Seçimler nedeniyle tamamen iç politikaya yoğunlaşan Türkiye’yi 13 Haziran itibariyle yoğun bir dış politika gündemi bekliyor.
Klasik yaz rehaveti ve dosyaların Eylül ayına bırakılması, bu yaz itibariyle pek mümkün görünmüyor.
Öncelik, Türkiye-Suriye sınırında elbette. Sayıları hızla artan mülteci dalgasına karşın, Türkiye’nin attığı adımların yanı sıra, Suriye’deki siyasal gelişmelerin hemen yanı başındaki Türkiye’ye nasıl yansıyacağı en önemli soru işaretlerinden.
Baharını yaşayan Arap dünyasındaki gelişmeleri, dizi film modunda takip eden Batı dünyası, Ankara’yı dikkatle izliyor.
Türkiye’nin Cuma namazı sonrası liderlere başkaldıran ülkeler sepetinde olmadığı 12 Haziran seçimlerinde bir kez daha ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin demokratik yollardan, genellikle Pazar günleri yapılan seçimlerin siyaset sahnesini şekillendirdiği ülkeler liginde olduğunu görecekler, içeride ve dışarıda bunu henüz anlamamış olanlar.
Seçimlerin ardından başta Suriye olmak üzere, bir süredir rafta bekleyen pek çok dosya masaya inecek.
Avrupa Birliği, öncelikle Ankara’dan sivil bir anayasa istiyor. Askerin, siyasetteki rolünün azaltılmasına ilişkin girişimlerin devam etmesini bekliyor. Hükümetin Kıbrıs konusunda adım atmasından yana. Kürt sorununun çözümünün terörle mücadeleyle paralel ilerlemesini istiyor.
Bu çerçevede, Avrupa ülkeleri içinde PKK kadrolarının en rahat çalışabildiği ülke olan Fransa’da önemli bir politika değişikliği gözleniyor.
Bizzat İçişleri Bakanı Claude Gueant tarafından sürdürülen Fransa-Türkiye terörle mücadelede işbirliği, iki ülke arasında olumlu seyirde ilerleyen tek konu başlığı neredeyse.
2007 yılında yapılan PKK’nın para kaynaklarının kurutulması yönündeki operasyonun dosyası sonunda tamamlandı ve 20 Haziran’da bu dosyanın ilk duruşması yapılacak.
Geçtiğimiz haftalarda, Fransa’nın PKK derneklerine düzenlediği operasyonların ardından çıkan şiddet olayları da, bir dönemler örgüt ile Paris arasında yapılmış olan gizli bir anlaşmanın sona erdiğini gözler önüne serdi.
PKK üst düzey yöneticilerinden Rıza Altun’un Fransa’da oturum izni alması karşılığı, Fransız devletine ‘bir tek cam dahi kırılmayacak’ sözü vermiş olması bir süreliğine örgütün çalışmalarına Fransa tarafından göz yumulması sonucunu getirmişti. Ancak geçtiğimiz hafta Paris’in Villiers le Bel ve Evry banliyölerinde çıkan olaylarda, kamu düzenini etkileyen şiddet sahnelerinin kayıtlara geçmesi, önce Fransa’da, ardından da Avrupa’da PKK’ya karşı yeni bir politikanın da ipuçlarını verdi.
Seçimlerden sonra, hükümeti bekleyen önemli dış politika dosyalarından birisi de muhtemelen NATO-Libya-Türkiye çizgisine ilişkin olacak. NATO’da kapalı kapılar ardında, Türkiye’den daha fazla adım bekleyen çevrelerin sesi giderek daha yüksek çıkmaya başladı.
Türkiye, kendi sınırına dayanan göç dalgasına karşı, sorun çözücü bir tutum seçerken, Avrupa, Libya ve Tunus’tan yola çıkan mülteci teknelerinin insanlık trajedisine dönüşmesine ses çıkarmıyor, bilakis sınırlarını mültecilere kapatmanın yolunu arıyor.
Tablo bu.
Seçimlerin hemen ardından, Ankara’yı Arap baharında çözümsüzlüğe giden ve sonbaharını yaşayan yaşlı Avrupa’nın hegemonik politikalarının hızını kesmek gibi stratejik bir görev de bekliyor.
Kaynak: Star