Özellikle Yugoslavya'nın dağılma sürecinden itibaren Balkan coğrafyası kadar gündemimize giren başka bir bölge yoktur. Son dönem daha sakin olsa da Balkanlarla ilgili en az Ortadoğu kadar belki de daha fazla toplumsal duyarlılık oluştu. Özellikle Bosna, Kosova, daha sonra Makedonya iç savaşları, sadece devleti yönetenleri değil geniş kesimleri doğrudan ilgilendiren konulardı. Soğuk savaş bitiminden hemen öncesi başlayan Müslümanlara yönelik (Türk, Pomak, Roman) Bulgar asimilasyon politikaları bölgede yaşanacakların habercisi gibiydi.

Balkanları dış politika meselesi olmaktan çıkarıp toplumsal duyarlılık konusu yapan pek çok faktör var.. Her şeyden önce bölgede demografik olarak doğrudan akraba olduğumuz, Osmanlı bakiyesi önemli bir nüfusu vardı. Tarihsel olarak kültür, hafıza, yani ortak yaşanmışlıklar birikimi; yüzlerce yıllık bir miras hala ayaktaydı... İnsani unsurlar, kültürel değerler, siyasetin parçalayıcı etkisine direnmiş, bizde aşırı tedbirli içe kıvrık politikalar, Balkanlarda da Doğu bloğu çökünce insanlar hafızalarını tazeleme ihtiyacı hissetmişti.

Ne stratejik anlamda, ne insani anlamda Türkiye'nin Balkanlarda olup bitenlere ilgisiz kalmak gibi bir lüksü olamazdı. Bu ilginin en somut ifadesi Bosna savaşında tezahür etti. Herhalde tüm siyasi farklılaşmalara rağmen dış politikada toplumun tüm kesimlerinin ve siyasetin uzlaştığı ender olaylardan biri yaşandı.

Bosna'yı farklı düzeyde hemen her kesim sahiplendi. Devlet imkânından daha aktif olarak toplumun seferber olması anlamında İslam dünyasında en önemli katkılardan birinin sergilendiği rahatlıkla söylenebilir.

Daha sonra yaşanan Kosova, kısmen de Makedonya iç savaşlarında benzer duyarlılık devam etti. Hatta hükümetlerin bu duyarlılığı motive ederek politik düzlemde elini güçlendirdiği de malum.

Balkanlardaki kriz alanlarında Müslümanlara sahip çıkarken 'öteki' genelde Sırplar oldu. Bosna'daki katliamların doğrudan faili Bosnalı Sırplar olsa da geri planda Sırbistan'ın desteklediği herkesçe malum. Kosova'da da doğrudan Sırbistan taraftı. Makedonya da Müslüman Arnavutlara karşı politik olarak Makedonlardan yana olan da yine onlardı.

Tüm bu olumsuz tabloya bakıldığında Balkanlara sahip çıkmak Sırplara karşı olmak anlamına gelen bir algı oluştuğu ortada. Türkiye'den bakınca bizim açımızdan Balkanlarda her kötülüğün adresi Sırbistan'ı gösteriyordu. Oysa yenisi kurulamayan ama parçalanan bir dünya düzeninde dış faktörlerin etkisinde dağılan bir ülke vardı; buna karşın milliyetçi tepkiler veren Sırp devlet.

Balkanlarda 'öteki' sorunu yeni bir mesele değildir. Tersinden okuma yapacak olursak Balkanlar, Avrupa açısından, tarihsel olarak hangi din, ulus ve dilden olursanız olun Avrupa'nın ötekisidir. Bir tür Avrupa'nın taşrası... Bu algıda Balkanların Osmanlı etkisi altında olması kadar Hıristiyan nüfusun Ortodoks olması önemli bir faktördür.

Bir de Balkanlar-içi ötekileştirme meselesi de pek çok sorunun kaynağıdır. Özellikle Osmanlı sonrası ortaya çıkan ulus devletlerin kimlik politikaları ve azınlık durumuna düşen Müslümanlar ve Türkler öteki olana işaret eder hale geldi. Yeni ulus inşa politikalarının kapsamında ötekileştirilen Müslüman unsurların Balkanların yerli etnik unsurları olmaları bu politikaların iflasını getirirken, toplumsal gerilim ve çatışmaların kaynağı haline gelecektir.

Yugoslavya'nın dağılması, Bulgaristan gibi ülkelerdeki eski rejimin çökmesi, Arnavutluk, Bosna, Kosova gibi bölgelerde çoğunluğun Müslümanlardan oluşması gibi realitelerle yüzleşmekten kaçınsalar da şu gerçeği teslim etmek zorunda kalacaklardı: Müslümanlar Balkanların asli unsurudur ve Müslümanlar olmadan Balkanlarda siyasi dengelerin oluşması imkânsızdır.

Türkiye kamuoyu açısından her tür olumsuzluğun aktörü gibi görülen Sırbistan'ın yeri ne olmalıydı? Hemen belirtelim; Sırbistan'ın, dağılan Yugoslavya çatısı altındaki ülkelerde nüfuzu göz ardı edilerek bir politika geliştirilemez. Bu ise Balkanların en az yarısı demektir. Özellikle Bosna'nın ayakta kalabilmesi, Kosova'nın uluslararası konumu, Makedonya ve Karadağ'daki Müslümanların statüleri gibi temel dengelerde Sırbistan etkisi belirleyicidir.

Tüm bunlardan başka, Sırbistan'la orak bir geçmişin parçası olduğumuzu unutmamalı. Sırbistan da Osmanlı bakiyesidir. Siyasal olarak farklı reflekslere sahip olsak da kültürel ortaklık sanılandan daha fazladır. DEVAMI>>>