Başkasının günahı kişinin sevap hanesine yazılmaz...

Bugünlerde yaşadıklarımıza dair en anlamlı değer hükmü bu olsa gerek.

Ancak başkalarının işlediği günahlar, ayıplar üzerinden haklılığını, masumluğunu, erdemli oluşunu ispatlamak telaşesinde herkes.

Başkalarının eksikliği, yanlışı kişiye başka yanlışlar yapma hakkı vermez!

Seküler bir devlette, seküler alanda siyasal mücadelenin dili 'dini' olamaz. Dini kavramlarla maddi çıkarlar, seküler siyasal tavırlar meşrulaştırılamaz.

Hangi düzlem ve esasta siyaset yapılırsa yapılsın hiç bir eylem, hiç bir adım kul hakkını, ahlaki ilkeleri gözetmekten ve erdemlilikten beri olamaz. Müslüman olmanın olmazsa olmaz şartı 'elinden ve dilinden (dini ve inancı ne olursa olsun) herkesin emin olmasıdır.'

Müslümanlık adına çıkan yahut kendini, hareketini Müslümanlıkla özdeş gören zümre ve kişilerin birbirlerinin dillerinden, amellerinden ve de emellerinden emin olamadıkları bir süreç yaşanıyor.

'Fillerin kavgasında çimenler ezilir' sözünün en yakışıksız durduğu anlardayız. Çünkü çimenlerden önce başka şeyler örselenmekte, ezilmekte... Dillerden taşan nefret ateşi bu ülkeyi de, bu ülkenin insanlarını da yakacak bir öfkeye dönüşüyor.

***

Türkiye'de yeni dengeler, yeni ittifaklar oluşuyor. Siyasetin yeniden dizayn aşamasında olduğu açık biçimde görülüyor.

Burada temel sorun, yeni siyaset ve dengeler oluşturulmaya zorlanırken kim ve kimlerin, ne kadar, nasıl ve hangi ilkelerin etrafında tavır aldığıdır.

***

Son yüz elli yıldır bu ülkede büyük dönüşümlerin, önemli yapısal değişiklilerin iç dinamiklerden çok dış dinamiklerin etkisiyle, teşvikiyle, yönlendirmesiyle, hatta zaman zaman zorlaması altında gerçekleştiği tarihi bir hakikattir.

İç dinamiklerden çok uluslararası dengelere, nüfuz alanlarına yaslanmak; kısa yoldan iktidar olmanın, iktidarı sürdürmenin garantili yolu olarak görüldü. Hatta siyasi tarihin önemli kısmı bu doğrultuda şekillendi.

Bir başka gerçek de, dış dinamiklere yaslanarak iktidar olanların kontrol edilemez, ön görülemez bir güç temerküzünü gerçekleştirmelerinin her zaman kuşku uyandırmış olmasıdır. Küresel sistemle ne kadar barışık olursa olsun kontrol edilemeyecek bir iktidar, siyasal lider, parti, grubun belli sınırları geçmesine izin verilmez. Hele bu iktidar gücünün iç dinamiklerle desteklenmesi en son arzu edilen durumdur.

Ülkenin rehin alınması, her şeyden önce siyasal aklın rehin alınması, kendine olan güvenini yitirmesiyle gerçekleşir. Ortadoğu'da ve bu ülkede her şeyden önce zihinlerin rehin alınmasıyla başlar bağımlılık.

***

Siyasetin, medyanın, ekonominin belirleyici figürlerini, kurumlarını edilgin kılan; bu figürlerin zihnen dışa bağımlılıkları olduğu kadar, aşil topuklarının açıkta kalarak hedef olma riskidir. Niyetlerden, tutumlardan çok aşil topuğun açıkta kalması birilerinin işlerini çok kolaylaştırır.

Bu ülkeyi küresel güçlerin müdahalesine karşı mukavemetli kılmak isteyenler, zihinlerinde bunu gerçekleştirmeden ne alternatif olabilirler ne de iktidarlarında muktedir olabilirler. Fazilet mücadelesi adına hareket etme iddiasını taşıyanlar; zihinsel zincirlerini, düşünce bağımlılıklarını kırmadan ne kendileri olarak var olabilirler ne de küresel sistemin payandası olmaktan kurtulabilirler. <<<DEVAMI>>>