Türkiye'de devlet-toplum ilişkisinin en önemli kırılma noktası olarak devlet-toplumun dinle kurduğu ilişkideki çarpıklık gösterilir. Devletin dinle kurduğu ya da tümüyle yok saydığı ilişki devlet-toplum ilişkisini de doğrudan etkileyerek adeta her iki taraf arasında kapanmaz bir açık oluşturdu. Dinle barışamayan devlet, toplumla arasındaki açık büyüdükçe, jakoben laikliğe, toplum mühendisliğine başvurdu.
Her iki çözüm modelinin, bizzat toplumla sorunlu olduğundan dolayı, açığı kapatmak yerine yeni çatışmalar, sorunlar üretmesi kaçınılmazdı. Bu krizi tahammül edilebilir, ertelenebilir bir soruna dönüştürme işi muhafazakar sağ iktidarlara tevdi edilse de onların toplumla kurdukları ilişki sahici temellerden yoksundu. Daha sağ muhafazakar iktidarlar, toplumla devlet arasındaki gerilimi yumuşatmak için, derin çelişkiyi ortadan kaldırmak yerine toplumun din algısıyla oynamayı, deforme etmeyi üstlendiler. Zaman içinde toplumun bilincinde, vicdanında, hafızasında yer eden din algısını 'protestanlaştırıp' sekülerize ederek, devletin dinle ilişkisini temelden değiştirmeden, dinin içini boşaltmaya, dinin bir tür profanlaşmasına katkıda bulundular.
Bu süreç tek başına devletlilerin yönlendirmesiyle gerçekleşmedi şüphesiz. Devletin sağ iktidarlar marifetiyle desteklediği, meşrulaştırdığı söylem; zamanın ruhu denilen "evrilmeyle" sarmaş dolaş halde bugüne gelindi. Dinle ilişkisini düzeltemeyen bir devlet yapısı toplumla din arasına girerek dini de toplumu da kendince modernleştirmeye, sekülerleştirmeye bilinçli olarak girişti. DEVAMI>>>