Stratejik düşünmek, olaylara stratejik açıdan bakabilmek bir yetenek işi olduğu kadar her şeyden önce bilgiyi gerektirir. Her şeyin çapraşık göründüğü, dünya sisteminin kaotik görünüm sergilediği ortamda güç mücadelesinin dogasını doğru okuyabilmenin önemini kimse inkar edemez. Ancak, her şeyi stratejik hesap ve dengelerden ibaret sanmak da en büyük 'stratejik hata'dır.
Strateji hastalığına yakalananlar sadece Türkiye söz konusu olduğunda ulus-devlet paradigmasının dışına çıkamayan, bu nedenle de ulusçuluktan-şovenizme savrulanlardan ibaret değil. Ulusal çıkar adına, Müslümanca düşünme, kardeşlik ve insani sorumluluk duygularının yitirilmesi bir yana kendi içimizde bile yüzlerce yıllık birlikteliği parçalayıcı "stratejik ger/ç/ekler"in "emperyalizm karşıtlığı" adına geliştirilmesi de şaşılacak durum değil.
'Stratejik indirgemecilik'ten beslenerek emperyalizm karşıtlığı yapmak, İslam kardeşliğini de daraltıcı bulup daha evrensel/ci dil geliştirme adına düşülen son tuzak haline geliyor. Bu antiemperyalist ve de evrensel dil geliştirmeye çalışan kimi (sol) aydınların referans kaynağı olarak stratejik açıklama modeli pek çok riski ortadan kaldırması açısından da hayli kullanışlı.
Dünyadaki tüm dengeleri güç ilişkisine indirgeyen, "yeni emperyalizm" tartışmalarını gündeme getirerek Amerika'nın maskesini indirmeye çalışan kalemler için taraf olmaktan kurtaran bir taraftarlık anlamına geliyor 'stratejik indirgemecilik.'
Bu bakış açısına göre, İslam dünyası stratejik öneme sahip olduğu, emperyalizm burayı ele geçirip kullanmak istediği, bu geniş coğrafyanın insan malzemesini ve siyasi yapılanmalarını kendi çıkarı için kullanmak istemiş olmasından dolayı suçludur. Ne demek istediğimiz açacak olursak, adeta, emperyalizmin, hem enerji kaynakları hem stratejik öneminden dolayı Ortadoğuda kanlı ve kirli oyunlar tezgahlamasından neredeyse Müslümanlar suçlu. Öylesine aklı zorlayan bir stratejik analiz geliştiriliyor ki, "İslam adına direnmeseydiniz Amerika sizi gelip kullanmayacaktı" sonucuna varılıyor. Bu mantıksal kurgu ile adeta şu çıkarsama yapılmak isteniyor gibidir: Müslüman olmasaydınız Sovyetlere karşı kullanılmayacaktınız, Afganlar Sovyet işgaline direnmeseydi Amerika onları kullanamayacaktı.
Bu açıdan olayları yorumlamanın sonuç olarak okuyanlarda bırakacağı intiba şu olabilir: 'Ne yaparsanız yapın küresel güçlerin oyuncağı olmaktan, emperyalizme hizmet etmekten kurtulamazsınız.' Tersinden bir teslimiyeti davet eden rasyonel okuma!
Asli olanın, meşru olanın hakkını teslim etmek bir yana onun istismar edilmiş olmasından dolayı hak sahibini sorumlu tutan bir yaklaşımla karşı karşıyayız.
Bu tutumun siyaseten kullanışlı bir yanı olduğu gerçek. Bu şekilde emperyalizm karşıtı direnişin öznesi durumunda olan Müslüman dünya, özelde İslamcı hareketlerle araya mesafe koymuş, İslamcılık ithamından kurtulmuş oluyor hem de sömürü karşıtlığı yapmış oluyorsunuz. Yani İslamcılık yapmayarak; İslamcıları da mahkum ederek antiemperyalist konumda olmanın avantajına sahip olunabiliyor.
Bu söylem o kadar etkili hale gelebilmekte ki, tıpkı 11 Eylül sonrası Amerikan güdümlü medya ve propaganda araçları sayesinde terör parantezine alınmak istenen Müslümanlar gibi her türden direniş ve İslamcılık çağrışımı yapan oluşumlar bir şekilde "Amerikan yapımı" muamelesi görüyor.
Bu yorum tarzının, ABD saldırganlığını kınarken Irak'ta direnenleri "ortaçağ artığı" ilan eden milletvekilleri gibi İslam dünyasındaki her oluşumu karanlık ilişkilere mahkum etmek arasında bir fark kalmamaktadır.
Özellikle batıda sol hareketlerin muhalif bir söylem olarak İslam'ın rolü, İslamcılarla işbirliği ve ilişkinin imkanlarını ararken, hatta 'karşı söylem'i İslamcıların temsil ettiği tartışılırken Türkiye'de solun tutumunu genetik özellikleriyle mi izah etmeli?
İslam, Ortadoğunun asli unsurudur. Müslümanlar bu coğrafyayı yeniden diriltecek olan tarihsel, kültürel, sosyal imkanlara sahiptir. Bu nedenle Ortadoğu üzerinde söz sahibi olmak isteyen yeni-sömürgecilerin de İslam'ı yok sayarak egemenlik kurmalarının mümkün olmadığının farkında olmaları şaşırtıcı değil. Buna bakarak İslami oluşumları maniple ederek ya da genel anlamda İslam'ı dönüştürerek bir strateji geliştirmek istemelerinden yola çıkarak asli olan unsurun suçlanması en azından mantıksal olarak sorunlu bir çıkarsamadır. Bu saptırmaya bazılarının alet olmalarına bakarak Müslümanların bu coğrafyada sunduğu direniş, haksızlıkla mücadele imkanı stratejik indirgemeciliğe kurban edilemez.
Kaynak: Yeni Şafak