Tek Kutuplu bir Dünya Nedir? Tek bir hükümdarın, tek bir otorite ve güç merkezinin olduğu bir dünyadır, ve bu, yalnız bu sistemin içindekiler için değil hükmeden güç için de tehlikelidir çünkü o kendi kendini içeriden yok edebilir... Bu durumun, çoğunluğun gücü demek olan demokrasiyle hiç ilişkisi yoktur.
“Biz Ruslara boyuna demokrasi konusunda nutuk çekiliyor, ama her nedense, bize bunu öğretmeye çalışanlar kendileri öğrenmeye hiç hevesli değiller.” (Rus Başkanı Vladimir Putin'in 2-10-2007'deki Münih Güvenlik Konferansı konuşmasından).
ABD'nin Doğu Avrupa'da bir Füze Savunma Sistemi yerleştirmesi, Rusya Federasyonu'na savaş ilan etmesi demektir. Geçenlerde, bir basın toplantısında Putin'in dediği gibi, “bu füze sistemi yerleştirilirse, otomatik olarak ABD'nin tüm nükleer kapasitesiyle işleyecek. ABD'nin nükleer kapasitesinin önemli bir parçasını oluşturacak.” Bu da uluslararası güvenlik dengelerini bozacak ve Rusya'nın yeniden taktik nükleer silahlar üzerinde çalışmaya başlamasına neden olacaktır. Bu çok ciddi bir gelişmedir. Rusya, şimdi ABD ile sürdürdüğü politikayı yeniden gözden geçirmek zorunda kalacak ve NATO'nun eski Sovyet devletlerine el atmasını önleyebilmek için uzun süreli, yeni bir politika geliştirmeye girişecektir.
Yeni Soğuk Savaşa hoş geldiniz...
Putin, ABD füze sisteminin Rusya'nın ulusal güvenliğine karşı oluşturduğu tehdidi görmezlikten gelemez. Bush'un füze savunma sistemi bir savunma sistemi değil, saldırı sistemidir. Rusya'nın burnunun dibine, nükleer altyapısı ve ileri düzeyde radar sistemleri olan Amerikan askeri üslerini yerleştirme planı, ABD'nin “ilk vuruş” yeteneğine açık bir üstünlük sağlama amacı gütmektedir, ve bu şekilde ABD, Rusya'ya uluslararası önemde kritik konularda baskı yapabilecektir. Putin buna izin veremez; Bush'u, bu hançeri Rusya'nın boğazından çekmeye zorlamak mecburiyetindedir.
Bush'un G-8'de ağır kayıplar vererek kazandığı zafer
G-8 toplantılarının gündemindeki en önemli konular, medya'da göz ardı edildi. Basın dikkatini Bush ve Putin arasında olması beklenen çatışmaya verdi ama çatışma olmadı. İki önder de nazik ve saygılı davranıyordu. Ancak Başkan Bush, füze savunma sisteminin Çekoslovakya ve Polonya'da yürütüleceği konusunda sertçe kararlıydı. Putin nazikçe sessizliğini muhafaza etti –karşı çıkışları da medya sansürüne uğradı.
G-8'in bitiş töreninin üstünden 10 saat bile geçmeden, Putin, “İmparatorluğun sonunu getiren savaş” diye anılacak olan çatışmanın ilk kurşununu attı. Putin, St. Petersburg'daki Uluslararası Ekonomik Forum'daki konuşmasında, Bush'un Çek Cumhuriyeti’ne yerleştireceği füze kalkanına karşı kendisinin de bir planı olduğunu şüphe götürmez bir biçimde belirtti. Putin'in konuşması, Moskova merkezli yeni bir dünya düzeni vizyonunu dile getirdi. Bu yeni düzen, Washington'a daha az bağımlı olan yeni bir güç dengesi yaratacaktı.
Putin, “Yeni ekonomik ilişkiler, yepyeni bir yaklaşım gerektiriyor” dedi. “Rusya'nın planı, alternatif bir küresel finans merkezi haline gelmek ve merkez bankalarında rezerv kuru olarak ruble'nin tutulmasını sağlamaktır. Dünya gözlerimizin önünde değişiyor. Dün ‘geri’ görünen ülkeler bugün dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri haline geliyorlar. Dünya Ticaret Örgütü ve IMF gibi kurumlar ise arkaik, anti demokratik ve esneklikten yoksun kalıyorlar –yeni güç dengelerini yansıtamıyorlar.”
Putin'in konuşması, geçerli olan sistemi reddediyor, yeni ve hem ABD ekonomisini hem de geleneksel olarak o ekonominin zenginliğini korumuş olan kurumları zayıflatacak, aynı zamanda da küresel güç merkezinin Washington'dan uzaklaşmasını sağlayacak asimetrik bir savaşın başlangıcını haber veriyordu.
Putin'in ABD dolarına karşı çıkması özellikle endişe vericiydi. Konuşmasında, küçük ülkelerin ekonomilerine zarar veren dolar egemenliğinin haksızlığını vurguluyordu. “Bu soruna yalnız bir çözüm olabilir,” diyordu: “birden fazla küresel kur kullanılması ve birden fazla finansal merkezin oluşması...”
Putin, malların ve kaynakların yalnız dolarla değil rubleyle de satın alınılabileceği bir dünya düşünüyor ve bunun ülkeler arasında daha eşit bir sisteme yol açacağını öne sürüyor. Böyle bir sürecin başlamış olduğunu gösteren bazı belirtiler de zaten var. Son altı ayda, Norveç, İran, Suriye Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Venezüella, bankalarındaki dolar rezervlerini azalttıklarını ya da dolardan avroya geçtiklerini (ya da çeşitli kurlardan oluşan bir sepeti tercih ettiklerini) açıkladılar. Zayıflayan dolar, her cephede geriliyor. Eğer dünyanın rezerv kuru olarak yerini kaybederse, ABD'nin devasa cari borçlarını ödemesi ve borçlarını azaltması gerekebilir. Amerika değerli kaynak ve ürün alabilmek için para basma kolaylığını kaybeder. Yani Putin, Süper gücün güç kaynağı olan ucuz kredi akışını kesme tehdidini savuruyor...
Bunu yapabilir mi?
Rusya, ABD imparatorluğuna ve onu ayakta tutan Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, IMF, NATO ve Federal Rezerv gibi kurumlara ne tür bir zarar verebilir?
Rusya'nın gücü sürekli artmakta. GSYİH’si (Gross Domestic Product –yurt içinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin değeri) yılda %8 artarak ülkeyi 2020'de dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer almaya hazırlıyor. Şu anda dünyadaki en büyük Forex (döviz piyasası) rezervlerine sahip ve yavaş yavaş zayıflayan dolardan uzaklaşarak Euro ve Ruble'ye dönmekte. Varlığının neredeyse %10’u ise altından oluşuyor.
Rusya dünyanın en önde gelen petrol satıcısı olarak da Suudi Arabistan’ı geçti. Dünyanın günlük petrol üretiminin %13’ünü üstleniyor. Üstelik, dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerine sahip. Ayrıca Putin, Rusya, Katar, İran ve Cezayir ile birlikte, dünyanın ilk doğalgaz kartelini ortaya çıkarma çabasında. Bu gurup, dünyadaki doğalgazın %40’ına yakınını kontrol ederek fiyatları istediği gibi belirleyebilir.
Putin'in amaçları, enerji sektörüyle sınırlı değil; Rusya teknolojik modernleşmeye de yatırım yapıyor. “Rusya'nın Ekonomik Dinamikliğinin Putin'e Politik Yararları” adlı makalede Pavel Korduban, “Resmi söylemde 'yenilikçiliği' vurgulayan bir değişiklik olması, ekonomik politikanın ‘enerji süpergücü’ statüsünden endüstriyel modernleşmeye ve teknolojik devrimini yakalamaya yönelişini yansıtıyor” diyor.
Putin aynı zamanda Orta Asyalı komşularıyla bağlarını güçlendiriyor ve Çin ile işbirliği içinde askeri manevralara girişiyor.
“Geçen ay, Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan ile Sovyet döneminin birleşik doğalgaz boru hattı sistemini yenileyen anlaşmalar imzaladı. Bu, Rusya'nın bölgeden doğalgaz arz eden tek merkez olma rolünü güçlendirecektir.” (Reuters). Bu gelişmelerle Putin, Bağımsız Devletler Topluluğu’nu (CIS), yörede ABD ve NATO girişimlerine direnebilecek esaslı bir ekonomik-askeri ittifaka dönüştürdü.
Bağımsız Devletler Topluluğu’nun rolü Amerika'nın Orta Asya’daki jeopolitik amaçları belirlendikçe önem kazanacaktır. Washington, bugüne kadar, yörede askeri üslerini büyük bir cüretle kurabilmişti. Ama Moskova ve Pekin'deki hava artık bozuldu ve çok yakında birtakım değişiklikler olacak gibi görünüyor. Putin'in etrafında eski KGB ajanları ve Sovyet dönemi'nden kalma görevliler olduğunu da unutmamak gerekir. Onlar Amerika'nın niyetlerine hiçbir zaman güvenmediler – Sam Amca'nın amaçlarının hiç de iyi olmadığını kanıtlamak için çeşitli “renkli” devrimleri, askeri üsleri, uygulanmayan anlaşmaları, ve gündemdeki füze savunma sistemini gösterebilirler.
Putin kendisini, imparatorluğa karşı girişilen küresel bir direnişin önderi olarak görüyor. Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya'nın yükselen pazar ekonomilerinden söz ediyor. Bu 4 ülke zamanla eski düzenin önüne geçecekler. Geçen yıl, dünya üretiminin %60'ı G-7 ülkelerinin dışında gerçekleşmişti. Goldman Sachs'a göre, 2050'ye kadar Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin dünyanın en önde gelen ekonomileri olacaklar.
Süpergüç iktidarının değişme süreci başladı bile. Jeopolitik güç merkezleri, dev tektonik plakalar gibi harekete geçmiş durumdalar. Bu geri dönüşü olmayan bir harekettir. Bush'un füze savunma sisteminin devreye girmesi ise, Forex rezervlerinin, yaşamsal kaynakların, politik manevraların silah olarak kullanılacağı asimetrik bir savaşı başlatarak “tek kutuplu” sistemin düşüşünü ancak hızlandırabilir.
Rusya ile savaş anlamsız olur. Bu engellenebilir. Çatışmadan daha iyi seçenekler mevcuttur.
22 Haziran 2007
[Global Research’ten Üstün Bilgen-Reinart tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]