Benim bir tezim var:
-Öleceksen bile medyaya yakın yerde ölmelisin, o zaman çok sesli ölüm yaşarsın...
Şu, su hadisesinden bahsetmek istiyorum.
İşte gündemimizde, çünkü susuzluk, geldi medyanın, yani medyayı içinde barındıran büyük şehirlerin gündemine oturdu.
O meş'um su kesintileri Ankara'nın, İstanbul'un kapısını çalıyor. Kapısını çalıyor ne demek, geldi girdi bile içeri, postunu serdi, bağdaş kurup oturdu, artık altında insanlar bir yudum su için kıvransın dursun...
Konya basbas bağırıyordu dün...
İç Anadolu'nun tamamı kıvranıyordu.
Karaman'da yer altı suları, önce üç-beş metreden çıkarken, şimdi ancak 200 metreden çıkabiliyordu.
Konya'da, yer altı suları bitmiş, tuzlu sular toprağa karışmaya başlamış ve çoraklık toprağı esir almıştı... Orta Anadolu çiftçisi, kaç zamandır, sesini duyurabilecek bir makam aramaktaydı.
Anadolu'da su, oldum olası kurşunla birlikte anılırdı. Su kavgaları ve ondan gelen ölümü çoktan tanırdı Anadolu...
Su, insanın olmazsa olmazıydı.
Ve tüm bu coğrafyada, su savaşlarının teorileri yapılıyordu.
Fırat, Dicle, çoktan beridir, içinden geçtiği ülkeler için bir gerilim sebebiydi.
Türkiye'nin suları, Avrupa Birliği'nin hesap alanı içindeydi.
İsrail7e su satmak, Türkiye'nin bölgedeki stratejik planlarının bir uzantısıydı.
Aslında su, dünyanın gündemindeydi. Petrol kadar stratejik değer taşıyordu. İçinden ateş çıkmıyordu ama, ateş pahası değerdeydi.
İşin içine bir de küresel ısınma girince, sorun daha da küresel nitelik kazanmıştı.
Güneş bazı bölgeleri daha çok kavuracaktı, bazı bölgelerde buzlar eriyecekti, bazı bölgelerde deniz yükselecekti, bazı bölgelerde susuzluk çekilecek, bazı bölgeleri su basacaktı...
Sadece susuzluk değil, fazla su da felaket getirecekti...
Tsunami su ile gelen bir felaketti.
Su çığlıkları, insanoğlunun, bir yerlerde bir şeylerin bozulduğunu fark etmeye başladığının işareti mi acaba? Yoksa hala yumurta kapıya gelince psikolojisi mi yaşamaktayız?
Neyin farkındayız?
Ormanlar cayır cayır yanıyor...
Bunun bir bedeli olmayacak mı?
Bu suya karşı işlenen bir cinayet değil mi?
Toprağa karşı işlediğimiz cinayetin bedelini su alanında ödeyebiliriz, hiç şüpheniz olmasın...
Göğe karşı işlediğimiz cinayetin bedelini, yerde ödeyebiliriz, hiç kuşkunuz olmasın.
“Rahman dengeyi kurdu, diye sesleniyor Kur'an... O dengeyi bozmayın” diye sesleniyor...
İnsanoğlu Rahmani denge ile oynamaktan zevk alıyor sanki...
Rahmani denge, Allah'ın “Rahman” sıfatı ile kurduğu denge anlamına geliyor. Yani bizi severek, bizi önemseyerek, bize rahmet ederek, insanın onurunu gözeterek kurduğu bir denge...
Orman yangınlarından kaçamayan kaplumbağa görüntüleri yansıyor ekranlara...
Evet, kaçamıyor kaplumbağalar... Ayakları, gelen felaketin önünden kaçmaya yetmiyor.
Korkarım bir gün bizim bacaklarımız da yetmeyecek ardımızdan gelen felaketten kaçmaya... Öyle bir tuzağa doğru ilerliyoruz tüm insanlık olarak...
Büyük İslam mutasavvıfı Muhyiddin Arabi “Göğe iyi davran, yere iyi davran, suya iyi davran” diye seslenmiş bundan asırlar önce...
Allah Elçisi Hazreti Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselam, “Kıyametin koptuğunu görseniz bir fidan dikin” diye seslenmiş...
Bu, külli yıkıma karşı bir pozitif hamle anlamına geliyor.
İslam, insanı, inşaya çağırıyor, ihyaya, yani diriliğe - dirilişe çağırıyor.
“Ekinin ve neslin mahvedildiği” bir dünya değil Yaratan'ın istediği dünya...
Fesada koşan bir dünya değil...
Kan dökücülüğe koşan bir dünya değil.
İnsanın hayvandan daha aşağılarda vahşete koştuğu bir dünya değil.
Göğün, havanın, suyun, yeşilin, çocuğun, kadının, yaşlının, zayıfların hunharca katledildiği bir dünya değil...
Ben “Kıyamet bombası elimizde” derim hep. Pimi ile oynayıp duruyoruz.
Müthiş güçlere kavuştuk.
Teknoloji insana, zapt edilmesi zor bir kudret verdi.
“Manevi doku”dan mahrum kalırsa, insanoğlu, akıl almaz vahşetlere imza atabilir.
Orman yakarak tarla ve arsa çıkaran zihniyetle, orman yakıp içindeki düşmanları yok ettiğini düşünen zihniyet aynı potada ürüyor. Bu, bencil, ben merkezci ve kendine tapan nefsin insanıdır.
Bu insan mıdır, ayrıca tartışılabilir.
Ama bu teknolojik güç, ve bu sorumsuzluk bir araya geldiğinde ortaya sadece kıyamet çıkacaktır.
Bir damla su insana çok şeyi hatırlatıyor.
Bir gün susuzluk da çok şeyi hatırlatmalı...
Bütün insanlık olarak aynı gemide yaşıyoruz ve birilerimiz, gemiyi alttan delmeye çalışıyor. Bunun sonu külli bir felakettir.
Su kaynaklarına fabrika atığı akıtan adamla, ormanı yakan adam, suyu boşa akıtan adam, durup dururken savaş çıkaran adam... sivilleri rehine alan adam... gökyüzünü kirleten adam...
Bunlar aynı adamın değişik görüntüleridir ve çağdaş fesadın elemanlarıdır.
Ben derim ki:
Bir damla suyu ağzımıza alırken, “İnsanı bir damla sudan yaratan Rabbini unutma” çağrısını duymak lazım.
Rahman'a yakışır bir dünya kurmak lazım.
Rahime yakışır, Vedud'a yakışır bir dünya...
Bence hayatın sınavı bu...