Din, insanın olmazsa olmazıdır. İnsan hakları, inanç-düşünce, ibadet özgürlüğü gibi tanımlamalarda evrenselleşen bir meseledir. 22 Temmuz seçimlerinde “din meselesi” derinden bir akışla sonuçları etkilemiştir. Ak Parti’nin aldığı oylar, “Şeriat isteyen oylar” mıdır yoksa, ortalama Türkiye insanının dini de modern hayatı da içiçe geçiren profili midir? “Türkiye ve İslam” gerçeğini, toplumu yönetmeye talip olanların anlamamakta direnmesi, hele bunun devlet tavrı haline gelmesi anlaşılabilir bir husus değildir.


Şu sorunun önemli olduğunu düşünüyorum.

-Acaba seçimlerde ve daha genelde Türkiye siyasetinde din etkili bir rol oynuyor mu?

Buna bağlı olarak şu soru da sorulabilir:

-Ak Parti’nin aldığı sonuçta dinî bir etki var mıdır?

Buna bağlı bir soru da şu olabilir:

-CHP’nin aldığı oylarda dinle ilişkinin etkisi nedir?

Yasal çerçeveden bakıldığında dinin siyasi bir enstrüman haline gelmemesi gerekir.

Bununla bağlantılı olarak, içinden geldiği siyasi mecranın da etkisiyle, bu konuda en çok ithama maruz kalan Ak Parti, başından beri kendisini din ile bağlantılı olarak tanımlamamaya itina etti, parti yöneticileri ısrarla “Dinî bir referansla hareket etmedikleri”ni vurguladılar.

Buna rağmen, Türkiye’de din ile siyasetin iç içe olduğunu da kabul etmek gerekiyor.

Bir kere, Ak Parti, kendisini ne kadar “Dinle bağlantısız” olarak tanımlarsa tanımlasın, dünyadan bakıldığında da Türkiye’den bakıldığında da İslam’la bir şekilde alakalı bir hareket olarak görüldüğü kesin. Onun duruşunu onaylayanlar da karşı çıkanlar da, İslam’la ilgisini önemli bir kriter olarak görüyorlar. O zaman, kim ne derse desin, Ak Parti’nin bugün ulaştığı siyasi varlıkta dinle ilişkisinin katkısı inkar edilemez.

Buna karşılık, CHP’nin aldığı sonuçta da “Dinle alakalı bir boyut” bulunuyor. CHP’nin laiklik vurgusu, bir “din algısı”nın göstergesi olarak kabul ediliyor ve toplumun CHP’ye bakışında etkili oluyor.

MHP oylarında din boyutu etkisiz mi? Bence değil. MHP’nin, yeni seçilen diplomat kökenli milletvekili Gündüz Aktan, “Neden CHP değil de MHP?” sorusunu cevaplandırırken, hem CHP’nin dinle negatif ilişkisinin altını çiziyordu, hem de MHP’yi tercihte, kendisinin kullandığı din yorumunu ortaya koyuyordu. (İmam Matüridi ile ilgili tartışmalı yaklaşımlar) Bu yorum eleştirilse bile, hem negatif hem pozitif boyutuyla MHP tabanında yankı bulan bir değerlendirme niteliğindeydi.

Ve DTP kökenli bağımsızlar...

Bu parti, bölgede ve tüm Türkiye’de, “Kürt oyları” alanında, yerini merhale merhale Ak Parti’ye kaptırırken, bundan, bölge insanının dinî duyarlılığı ile bu siyasi harekete mesafeli kalmasının etkisi herhalde gözden uzak tutulamaz.

Bu somut olguların yanında bizzat Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu da, hem laik vurgu ile, hem açık açık “Dinin siyasete alet edilmesi, dinî bir düzen kurulması”na karşı tavırla aslında toplumun dinle ilişkisinin önemini kabul etmiş olmaktadır.

Kaldı ki Cumhuriyet’in kuruluşundan beri, Türkiye siyasetinin ana sancı alanı, dinle ilişkinin dozu ile alakalıdır. Devlet nerede duracak, dinî hayatı nasıl etkileyecek ya da etkilemeyecek vs...

Bir başka husus ise şudur:

Siyaset, bir ülke insanının tüm hayatını ilgilendirir. Onun midesi de, kalbi de, dimağı da siyasetin sonuçlarından etkilenir. Din, insanın olmazsa olmazıdır. Dinsiz bir toplum tasavvuru oluşamıyor. Kurulu düzen, insanların dini hayatını etkilemekte ise, insanların hayatlarının diğer alanlarında olduğu gibi, dini açıdan da kurulu düzeni irdelemeleri, doğrularını - yanlışlarını göstermeleri ve kurulu düzenin önüne talepler koymaları gayet tabiidir. Bu, en açık tanımıyla insan hakları, inanç - düşünce, ibadet özgürlüğü gibi tanımlamalarda evrenselleşen bir meseledir.

Bütün bunlardan çıkan sonuç ne?

1- Türkiye’de İslam’la ilişki siyaseti etkiliyor.

2- Bazı partiler dinle ilişkide daha müsamahakar gözüküyor, bazıları ise daha baskıcı olarak algılanıyor.

3- Müsamahakar görünen partilerin de halk nezdinde destekleyicileri var, baskıcı olanların da...

Bu tespitleri somutlaştırırsak...

22 Temmuz seçimlerinde “din meselesi” derinden bir akışla sonuçları etkilemiştir. Seçimler öncesindeki mitinglerde meydanlara taşınan “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları, aslında bir “negatif dinî mesaj”dır. Bu mesajı CHP sahiplenmiştir.

Bu mesajın hedefi Ak Parti iktidarı idi. Böyle bir mesaja hedef olan partinin, kendisi hiç istemese de, toplumdaki dinî duyarlılıktan beslenen bir tercihe mazhar olacağı açıktır. Kanaatimce başka sebepler bir yana, sırf buradan Ak Parti’ye önemli bir akış olmuştur.

Seçim sonuçlarında en keskin karşılaşmanın Ak Parti ile CHP arasında gerçekleştiği hemen herkesin ortak kanaatidir.

Ve şu gayet açık ki, burada Ak Parti’nin zaferi, CHP’nin hezimeti söz konusudur.

CHP’nin mesajına yüzde 20,9’luk, Ak Parti’nin duruşuna yüzde 46,6’lık bir destek gelmiştir.

Burada daha dikkat çekici husus, Ak Parti oylarının hemen tüm Türkiye’ye yayılmasına mukabil, CHP oylarının, çok daha dar bir toplumsal alanda yoğunlaşmasıdır.

Bir şeyin altını daha çizmek gerekiyor:

-CHP’nin oylarının, tamamen “din karşıtı” oylar olarak görülmesi doğru olmaz. Yapılan kamuoyu yoklamaları, Türkiye’deki din karşıtlığının çok daha küçük yüzdeler halinde olduğunu ortaya koymaktadır. CHP söylemindeki laiklik vurgusunun, son zamanlarda yoğunlaşan, “yaşam tarzına müdahale korkusu” ile alakalı bulunduğu ifade ediliyor. Ancak, toplumun öteki kesimleri, “yaşam tarzına müdahale korkusu” ile harekete geçen iradenin, 80 yıllık dönemde, dini hayatı baskı altına alan bir karakter kazandığına inanıyor. Bu da toplumun büyük kesimini boğan ciddi bir inanç özgürlüğü problemi anlamına geliyor. İşin ilginç yanı, bu inanç özgürlüğü probleminin bir boyutunun, Ak Parti zirvelerinde, yani Başbakanlık, TBMM Başkanlığı, bakanlar, milletvekilleri seviyesinde bile yaşanıyor olmasıdır.

Bu durumda ne olacak?

Ben, ısrarla, Türkiye’nin “İslam’ın yerini tayin” noktasında bir sancı yaşadığını ve bundan kurtulması gerektiğini ifade etmeye çalışıyorum.

Yukarıda da ifade etiğim gibi iki ana çizgi oluşuyor:

1- Toplumun dinle ilgisine daha geniş özgürlük alanı tanıyan çizgi.

2- Toplumun dinle ilişkisinden daha çok kuşku duyan, o alanı daha çok gözaltında bulunduran ve daha kısıtlayıcı düzenlemeler öngören çizgi...

Birinci çizgiye toplumun, hemen tüm Türkiye’ye yayılan büyük çoğunluğu, ikinci çizgiye ise toplumun daha sınırlı bir kesimi ve yer yer “devletin kimi kurumları” sahip çıkıyor. Bu noktada toplumun büyük çoğunluğu, “devletin kimi kurumları” diye ifade ettiğim dünyanın devlet adına tarafsız olmaları gerekirken CHP yanında saf tutuyor görünmelerini de yadırgıyor.

Bu durumda ne olacak?

Bu sancılı hal devam mı edecek?

Devletin kimi kurumları ve CHP, toplumsal karşılıkları çok daha sınırlı olmasına mukabil, toplum hayatının tamamında etkili olmayı sürdürecekler mi?

Bunun ortaya çıkardığı “siyasi istikrarsızlık” Türkiye’nin kaderi mi olacak?

Bu “siyasi istikrarsızlık” konusu, ne yazık ki yabana atılır bir olgu değil.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde bile, toplum iradesini dışlama gibi bir sonucu getirip dayatıyor. Türkiye’yi demokrasi dışı savrulmalara sürüklüyor. Cumhurbaşkanı’nın eşinin başörtüsü kriz sebebi oluyor. Bu böyle sürecek mi?

Belki söylenecek şey şudur:

Türkiye’de herkes, oturup, “Türkiye’nin din gerçeği”ni doğru görmeye çalışmalıdır.

Din konusunda toplumsal gerçeklik nedir? Soru budur.

Ak Parti’nin aldığı oylar, “Şeriat isteyen oylar” mıdır yoksa, ortalama Türkiye insanının dini de modern hayatı da içiçe geçiren profili midir?

Eğer bu oylara “Şeriat isteyen, dolayısıyla laik düzen için tehdit anlamı taşıyan oylar” olarak bakarsanız, o zaman büyük toplum kesimleri üzerinde devlet kırbacını şaklatmanız gerekir ki, bunun sonucu kaostur, sancıdır, problemdir, devlet - toplum kopması, iletişimsizliği, ne derseniz deyin... bunlardır...

Toplum, seçimlerle, devletle bu alandaki problemin çözümü için bir damar açmış hep... Taa tek parti döneminden bu yana, siyasi partiler kanalıyla (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Milli Nizam vd...) devlete mesaj göndermiş. Devlet adına bu partilerin kimisi kapatılmış, kimisine karşı darbe yapılmış... Sonuç? Kaç darbeden, açık - örtülü askeri müdahaleden sonra işte 22 temmuz 2007 ve işte sandığın sonucu...

Toplum “CHP’nin din politikası”na onay vermiyor. Belki şu mesajı veriyor: “Benim din konusundaki ortalamam Ak Parti ile sembolize oluyor.” Ya da başka mesajlar...

Herhalde doğru oturup, doğru düşünerek, sağlıklı bir “Toplum ve din” profili çıkarmak kaçınılmaz. Bu da, Türkiye ortalamasına göre bir devlet politikasını getirecektir. Türkiye ile iş tutmaya çalışan dünya güçlerinin bile anlamaya çalıştığı “Türkiye ve İslam” gerçeğini, toplumu yönetmeye talip olanların anlamamakta direnmesi, hele bunun devlet tavrı haline gelmesi anlaşılabilir bir husus değildir.

Yazarımızın bu yazısı Aksiyon Dergisi'nden alıntılanmıştır.