2008 Eylül ayında, Michel Rocard Hachette Littératures'den Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği için ateşli bir taraftarlığın dışavurumu olan bir eser yayınlamıştı.

Eski Fransa Başbakanı Rocard, eserinde, üyeliğin en erken 2020'de söz konusu olduğunu da anımsatarak, hızlı bir değişim süreci yaşayan bir ülkenin ekonomik ve jeostratejik avantajlarını ayrıntılandırıyordu. Şimdi de, kitabın yayınından bir yıl sonra, Michel Rocard, Türkiye hakkında Bağımsız Komisyon'un ikinci raporuyla Bab-ı Ali'yi Avrupa kapısından içeri almak gerektiğini yeniden belirtiyor

Türkiye'nin üyeliğine karşı olan Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin tutumu konusunda ne düşünüyorsunuz?

"Avrupa ile birlikte Türkiye'ye evet. Avrupa içindeki Türkiye'ye hayır". Avrupa İşleri Bakanı Pierre Lellouche'un şu anki görüşü budur. Bay Lellouche Touteleurope'a verdiği bir mülakatta bunu yeniden ifade etmişti. Öncelikle, Fransa'yı cumhurbaşkanına indirgemek, bir demokrat olarak, benim için sorunlu bir yaklaşımdır. Fransa henüz son sözünü söylemedi. Cumhurbaşkanının ifadeleri kendi görüşünü yansıtmaktadır. Bu görüşlere saygımız var ama sonuçta kendi şahsi görüşleridir. Ben Fransa'nın yarısının cumhurbaşkanı ile aynı görüşte olmadığını düşünüyorum ve bu durumun nasıl sonuçlanacağını da birlikte göreceğiz diyorum. Türkiye'nin üyelik süreci on yıl da ihtiyacı olan bir süreç, görüşmelerin doğası gereği Türkiye'nin iç hukukundan 8 ila 10.000 sayfanın Avrupa yazılı hukuk sistemine entegre edilmesi gerekiyor. Bu da zaman alacaktır. Açık olan şu ki, bu konu on yıl sonra gündeme geldiğinde hepimiz değişmiş olacağız. Avrupa, Avrupa'nın fikriyatı, kültürü, gelişmişlik düzeyi aynı olmayacak, Türkiye'nin de. Acaba Türkiye 10 yıl sonra bize şimdikine göre daha fazla mı benzeyecek? Bu mümkündür. Ve bu hipotezi görmezden gelmek doğru olmayacaktır. Zaten Türkiye 10 yıldan beri demokratik ve çoğulcu bir ülke olma hedefiyle sayısız iç reformların gerçekleştirildiği bir süreç içinde. Türkiye bu yönde büyük bir gelişme göstermiştir, ileride bugün tahmin etmediğimiz ölçüde bize benzeyebilir.

Fransa'nın 26 ortağı Türkiye karşısında nasıl konumlanıyor?

Buna kesin bir cevap vermek güç. Fransa, Almanya, Avusturya gibi ülkeler şu an için Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkmaktalar. Diğerleri bunu yapmadı. Reddetmeyenler arasında Büyük Britanya, Danimarka ve İskandinav ülkelerinin tümü üyeliği açıkça desteklerken, engel olmakla engel olmamak arasında kararsız olan diğer ülkelerin pozisyonu ise belli değil.

Türkiye'nin üyeliğini hep desteklediniz, neden?

Öncelikle bunun egoist bir nedeni bulunmaktadır. Türkiye hızla gelişmekte olan 70 milyon nüfusa sahip bir ülke olarak vazgeçilmeyecek bir pazardır. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi, her ne kadar şirketleri bize daha fazla ihracat yapacak olan Türkiye'ye de perspektifler açsa da, bizim şirketlere de son derece yeni perspektifler açacaktır. Türkiye, son 25-30 yılda ve hâlâ, dünyanın bir yandan Araplarla, özellikle de Filistinliler ile öte yandan da İsrail ile aktif ve güvene dayalı diplomatik ilişkiler kurabilen dünyadaki tek ülke. Türkiye'nin İsrail ile stratejik ve askerî nitelikte bir ittifakı var. Türkiye aynı zamanda İslam Ülkeleri Örgütü üyesidir ve çevresindeki Müslüman dünyası ile fikrî işbirliği ilişkisi içindedir. Bu noktada bir ordusu olmayan ama etkin olmak isteyen Avrupa diplomasisi için, Ortadoğu'nun en güçlü iki ordusundan birine sahip olan Türkiye çok büyük bir önem kazanmaktadır. Bunlar son derece önemli noktalar. Ayrıca Türkiye, Ortadoğu ve Kafkas petrol havzalarının ortasında yer alan bir ülke. Türkiye'nin coğrafi koşulları Türkiye'yi petrol ve doğalgaz boru hatlarının Rusya'dan geçmeksizin Avrupa'ya ulaşmasında, merkezî bir konuma sahip olmasını sağlamaktadır. Zaten Putin de doğalgazı doğalgaz alıcısı ülkelere karşı bir diplomatik denetim silahı olarak kullanmaya karar verdi. Türkiye ise bunun karşısında bir özerklik ya da savunma için merkezî bir konumda yer almaktadır. 

Kaynak: Zaman