Son yıllarda gelişen Rusya Türkiye ilişkileri analiz edildiği zaman taraflar arasındaki kamuoyuna yansıyan hoşgörü mesajlarının artış gösterdiği gözlemleniyor. Her iki ülkenin diplomatları ve siyasi uzmanlar karşılıklı güvensizliğin ortadan kalktığına, ilişkilerin ve işbirliklerinin büyük bir hızla geliştiğine dair çeşitli açıklamalarda bulunuyor.
Ancak son günlerde daha akılcı ve gerçekçi analizlerin yapıldığı da göz önünde tutulmalı. Her iki ülke 1991 sonrasında önemli mesafeler kat etti ve gelecek ilişkiler bu açıdan analiz edilmeli. Şöyle ki Ocak ayının sonlarında düzenlenen Stratejik Planlama Orta Grubunun toplantısı kamuoyunda geniş bir şekilde değerlendirilmedi. Toplantıya iki ülkenin işbirliği projesini destekleyen devlet yetkilileri katılmıştı.
Bununla beraber diplomasi dilinin incelenmesinden sonra ilişkilerin çok daha karmaşık durum içerisinde olduğu söylenebilir. Şu anda Moskova ile Ankara arasındaki dış politika hamlelerinde önemli anlaşmazlıklar bulunuyor.
Hatırlanacağı üzere devletlerarası işbirliği biriminin kurulması ile beraber önemli açıklamalar yapılmış ve "stratejik işbirliğine" doğru önemli bir hamlenin yapıldığına dair iddialar ortaya atılmıştı. Proje sorumluları her iki ülkenin her türlü sorununun çözümü için gerekli önlemler alabileceğine dair iddialı açıklamalarda bulunmuştu. Ancak şu anda ise çok daha çekimser açıklamalara tanıklık yapıyoryız. Taraflar sadece çeşitli alanlardaki iş birliği projelerini gündeme taşıyor.
Diplomasi dilinin değişmesine dair örnekler Rusya ABD, Rusya Katar ilişkilerinde de gösterilebilir. ABD ile Rusya'nın sınırlarına konuşlandırılması düşünülen füze kalkanı projesi konusunda sorun yaşanıyor. Katar'da ise Rusya büyükelçisinin dövülmesinden sonra diplomasi dili sertleşmişti. Rusya ile Türkiye arasındaki "Suriye sorunu" çerçevesindeki çelişki henüz sadece diplomasi dili ile ifade ediliyor.
Şöyle ki Rusya Güvenlik Bakanı Nikolay Petruşev, Suriye'de Libya senaryosunun tekrarlanması durumunda Türkiye'nin önemli adımlar atabileceğini ifade etmişti. Bu açıklama Moskova yönetiminin rahatsızlığının ve endişesinin artması olarak yorumlanabilir. Kısa bir süre önce stratejik müttefik konumuna yükselmesi düşünülen Türkiye'nin Rusya'nın karşı tarafında yer alması endişe işe karşılanıyor.
Binaenaleyh Rus diplomasisi için bu kadar önemli bir konuda taraflar arasında anlaşmazlığın ortaya çıkması diğer bölgelerde de benzer bir durumun tekrarlanabileceğini gösteriyor. Nitekim İran ve Güney Kafkasya konusunda da benzer anlaşmazlıklar yaşanıyor. Bu durumda Ermenistan ve diğer komşu ülkelerin de çıkarları konusu gündeme taşınıyor. Bu konuda değerlendirmede bulunmadan önce iki ülkenin ekonomik ilişkilerini analiz edelim.
Her iki ülkenin ekonomik ilişkilerini değerlendiren uzmanlar pragmatik bir yaklaşım ortaya koyarak bunun büyük bir başarı olduğunu iddia etmeğe başladı. Gerçekten de SSCB'nin yıkılmasını önemli bir fırsat bilen Türk yönetimi önemli gelirler elde etti. SSCB sonrasında Rusya ve Ukrayna gibi ülkeler arasındaki sanayi ilişkisi yok olmağa doğru yönelmişti. Sadece yüksek teknolojinin uygulandığı alanlar değil diğer alanlarda da benzer durum yaşanıyordu. Bu durumda Türkiye çeşitli alanlara yatırım yaparak yurt dışında önemli bir pazar elde etmiş oldu.
Rusya Türkiye iş birliğinin temeli enerji ve turizm alanlarına dayanıyor. Bunun yanı sıra Türk şirketlerinin Rusya içerisinde yerine getirdikleri inşaat çalışmaları da göz önünde tutulmalı. Ayrıca Türkiye'de imal edilen tarım, tekstil sanayisi ve diğer sanayi mallarının ticaretinden de önemli gelirler elde ediliyor. Türkiye'nin Rusya büyükelçisi Sezgin'in açıklamasına göre 2009 yılında Rusya'da 2 bin Türk şirketi faaliyet gösteriyordu. Bu şirketlerin toplam yatırımlarının 7 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
Türk şirketleri Rusya sınırları içerisinde toplam değeri 30 milyar doların üzerinde olan inşaat çalışmalarında bulunuyor. Bu rakam Türk inşaat şirketlerinin dünyada yaptığı inşaat çalışmalarının yüzde 25'ini teşkil ediyor. 1992 yılından sonra Rusya'nın çeşitli bölgelerinden yapılan inşaat teklifleri değerlendirilerek Rusya açısından hayal ötesinde bir rakama – 34 milyar dolar – ulaşıldı. Bununla beraber Rusya'da çalışan Türk şirketlerinin sayısının resmi rakamların çok üzerinde olduğu da bilinen bir gerçek... Uzmanların kahir çoğunluğunun görüşüne göre Rusya Türkiye ilişkileri karşılıklı çıkar ilişkisine dayanıyor. Bu durumun her ne kadar doğal karşılanması gerekse de tarafların diğer hedeflerinin de bulunduğu göz ardı edilmemeli.
Rusya ile Türkiye arasındaki karşılıklı ticaret hacmi göz önünde tutulduğu zaman Türkiye'nin sanayi mallarını ve gıda mamullerini sattığı ortaya çıkıyor. Rusya ise enerji satışından gelir elde ediyor. Bu durum Rusya içerisinde sanayi yatırımı bulunan Türk şirketlerinin çıkarlarına hizmet ediyor. Onlar Rusya ekonomisi ve pazarı içerisinde önemli pay sahibi olmağa devam ettiği süre içerisinde doğal olarak yerel şirketlerin sanayi gelişimi sağlamasını da istemeyecek. Nitekim Rusya'nın DTÖ üyeliği Türk iş adamları tarafından sevinçle karşılanmıştı. Enerji kaynaklarının satışı ve transiti konusunda da iki ülke arasında sorunlar bulunuyor. Taraflar arasında sorunların ortadan kaldırılması için görüşmeler sürekli devam ediyor. Şöyle ki 2011 yılının Aralık ayında Türkiye Rus doğalgaz fiyatlarının indirilmesi konusunda talepte bulunmuş ve bu konuda başarılı olmuştu. Bununla da Türkiye ekonomisi önemli bir sorunu ortadan kaldırmıştı.
Bunun yanı sıra Güney Akımı doğalgaz boru hattı konusunda Türkiye'nin onayının alınması sorunun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Projeye göre doğalgazın geçişinin Türkiye'nin Karadeniz sınırları içerisinde gerçekleşmesi gerekiyor. Türkiye hala alternatif projeler üzerinde çalışmaya devam ediyor. Azerbaycan ve Orta Asya gazının bölgeye taşınması konusu sürekli gündemde tutuluyor. Buna paralel olarak siyasi hedefler de göz ardı edilmiyor. Türkiye AB üyeliğine hazırlık konusuna hala önem veriyor. Ancak bu üyeliğin geleceği konusunda önemli sorunlar bulunuyor. Kanaatimizce AB'nin kendi geleceğinin belirlenmesi konusunda da sorunlar yaşanabilir.
Türkiye devlet hazinesine önemli gelir sağlayan ve taraflar arasındaki ilişkilerin gelişmesinde önemli hizmetlerde bulunan turizm sektöründe yaşanan sorunlar da artıyor. Rus turistlerin Antalya ve diğer Türkiye şehirlerinde yaşadığı olumsuzluklar ve skandallar biri diğerini takip ediyor.
Ankara Moskova arasındaki diplomatik ilişkiler "komşularla sıfır sorun" politikasına uygun bir şekilde devam etmiyor. Her ne kadar taraflar bu gibi sorunları fazla reklam etmeği tercih etmese de sorunların büyüdüğüne tanıklık ediyoruz. Rusya ve Türkiye ABD'nin tek kutuplu dünya projesi ve stratejisine karşı çıkıyor. Her iki ülke uluslar arası arenada demokratik ilişkilerin kurulmasını talep ediyor.
Bununla beraber Washington yönetimi ile çatışma durumunda bölgesel çıkarların gerçekleşmesi sadece Türkiye açısından değil çok daha güçlü diğer ülkeler açısından da imkansız oluyor. Bunun yanı sıra Orta Doğu'yu yeniden dizayn etmeyi düşünen ABD ile iş birliği yapmak da yapıcı diyalog girişimlerine uygun gelmiyor. ABD bölgeyi şekillendirme sürecini akan kanlara rağmen durdurmağı düşünmüyor. Bu süreç İsrail, Suriye, İran ve Irak gibi ülkelerle ilişkilerde ortaya çıkıyor. Sürecin tamamlanmasını düşünmek için ise henüz çok erken. "Rus kartı" Türk diplomatları tarafından rekabet maksadıyla kullanılmaya devam edecek. Uzun vadede ABD ve NATO ile ilişkilerin azalacağı da tahmin edilemez. ABD hava savunma sisteminin Malatya'da konuşlandırılması bunu bir daha kanıtlıyor.
Türkiye'nin aktif politika takip etmesi, askeri kuvvetlerini güçlendirmesi gücüne güç katıyor. Bu ülke ile yaşanan tarihi olaylar unutulmamalı. SSCB'nin yıkılmasından sonra Türkiye'nin Rusya'nın da bölünmesine neden olabilecek politika takip ettiği ve Rusya Türklerinin bağımsızlığına destek verdiği bilinen bir gerçek.
Devlet yetkilileri tarafından sık sık gündeme taşınmasa da Ankara yönetiminin Kuzey Kafkasya, Volga kıyısı ve Kara Deniz bölgesinde takip ettiği politikalar göz ardı edilmemeli.
2000'li yıllarda Rusya devleti merkezi iktidarının kuvvetlenmesinden sonra durum değişti. Nitekim Türkiye'nin de Kafkaslar ve Orta Asya'da yeterli otoriteye sahip olmadığı belirginlik kazandı. Ancak Krasnodar eyaleti, Tataristan ve diğer bölgeler Türk iş adamlarının ilgisini çekmeğe devam etti. Belirtilen bölgelere yatırımların yanı sıra insani yardım çalışmaları ve kültür çalışmaları da yapılıyor. 2009 yılında İstanbul'da düzenlenen Türk cumhuriyetleri başkanlarının dokuzuncu toplantısında "Türk devletlerinin iş birliği biriminin" kurulmasına karar verildi. Birim merkezinin İstanbul'da kurulacağı açıklandı.
Bu gelişmelere paralel olarak Türk askerlerinin sayısı artıyor, askeri uzmanların hazırlık çalışmaları geliştiriliyor, bilimsel araştırmalara önemli mali kaynaklar aktarılıyor ve modern silahlar satın alınıyor. Türk ordusunun ülke iç politikasında etkisi azalsa da silahlı kuvvetler güç kazanıyor.
Türkiye ile Rusya arasındaki askeri kurumlarının gelişim süreci incelendiği zaman Rusya'nın gerilerde kaldığını üzülerek belirtmemiz gerekiyor. Nitekim bu gelişmeler Rusya ulusal güvenliğini de tehdit ediyor. Rusya devlet başkanının 22 Şubat 2011 tarihinde Vladikavkaz'da yapmış olduğu açıklamasında bu konu gündeme taşımıştı. Hatırlanacağı üzere devlet başkanı Kafkasya'daki terör saldırılarına dost ilişkiler içerisinde olduğumuz bazı devletlerin de destek verdiğini ifade etmişti.
Rusya devletinin askeri reform çalışmalarının başarılı bir şekilde gerçekleşmemesi ve 2012 yılı içerisinde muhtemel siyasi krizlerin yaşanacak olması, Ortadoğu halk ayaklanmalarının kuzey ülkelerinde de devam etmesi Türk devlet yöneticilerini tarihi mirasın bölünmesi konusunda adımlar atmaya yöneltebilir. Rusya devleti sınırları içerisinde bölünmeler yaşanabilir.
"Enformasyon yüzyılında" bilinen metodların kullanılması durumunda belli sonuçlar elde edilebilir. Özellikle de Rusya Ermenistan ilişkilerinin geleceğini bu hamleler belirleyebilir. Bir daha belirtilmesinde fayda var. Hem Rusya hem de Türkiye iç politikada zor bir dönem içerisinde. Yaşanan gelişmeler Kafkaslar ve Orta Asya'da da kendisini gösterecek. Sadece bu bölgelerde değil tarafların çıkarlarının kesiştiği bölgelerin tamamında sorunlar yaşanabilir.
Çatışma taraflarına çeşitli sayıda modern silahlar gönderilebilir. Türkiye'nin AGİT Minsk grubu içerisinde –Karabağ sorununun çözümü için– yer alma isteğinin sürekli gündeme taşınması Ermenistan ile tahmin edilen sorunların yaşanmasına neden olabilir. Nitekim Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerinin kurulması için Karabağ sorununun çözümü ve Kremlin sarayının Ermenistan üzerinde baskı kurması ön şart olarak ileri sürüldü. Türkiye tarafı Karabağ sorununun kendi sorunu olduğuna dair açıklamalarına devam ediyor. Son iki yılda Türkiye'nin tutumunun değiştiği iddia edilemez. ABD'nin Güney Kafkasya politikası bölgede Rusya yandaşlarının gelecek endişelerini daha da artırdı. Bu gelişmeler sonrasında Rusya devlet yetkililerinin sık sık Ermenistan'ı ziyaret etmeye başlaması ve güvenlik alanında işbirliğinin geliştirilmesine dair konunun tekrar tekrar gündeme taşınması endişelerin dışa yansıması olarak yorumlanabilir.
Şöyle ki taraflar askeri işbirliği ilişkisinin daha da geliştirilmesi için çaba sarf ediyor. Sınır bölgelerinin güvenliğinin temin edilmesi konusunda da işbirliğinin artırılmasına karar verildi. Türkiye'nin ABD ve NATO'nun da desteği ile bölgede takip ettiği politika Güney Kafkasya'nın geleceği konusunda önemli rol oynayabilir.
Andrey Aryoşov: Rusya Bilimler Akademisi Doğu Ülkeleri Araştırma Enstitüsü Orta Asya ve Kafkasya birimi uzmanı
Dünya Bülteni için İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.