İyi bir strateji iyi bir kuvvet değerlendirmesine dayanır. Ve iyi bir strateji, düşmanı azaltmayı, dostları çoğaltmayı öngörür.

Türkiye, şöyle veya böyle, bütün dünyanın gözünü diktiği bir coğrafyada, bir savaş ortamı yaşıyor.

Güvenlik ihraç eden bir ülke konumundan, sıcak temasların bir kutbu haline getirilmiş bulunuyoruz.

Ortadoğu böylesine hassas, kaygan, ürkütücü sürprizleri olan bir coğrafya durumunda.

Böyle bir zeminde, küçücük bir hareket, gerek kendi bölgenizde gerekse artık bir köyü andıran bütün dünyada bir yığın düşman edinmeye yol açabilir.

Düşmanlarınız çok olduğunda ise, kendinizi kuşatılmış hisseder, çaresizliğe itilirsiniz.

Çaresizlik bilinci karartır, ölçüsüz tepkilere yol açar.

Memleket belaya sürüklenir.

Bu ortamlar akl-ı selime en çok ihtiyaç duyulan ortamlarıdır.

Özellikle karar vericilerin his kapanından kurtulup, serinkanlı hesaplar yapmaları gerekir.

His kapanı, toplum baskıları ile, düşmanın kışkırtıcı eylemleri ile gelir. Bunları bile yerli yerine oturtmak ve en doğruyu seçmek... İşte liderlik, ya da kurmaylık budur.

Hükümet üyeleri dünya ülkeleri ile temaslarda bulunuyor. Amerika'ya, Avrupa'ya gidiliyor, Irak'a gidiliyor ve bölge ülkelerine heyetler gönderiliyor.

Bütün bunlar anlamsız mı?

Bütün bunlar, sınır ötesi harekatı yapmamak için ayak sürüme mi?

Bütün bunlar, hükümetin Amerika'yı kızdırmama çabası mı?

Bütün bunlar, hükümetin pasifliğinin göstergesi mi?

Bütün bunlar, hükümetin Barzani'ye şirinlik gösterileri mi?

Bunlar yazılıyor, çiziliyor.

-Diplomasiyi durdur, savaşı başlat.

Gazete köşelerinden, ekranlardan ve sokaklardan Ankara'ya bu öfkeli ses yöneliyor.

 

***

Kamuoyu duyarlılığı iyidir.

Kamuoyu duyarlılığı, kimi zaman diplomasinin bir parçası olur, kimi zaman cephedeki askerin moral motivasyonu olur.

Ama, kitle gösterilerinde akıldan çok duygu hakimdir. Ve kitle gösterileri yanlış yönlendirilirse, karar vericileri bunaltıp, yanlış kararlar vermeye zorlayabilir. Ya da, diplomatik çabaların canına okuyabilir.

Bazen, kitle gösterileri, verdiğiniz mücadelenin amaçlarını saptırabilir.

Diyelim yer yer sıcak çatışmaları kapsayan terörle mücadele, ülke bütünlüğünü koruma amacı taşıyor, oysa siz kitle gösterileri ile tam da bu noktada negatif mesajlar veriyor, ülkede toplumsal bölünme duygusunu kaşıyorsunuz. İşte bu, yangına benzin dökme demektir.

Ve bazen kitle gösterileri, ülkenin birlik bütünlüğe en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda, siyasi hesaplaşma niteliği kazanır ve yönetimde ciddi zaaflara yol açar.

Hep söylerim, oynamaktan maksat ütmektir, denir.

Hele savaş ortamı için.

Can pazarı için...

Bir ülkenin hayat – memat meselesi için...

"Amerika düşman olsun.

Irak yönetimi düşman olsun.

Kürt yönetimi zaten düşman.

Avrupa canı isterse dost olsun.

Araplar kuşku duysun.

Bunların hiçbiri dert değil.

Biz Türküz ve bir Türk dünyaya bedeldir."

Bu söylem, hepimizin yiğitlik duygularını ayağa kaldırabilir.

Ama bu söylem, hiç de bir devlet aklını yansıtmıyor.

Kendi ülkeniz için Amerika'yı devreye sokabilecekseniz, bunu yapmalısınız.

Avrupa'yı dost kılabilecek, en azından tarafsız hale getirebilecekseniz, bunu başarmalısınız.

Bölge ülkelerini kendi davanıza inandırabilecekseniz bunu yapmalısınız.

Hele Kürtler konusunda çok daha titiz, çok daha duyarlı olmalısınız. Her sözünüzü, her davranışınızı bin kere süzmelisiniz.

Çünkü Kürtler, bu ülkenin canının bir parçasıdır. Çünkü Kürtler bu coğrafyanın ana unsurudur.

Türkler, Kürtler, Araplar, İranlılar... Bunların barış ilişkisi geliştiremediği bir Ortadoğu çok zor bir Ortadoğudur ve bütün bu kavimler için acılara gebedir.

Türkiye, bu coğrafyada, en sorumlu ülkelerden biri olmak zorundadır.

Kılı kırk yarmak zorundadır.

Ve hükümet böyle işler yapıyorsa, bunu önemsemek lazımdır.

Hükümet, yaptığı çalışmalarla ülkenin güvenliğini sağlamak yanında, bir askerin burnunun kanamasını önlüyorsa bu gayreti takdir etmek lazımdır.

Hükümet korkuyor mu?

Korkmakla, ülke güvenliği için endişe duymak arasında fark vardır.

Hiçbir ülke savaşa gözü kapalı girmez.

Bizde bir söz vardır:

"El kesesinden develer kurban" denir.

Hükümet, nihai planda, ülkenin çocuklarını savaşa gönderir ve ülkenin kaynaklarını kullanır.

Bir gencin canı söz konusu ise, bir ülkenin kaynaklarının sarfı söz konusu ise ve sonunda ülke güvenliği söz konusu ise, bırakın biraz endişe duysun hükümet...

Bir hükümetin maceraya girmemesi ancak kutlanılacak bir davranış olur.

Derim ki, hükümeti milli menfaatler için, ülkenin onuru için sonuna kadar uyaralım,  ama macera kışkırtması yapmayalım, hatta maceralar karşısında da uyaralım.

Son söz: Barış içinde bir Ortadoğu, savaş içinde bir Ortadoğu'dan her zaman iyidir. Etrafı dostlarla çevrilmiş bir Türkiye, etrafı alevler içinde olan bir Türkiye'den de iyidir.