Türkiye'nin "boyun ağrıları"ndan olan dış politikadaki sorunların hemen hepsi Osmanlı tasfiyesinden kalma sürecin uzantılarıdır. Bu sorunların devamı bir bakıma Osmanlı'nın tasfiyesinin de devam ettiğini gösterir.

Bir imparatorluğun tasfiyesi üzerine kurulu Cumhuriyet'in bu sorunları devralmasından başka seçeneği de yoktur zaten. Burada sorunlu olan, bu tasfiyenin bize bıraktığı mirasın külfetini üstlenirken bu zamana kadar o bakiyenin bize devrettiği kazanımlardan uzak duruyor oluşumuzdur. Osmanlı'yı tasfiye eden dünya sisteminin Cumhuriyet kadrolarına onun mirasını birikime, zenginliğe dönüştürecek her türlü girişim, işbirliği ve iletişimden uzak durmaları 'telkin'ini yaptıkları bir vakıa. Türkiye'nin Osmanlı bakiyesi unsurlarla ve hinterlandıyla yeniden ilişki kurulmasına izin verilmemiş, yeni rejim de bu çizgiyi dış politikada stratejik tercih olarak soğuk savaş bitimine kadar sürdürdü. Türkiye'ye biçilen bu yeni dış politikadan Türk seçkinlerinin pek de rahatsızlık duyduğu söylenemezdi. Bu süreç, gönüllü medeniyet ekseni değişimi için batıcı kadrolar için fırsat sayıldı.

Böylesi bir imparatorluğun tasfiyesi hâlâ devam ediyorsa etrafınızda da sorunların olması, komşularınızla farklı "miras kavgaları"nın olması da kaçınılmaz. Bu Türkiye kendi içinde bile Osmanlı mirasıyla yüzleşebilmiş değil. Yaşanan sorunlar bu mirasın reddedilip yerine bir şey ikame edilememesiyle yakından alakalı değil midir ki..

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYI