koşulsuz destek veren yazar arkadaşlar, söz konusu  Suriye olunca yüzde 80 Müslüman çoğunluğun 30 yıldır gördüğü işkence, sürgün, insan hakları ihlalleri ve 20 bin Hamalı insanın mezarlarının yerini öğrenemeyen Müslüman kardeşlerinin sesini duymamaya ve onların yaşadığı işkenceyi adeta görmemeye çalışmaktadır. Ne hikmetse Bosna'da 8 bin toplu mezarlarda hala aranan, Boşnak kardeşlerimiz için her yıl ağıt yazılırken, 100 bin Suriyeli Müslüman kardeşimizin 30 yıldır mülteci hayatlarının, işkencelerinin dile getirilmesine tahammül edilmemesinin sebebini  bir türlü anlayamıyorum. Şimdi sırası mı sözünü birçok aklı evvel yazar sıkça kullanıyorlar. Suriye PKK'ya ya ev sahipliği yaparken zaten ses çıkaramıyor idik, 'muhatap sorunumuz' vardı. O zaman kaale bile alınmıyorduk, ne devlet ne millet olarak. Türkiye ile Suriye arasında ilişkilerin  zirvede olduğu  bir dönemde Suriye Müslümanlarının demokrasi istemleri de nerden çıktı sorusu, insanın kanını donduruyor. Suriyeli Müslümanların kendi özgürlük ve demokrasi mücadelelerinin takvimi ve iznini neden biz tayin edelim. Halepçe'ye, Kürdistan'a, Srebrenitsa'ya, Ruanda'ya, Gazze'ye ağıt yakacaksınız, Suriye'ye gelince zamanı değil diyeceksiniz.

Hükümetlerin görevi ile yazar, akademisyen ve STK'ların görevi farklıdır. İslamcı gazete patronları ve köşe yazarlarının, kendilerini hariciye memuru yerine koymaları çok düşündürücü. Resmi seyahatler ile Suriye değerlendirildiğinde vicdan ve mantık yer değiştiriveriyor. Unutmayalım, Saddam'ın Baas'ı halkı hiçe sayarak yıllarca zulüm baskı ve işkence ile Irak halkını ezdi ve susturdu. Sonucunu gördük.

Bugün Beşşar Esad, babası Hafız Esad'ın ölümün 10.yılında maalesef Suriye  halkının üzerinden baskı ve zulmü kaldırmak için en ufak bir girişimde dahi bulunmamıştır, halkına verdiği demokratik açılım sözlerini 10 yıldır ertelemektedir. Suriye insan hakları çizelgelerinde, Ortadoğu'nun en karanlık ve baskıcı ülkelerin başında  gelmektedir. Suriye'nin tek sermayesi, yıllardır Filistin davasının arkasına sığınarak Müslümanlara baskı ve işkence yapmaya devam etmektedir. Ülkede bulunan 300 bin Kürt, İslamcı, Sol ve demokrasi yanlısına karşı acımasızca baskı uygulamaya devam etmektedir. 1982 Şubat ayında Hama şehrinin bombalanması sonucunda 50 bin insan hayatını kaybetmiş. Ve 20 bin insanın nerede olduğu hala bilinmemektedir. Bu gün 100 bin Suriyeli mülteci olarak, hayatını ülke dışında sürdürmekte, aileleri ve akrabaları ile hiçbir iletişim kuramamaktadır. Baas yönetimi demokratik hiçbir açılıma müsaade etmemektedir.

Türkiye bu yaklaşımı ile orta ve uzun vadede Suriyeli Müslüman halkın sevgisini zedelemiş olacaktır. Kendi ekonomik ve bölgesel siyasi çıkarı için totaliter bir ülke ile çıkar ilişkisi imajını güçlendirmiş olacaktır. Elimizi vicdanımıza koyarak, STK'lar, aktivistler, aydınlar ve yazar çizerler, Suriye'de Müslümanlara uygulanan baskı ve zulmün gerçek yüzünü ortaya koymalıdır. Türkiye'de demokratlık mücahitliği yapan liberal, demokrat ve muhafazakar İslamcı arkadaşlar, Suriye de nasıl  oluyor da Saddam Baası'nın kardeşi, Suriye Baası'nın totaliter anti demokratik yönetimini görmezden geliyor. Bu ne yaman çelişki.

Suriye devletinin sabıkalı bir devlet olduğunu çabuk unutuyoruz. Şam'ın dostu yoktur, korkuları ve çıkarları vardır. Demokrasi asla amaç olamaz, diyen bir  Beşşar Esad'a demokrasiye geçmeyi tavsiye etmeyi, ya da demokrasi, Suriye için neyi ifade eder sorusunu sormamız gerekmiyor mu?

HAMA kayıplarının hesabını Beşşar Esad sormak zorundadır. Suriye demokrasi ve halkı ile barışma inancında samimi olduğunu ispat etmeli ve iyi niyetini gösterecek adımlar atmalıdır. Aksi takdirde, Suriye insanlık için güvensiz ve karanlık bir ülke olmaya devam edecektir.