Arap Baharı, birçok devrimci hareket gibi, halkın rejim değişikliği için sokaklara dökülmesiyle başladı. Diktatörlerin devrilmesi, özgürlük ve adaletin sağlanması için Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da bu yılın başlarından beri yapılan gösteriler, “sokakların gücü”nü bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu gücün ilk başarılı sonucu Tunus’ta görüldü. Sokaklarda gerçekleşen bu kansız devrim, kısa zamanda 23 yıllık Bin Ali diktasını alaşağı etti. Yönetimi devralan geçici Konsey demokrasiye “yumuşak geçiş”i sağlayacak adımları atarken, sokaktakiler evlerine döndü...
Tunus’un hemen ardından Mısır halkı da 40 küsur yıllık Mübarek rejimini devirmek için sokakları -ve sembol haline gelen Tahrir Meydanı’nı doldururdu. Burada da sokak kısa zamanda galip geldi. Ancak Mısır’da Tunus’tan farklı olarak, geçiş döneminin yönetimini ordu üstlendi.
Bu arada Libya’da da Kaddafi aleyhindeki halk hareketi sokaklarda başladı. Libya’daki olayın diğerlerinden farkı, bunun silahlı bir ayaklanmaya ve Kaddafi’nin direnmesi sonucunda bir iç savaşa dönüşmesidir. Aylarca süren bu kanlı mücadeleden sonra, Libya’da da sokak galip geldi, 42 yıllık dikta rejimi, diktatörün trajik ölümü ile son buldu. Ancak bu ülkede sokak henüz yatışmadı...
Bu örnekler de gösteriyor ki, sokakların gücü, “değişim ve dönüşüm” bağlamında, belirleyici bir rol oynuyor. Ancak bunun devrimi tetikleyen bir “starter”den ibaret kalması, amaca varıldıktan sonra halkın sokaklardan çekilmesi ve bundan sonraki işleri yöneticilere, partilere, kurumlara bırakması çok önemli. Aksi halde sokak kaos üreten bir yere dönüşebilir...
İyi bir örnek
Bu konuda iyi senaryonun örneğini Tunus vermiş bulunuyor.
Pazar günü, Tunuslular çeyrek yüzyıldan beri ilk kez çeşitli partilerin temsil edildiği, demokratik bir seçime katıldılar. Bu aynı zamanda Arap baharının ilk seçim deneyimi idi...
Bu seçimlerle oluşturulan 217 üyeli Kurucu Meclis’in esas görevi, yeni bir anayasa hazırlamak ve yeni bir hükümet kurmak. Bu siyasi altyapı oluştuktan sonra esas genel seçimlerin önümüzdeki haziranda yapılması bekleniyor.
Bunda önemli olan çeşitli eğilimdeki partilerin siyaset sahnesine çıkabilmesidir. Bunlardan biri de yıllarca yasaklı olan Reşit Gannuşi’nin İslamcı “Ennahda” partisidir. Bizdeki AKP’ye benzetilen bu partinin merkez ve sol gruplardan daha fazla oy alıp birinci parti olarak çıkması anlamlıdır.
Tunus sokaklarında başlayan hareketin artık işi politikacılara ve meclis gibi kurumlara devretmesi, diğer Arap ülkeleri için de bir örnek...
İşte bu olmadı...
Libya’daki durum farklı. Burada sokak ayaklanmasıyla başlayan iç savaş, diktatörün ve yandaşlarının -gene sokaklarda- vahşice öldürülmesiyle noktalandı. Muammer Kaddafi’nin ve oğlunun TV ekranlarına yansıyan son görüntüleri baştaki devrim ruhuna hiç uymadı. Özgürlük ve adalet için başlayan hareket, sokaklarda böyle sürmemeliydi.
Libya’daki geçiş, herhalde Tunus’unki gibi “yumuşak” olmayacak. On binlerce isyancının elinde hâlâ silah var. Düzenli bir ordu yok. Bazı isyancılar sokaklardan çekilmemek eğiliminde. Kaddafi’nin bertaraf edilmesi hedefi etrafında birleşenlerin şimdi başka nedenlerle birbirlerine karşı çıkması tehlikesi mevcut...
Nitekim önceki gün “Kurtuluş Bayramı”nın başkent Trablus’ta değil de Bingazi’de kutlanması dahi bazı çevrelerin tepkisine yol açtı. Geçiş Konseyi başkanı Mustafa Abdülcelil’in yeni anayasanın şeriata dayandırılacağına ilişkin sözleri gibi...
Bunlar toplantı salonlarında tartışıldığı sürece sorun yok. Ama gelinen noktada meseleleri sokaklarda halletmeye kalkışmak çok tehlikeli...
Kaynak: Milliyet