Tüm belirtiler ünlü Rus Ayısı’nın kış uykusundan uyandığına ve artık onu durduracak bir şey olmadığına işaret ediyor. Ayı kendini ormana attı ve birilerini öldürmeye ve sakatlamaya başladı. Pençelerini ne yana savursa, bir şekilde hedeflerine denk getirmeyi başarıyor.

Rus hava saldırılarında 97’si çocuk, 400 sivil öldürüldüğü kaydedildi. Rusya-İran destekli Suriye Başkanı Beşar Esad, Avrupalı ve bölgesel muhalif ittifakları ve bunların arasından gayri meşru bir şekilde doğan IŞİD Canavarı’ndan gelen katliam kayıtlarını da göz önüne aldığımızda, öldürülen kişi sayısı korkunç bir hal alıyor.

Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in, Ali Hamaney ve Başbakan Hasan Ruhani ile 23 Kasım’da, Tahran’da bir toplantı organize ettiği haberi ile geçen aydan beri gündemde olan, Rusya’nın Suriye’deki askeri müdahalesini aktif bir şekilde yoğunlaştıracağına yönelik haberlerde de belirgin şekilde bir değişiklik meydana gelmiş oldu.

Putin’in ajandası

Bu toplantının kaydedilen en önemli amacı, Putin’in Gaz İhracatçı Ülkeler Forumu’na katılması. Fakat Putin’in ajandasında muhakkak diğer meseleler de olacaktır.

Haberlere göre, “Birleşik Devletler ve İsrail’in kaygılarına rağmen, Rusya İran’a S-300 hava savunma füzesi sağlama planını kararlı bir şekilde sürdürüyor.”

Putin İran’a en son 2007 yılında, dünyanın durumu bugünkünden çok daha farklı iken gelmişti. O zamanlar, ne 2009 yılında başlayan Yeşil Hareket İslami Cumhuriyetleri bu şekilde sarsmış, ne de 2011 yılında Arap Baharı’nda olduğu gibi, gerici Arap rejimlerine karşı demokratik ayaklanmalar ortaya çıkıp bir umut ışığı yakmamıştı.

Bunun da ötesinde, o zamanlar Putin mevcut sınırlarının ötesinde, bölgesel ve küresel bir öneme sahip olmaktan çok uzaktı.

Bugün, Putin çok daha farklı bir dünyanın içinde. BM Güvenlik Konseyi Kararı ile 20 Kasım’da verilen IŞİD’e karşı savaş beyanı, katil IŞİD’in Zabul, Beyrut ve Paris’teki katliamlarından sonra, hemen bir hafta içinde geldi. Bir süre sonra ise Rusya, yolcu uçağının aslında bir bomba ile düşürüldüğünü ve bunun IŞİD için bir “kredi” olarak farz edildiğini kabul etti ve aslında bu Putin’in Tahran’a yapacağı ziyaret için bize bir ön bilgi vermiş oldu. Artık Vladimir Putin’in bölgedeki önemli bir aktörmüş gibi davranmasına gerek yok, çünkü zaten önemli bir aktör haline geldi.

Putin’in İran’a büyük bir “ayı sarılması” vermesini, bundan önceki adımlarıyla birlikte inceleyince, Rusya’nın artık bölgede pasif bir oyuncu olmadığı gözler önüne seriliyor. Ekim ayının sonlarında, Viyana’da, Suriye’deki tüm büyük paydaşlar (Suriyeliler hariç) bir araya geldiğinde, Putin masada İran için de bir sandalye ayarladı.

Tahran’dan Moskova’ya döndüğünde, Putin Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande ve Ürdünlü Kral Abdullah ile de bir toplantı düzenleyecek. Tüm bu adımları bir araya getirdiğimizde, Rusya’nın kendi imajı ve amaçlarına uygun olarak, bölgede yeni bir jeostratejik haritalandırma yaptığını görebiliriz.

Hem George W. Bush’tan miras kalan, Irak’a yönelik ABD yönetimindeki işgal, hem de ABD’nin ve Avrupalı ve bölgesel müttefiklerinin barışçıl Suriye devrimini militarize etmesi yönündeki belirgin rolü nedeniyle tamamen adı çıkan Obama, ne Putin’in adımlarıyla mücadele edebiliyor ne de askeri maceraperestliğini doyuracak bir adım atabiliyor.

ABD ve hem Irak hem de Suriye’deki müttefiklerinin durumlarındaki karışıklık nedeniyle, Putin, stratejik üstünlük sağlayabilmek için oldukça verimli bir altyapı bulmuş oldu. İran da bu şekilde, bu yeni güç dengeleri içerisinde, sağlam bir Rusya müttefiki olduğunu kanıtlamış oldu.

Joker Kartı IŞİD

Sadece zayıf ve itibarını kaybetmiş Esad değil, onun İranlı destekçileri de şimdi Rusya’nın daha geniş bir etki alanına sahip olmak (Doğu Avrupa’dan Orta Asya’ya, Arap dünyasının kayalık arazisinin derinlerine) için Ukrayna’ya yönelik gerçekleştirdiği müdahalelerin bir parçası. Bu olanlar insana Sovyet ve Rusya imparatorluklarını hatırlatıyor.

Fakat hem bu henüz tam olgunlaşmış değil ve hem de Rusya imparatorluğu hakkında konuşmak şu an için konu dışı olur. Bu aslında bölgedeki tüm unsurlar arasındaki bir güç mücadelesi ve Rusya bu oyunda kendine oldukça büyük bir pay istiyor.

ABD ve diğerleri ile yaptığı başarılı nükleer anlaşmasının bitmesi ile İran, hem Rusya ile ittifak kurmaya hem de Suriye ve ötesindeki çıkarlarını gözetmeye artık çok daha açık. İsrail ve onun aktif ve pasif Arap müttefikleri, Tahran’daki bu “ayı sarılması” meselesinden dolayı son derece endişeli. Fakat yapabilecekleri şeyler oldukça kısıtlı.

Putin, Rusya’nın yapacağı saldırıdan önce insanları sakinleştirmek için Netanyahu ile buluşmayı planlamıştı. 30 Kasım’da, Paris’teki iklim konferansı sırasında tekrar bir toplantı ayarladı.

Putin ayrıca, Ekim ayında, Moskova’da, Suud savunma bakanı ile de bir toplantı gerçekleştirmişti. Önümüzdeki sene ise Suud Kral Selman ile bir toplantı gerçekleştirecek. Diplomatik manevralarını da, NATO’nun Doğu Akdeniz sahasına yönelik askeri istilaları kadar ustalıkla gerçekleştiriyor.

Rusya şimdilik en azından IŞİD’i daha ciddi bir şekilde bombalıyormuş gibi görünüyor. Fakat aslında IŞİD bir Rusya sorunu değil. Putin için IŞİD, diğer herkese göre neyse o: Tüm gericiliği ve fırsatçılığıyla hareket eden, bölgedeki katil bir paralı asker ordusu

Saldırıların Afganistan’dan Irak’a, Suriye’ye, Lübnan’a, Türkiye’ye, Paris’e, Mali’ye yayılması ve sıkıyönetim halinde Brüksel ile, bu “medenileşme misyonu”nu kim suçlayabilir?

Putin’in Tahran’a ziyareti, bölgede yeni bir jeostratejik güç dengesinin oluşması için nihai bir başlangıcı işaret ediyor. IŞİD, bölgedeki veya bölge dışındaki masum ve savunmasız insanları hedef alarak, gerici ve fırsatçı bir güç yaratarak hala bu oyundaki joker kartı ve serseri mayın olmayı sürdürüyor.

Hazar Denizi’nin üstünden geçen gücü ve esnek diplomatik manevraları ile Ruslar İranlıları kendi tarafında görebilir ve Suudiler ve İsrailliler ile bir maç yapabilirler. Ruslarla ilgili teorilerin ortaya atılması, Farslara göre çok daha kolay.

Hamid Dabashi, New York’ta Columbia Üniversitesi’nde İran çalışmaları ve Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörüdür.

Dünya Bülteni için tercüme eden: Cansu Gürkan