Bir çok yerde bana soruldu:

-Ak Parti hükümetine en ağır eleştiriler Saadet camiasından geliyor. Nasıl iş bu?

Yadırgayan insanlar, Ak Parti hükümetinin Saadet camiası için de, öteki partilerden daha tercih edilebilir bir hükümet olduğunu düşünüyorlar. Siyasi kadro olarak yakın, – ne demek, içinden çıkıp gelmiş- icraat olarak paralel hassasiyetlere sahip, karşı karşıya kaldığı muhalefet itibariyle, benzeri badirelerden geçiyor...

Saadet camiasının bunları biliyor olması ve buna bağlı olarak daha müsamahakar olması gerekiyor. Ne bu? İlke hassasiyeti mi, particilik mi, kıskançlık mı, davaya ihanet öfkesi mi?

Bu sözlerin yanında Saadet camiasından ve lider Erbakan'dan gelen beyanatlar sayılıyor:

-Ne mutlu o ata ki Erdoğan'ı üzerinden attı.

-Samimiyetle söylüyorum milletin bunlara yapacağı en büyük hediye bunları iktidardan düşürmektir. Çünkü kalırlarsa çok korkunç olacak.

-Toplantı yeter sayısı 184 değil, 367'dir. Anayasa mahkemesi'nin ç367 kararı bize aykırı gelmiyor.

-Kuzey Irak'la ilgili askerin düşüncesi ayrı, AKP'nin düşüncesi ayrı. Çünkü AKP tamamen dış güçlerin emrindedir v e onların planlarını uygulamak için her türlü teahhüdü uygulamak üzere gelmiştir.

-28 Şubat Amerikan projesidir. RP'yi indirmekle kalmamalıyız, bölmeliyiz, gençlik fikriyatından hareket etmeliyiz, dediler ve bizim evlatlarımızı raydan çıkardılar. şimdi uçurumdan aşağı yuvarlanıyorlar.

-AKP demek, arka kapıdan kaçanlar partisi demek.

-AKP'ye oy vermek cehenneme bilet almak gibidir.

-Sizin eğilip bükülecek haliniz yok ki, siz solucana benzediniz.

-Cumhurbaşkanını seçemedi, kendisi olmak istedi, Abdullah Gül'ü seçtiremedi, halka seçtirmek istedi, yapamadı.

İşte bu sözler...

Çık kıyıcı, çok acımasız bulunuyor.

Mesela şu soruluyor:

-Acaba Saadet camiası bir CHP iktidarı ile AKP iktidarı arasında ayrım yapmaz mı?

Aslında bu soruları soran ve Saadet7in tavrına “kıyıcı, acımasız” diye bakan çevrelerin önemli bir kısmı, AKP öncesinde Refah – Fazilet – Saadet camiasında bulunan insanlar... hala Erbakan hoca'yı sayan, seven, aleyhinde hiçbir zaman konuşmayacak insanlar...

Bunlara göre, AKP'nin bugün karşı karşıya bulunduğu şeyler, “Milli Görüş gömleğini çıkardık” demelerine rağmen, geçmişle irtibatlarını koparmadıkları farz edildiği içindir.

Yani AKP değil de Saadet'li bir hükümet olsa ve diyelim 352 milletvekili bulunsa, cumhurbaşkanını seçmekte, daha az zorlanılmazdı. Belki daha çok engel çıkarılırdı. Bir örnek olarak Refahyol döneminde “Havada ikmal operasyonu”nun nasıl engellendiği ve Erbakan'dan Çiller'e Başbakanlık geçerken yol kesenlerin nasıl yol kestiği bilinmiyor mu? Başbakanlık Mesut Yılmaza nasıl verildi sanki?

28 Şubat'la 27 Nisan arasında derin paralellikler kurulurken, Saadet'in her işi AKP yöneticilerinin beceriksizliğine yüklemesi makul müdür?

Şu soru da, yine aynı camia içinde düşünegelen insanların gündeme getirdiği bir sorudur:

-Farz edelim AKP iktidardan düştü, iktidara Saadet mi gelecek tek başına?

Bu camia, bu noktada Saadet'in “Tek başına iktidara geliyoruz” söylemlerinin hangi hesapla ya da mantıkla söylendiğini de kavramakta güçlük çekiyor. Acaba bu söz, her parti tarafından “Ne baraja takılması, biz iktidara oynuyoruz” şeklinde dile getirilen ve genelde gülünüp geçilecek bir söz mü, yoksa “Sonuç ne olursa olsun, biz Hakkın temsilcisiyiz ve Hakk'ın temsilcisi için mağlubiyet söz konusu değildir” şeklindeki bir görüşün ürünü mü? Tabii, böyle bir mantığı kim ne kadar anlıyor ve önemsiyor sorusu ortada duruyor. Bu mantık anlaşılmadığı takdirde de söylenen sözün, mizah konusu haline gelmesi kaçınılmaz olabiliyor.

Ben şahsen, Saadet'in muhalefetini önemsiyorum. Meclis'te bir Saadet grubu olsaydı ve muhalefet işi sadece CHP'ye bırakılmasaydı, diye düşündüğüm çok olmuştur.

Ama doğrusu, Saadet muhalefetinin CHP'den ayrılmasını da gerekli görüyorum. CHP'ye lojistik destek niteliğinde bir Saadet muhalefeti Türkiye için sağlıklı mıdır, sorusu abes bir soru değildir. Şu anda MHP'nin girdiği kulvarı düşünelim. Ulusalcı çizgi ile örtüşen bir CHP – MHP çizgisi... Oradan derin odaklarla buluşan bir çizgi... Çok partili hayata geçildikten bu yana oluşan iki ana damarda CHP'nin temsil ettiği ideolojik muhteva ile Demokrat toplum zemini arasındaki farklar...

Ve bu araya giren cumhurbaşkanlığı seçiminin ifade ettiği mana...

Ben, AKP'yi sık sık eleştiren bir insanım. Bugün de söylenecek çok şey var.

Ama, Cumhurbaşkanlığı geriliminde oynanan oyunda nerede durduğunuz da çok önem kazanıyor.

Ben o noktada Saadet'in Türkiye'deki tüm akışın değerlendirildiği külli bir muhasebe yerine, “Ne varsa Saadet'te var, gerisi boş” şeklinde bir mantıktan hareket edildiğini düşünüyorum.

“Çocukları bir türlü büyütemiyoruz, 50 yaşına gelseler bile...”

Böyle düşünmek yanlış mı?

Bence Saadet, daha yapıcı bir üslup bulsa, muhalefeti ile AKP'ye de, Türkiye'ye de, belki diğer partilere de, çok daha sağlıklı katkılarda bulunabilir.

AKP, biraz kendi kendini kaybetse, sistemle ilişkisinde, Saadet'in kıyıcı muhalefetinden e yararlanabilir bile... Nasıl? “Bakın ben değiştiğimi söylüyorum ve Saadet tarafından kıyasıya eleştiriliyorum. Bu da benim değiştiğimin göstergesi değil mi?” Bu söylemi sürdürse ben AKP'nin yanlış yaptığını düşünürdüm. “Milli Görüşçüleri tasfiye etti” yargısı, AKP'nin merkeze geldiğinin, liberalleştiğinin göstergesi gibi sunulmadı mı? Yapılan muhalefet AKP'yi dönüşmeye mi sevk etmeli, dönüşmesinden memnun olduğumuz izlenimini mi vermeli, yoksa bir takım değerleri koruma noktasında mı tutmalı?

Son söz:

Saadet'in bir üslup – söylem değerlendirmesi yapması gerektiğini düşünüyorum.

Erbakan Hoca, küresel mücadele anlamında çok önemli şeyler söylüyor. Günlük politika alanında söylediği şeylerin, onları perdelemesine de izin vermemek lazım.