Suriye kriziyle ilgili gelişmeleri yakından takip eden gözlemciler, Kral Faysal'ın İstanbul'da yapılacak olan Suriye dostları toplantısına katılmadığını duyduklarında, toplantı ve programıyla ilgili buradan çıkan kararların beklentisinin düşük olacağını ifade etmişlerdi. Zira toplantıdan önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Suudi Kralı Faysal arasında soğuk denebilecek bir buluşma gerçekleşmiş, hemen ardından yine ikisi arasında gergin geçen başka bir görüşme yapılmıştı. Bakış açıları arasındaki fark çok net ve belirgindi.
Beyaz Saray, Suudi Arabistan yönetimine, Katar'a ve diğer Körfez ülkelerine Suriye muhalefetinin ve Özgür Suriye ordusunun silahlandırılmasının beraberinde getireceği sakıncalara ilişkin uyarılarda bulundu. Çünkü Washington, bu tür bir adımı Ortadoğu'yu kana bulayacak ölçekte uluslararası ve bölgesel etkileri olabilecek bir gelişme olarak görüyor. Ancak Riyad, geri adım atmaya niyetli değil. İran'ın şantajlarına boyun eğmeyi ve İran'ın Suriye'de meydana gelen savaşa doğrudan müdahil olmasını reddediyor. Faysal, Clinton'la düzenlediği orta basın toplantısında hem Arapça hem de İngilizce olarak gayet açık bir şekilde "Suriye muhalefetinin silahlandırılması zaruridir" açıklamasını yaptı.
İran rejimi lideri Ali Hamaney, yüksek bir sesle Tahran'ın sonuna kadar Beşşar Esed rejimini destekleyeceğini ilan etmişti. Tamamen Ahmedinecad'ın söylediği gibi: "Şam rejiminin sadık müttefikinin taviz vermez tavrı". "Erdoğan" da bunu İstanbul toplantısına taşıdı. Toplantı, düşük performanslı, yumuşak kararlar çıkması eğilimindeki Amerikan baskıları ve kaygıları eşliğinde başladı. ABD, şu anda tamamen başkanlık seçimlerine odaklanmış durumda. Obama da Ortadoğu'dan askerlerini Irak'tan yeni çekmesinin ardından oraya yeniden asker göndermesine neden olacak risklerle dolu bir maceraya girmek ve seçilmesini riske etmek istemiyor.
Ancak Suudlular, Katarlılar ve onların müttefiklerini ABD Savunma Bakanı Panetta'nın açıklamaları bile sakinleştiremedi. Açıklamasında Panetta, ABD'nin Körfez ülkelerinde İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehditlerine karşı bir deniz üssü ve Patriot füzelerinden çok daha gelişkin füzelerin yer aldığı batarya sistemleri kuracağını ifade etmişti.
Nitekim İstanbul'daki Suriye Dostları toplantısından çıkan sonuçlar, Kral Faysal'ın tahminlerini ve hayal kırıklığı yönündeki öngörülerini doğrulamış oldu. Böylece Katar'la birlikte Suudiler, Suriyeli göstericilerin çeşitli kentlerde, Bağdat'ta düzenlenen Arap Birliği toplantısından çıkan rezil sonuçların ve Arapların pasifliğinin kınandığı duruma daha yakın hale geldiler.
İstanbul toplantısı, hem Suriyelileri hem de Arap vatanseverlerini üzdü, onları hayal kırıklığına uğrattı. Ne ev sahibi ülkenin başbakanı Erdoğan ne Clinton ne Nebil el Arabi ne de Alan Juppe tek bir kelimeyle bile Suriye muhalefetinin ve Özgür Suriye Ordusu'nun silahlandırılmasına dair bir şey söylemedi. Burhan Golyon birleştirici ve yetkin konuşmasından sonra Amerikalılardan 12 milyon dolar ve bazı gelişmiş iletişim teknolojileri dışında herhangi bir şey koparamadı. Golyon'un konuşmasında Suriye'nin birliğine gelecekte bir halel getirmedikleri sürece Suriye'deki Kürt topluluğunun mücadelesini desteklediklerini ifade etmesi dikkat çekiciydi.
Ve tıpkı Arap Birliği'nin Bağdat zirvesi gibi, Suriye Dostları'nın İstanbul Buluşması da Suriye intifadasına katkıda bulunmak ve ülkeyi çıkmazdan kurtarmak için Annan girişimine ve bu projenin maddelerine odaklandı. Annan'ın önerisinin uygulanabilmesi için sınırları belirli bir mühlet tayin edilmesi istendi. Kapanış bildirisinde Annan'ın bu mühleti haftalarla sınırlaması gerektiğine işaret edildi. Gözlemciler içerisindeki bazı kötü niyetliler de, İsrail'in 1967 yılında işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde almış olduğu kararlar bağlamında (occupied territories-işgal edilmiş topraklar) ifadesini kullandılar. Bu ifadede ingilizcede (the) yani belirlilik takısı yer almadığı için son derece belirsiz, müphem ve yoruma açık bir konu olarak kalmış oldu.
Toplantıdan çıkan tek olumlu karar, Suriye Ulusal Konseyi'nin Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanınması kararıydı. Ancak toplantıda "tek meşru temsilcisi" ifadesi, başka muhalif gruplara da Konsey'e katılmalarına imkan tanımak amacıyla kullanılmadı. Ayrıca toplantıda güvenli koridorlar ya da tampon bölgeler kurulmasına ilişkin herhangi bir karar alınmadı. Halbuki evsahibi ülkenin başbakanı Sayın Erdoğan, neredeyse Araplığın ve Arapların kahramanı haline gelmek üzere olduğu günlerde gerekli gereksiz her yerde bunu dile getirmeye alışmıştı.
Sonuç olarak, toplantı biter bitmez, buradan çıkan kararları esnek ve hatta yumuşak bulan Suriye Dışişleri Bakanı, savaşın bittiğini ilan etti ve ülkede istikrarın sağlanmasına çalışılacağı yeni bir dönemin başlangıcından bahsetmeye başladı. Biz de bunu duyunca rejimin halkı sokaklara çıkıp bunu kutlamaya çağıracağı hissine kapılmamıza neden oldu. Ancak Suriye kentleri ve kasabalarındaki kanlı çatışmalar bu iddiaların hızla yalanlanmasıyla sonuçlandı. Ancak ortada tartışılamayacak bir gerçek var ki o da savaşın devam ettiği. İşte bu gerçek bütün gelişmelerin üstündeki tek hakikat olarak ortada duruyor.
Bu yazı Dünya Bülteni için el Müstakbel gazetesinden Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.