Amerika Birleşik Devletleri'nin sürekli hatalı çıkan İran "uzmanları", Hasan Ruhani'nin İran cumhurbaşkanlığı seçimindeki zaferini, İslam Cumhuriyeti'nde devam etmekte olan patlamanın açık bir delili olduğunu ifade ediyorlar. Gerçekte ise Ruhani'nin başarısı çok daha farklı bir mesaj veriyor: ABD için İran İslam Cumhuriyeti'ndeki istikrar ve siyasi dinamik realitesini kabullenme zamanının geldiği.
Seçimden üç gün önce ABD ve sürgündeki İran uzmanlarının kendilerinden emin bir şekilde ama hatalı olarak, İran seçim sürecinin nasıl "dini lider Ayetullah Hamaney tarafından seçilen bir galip üretmek üzere manipüle edileceğini ve Hamaney'in İran siyaseti üzerindeki diktatörce kavrayışını pekiştireceğini" varsaydığı uyarısında bulunduk. Brookings Institution'dan Suzanne Maloney gibi çoğu kişi, nükleer müzakereci Said Celili'yi Hamaney'in "vaftiz edilmiş" adayı olarak tanımladı; Washington Post da Ruhani'nin "kazanmasına izin verilmeyeceğini" duyurdu.
Biz ise aksine, İran'ın "gerçek bir yarışın son günlerinde olduğunu" savunduk. Seçimde adaylar "milli medyaya geniş kapsamlı ve düzenli ulaşma" imkanına sahip oldular, "reklam verdiler, kampanyalar yaptılar" ve "ulusal olarak yayımlanan (ve geniş çapta seyredilen) üç televizyon tartışmasına katıldılar". Biz, kazanan aday "vaftiz edildiği için değil seçimde gerekli desteğe ulaştığı" için zuhur edeceğinden dolayı "Seçim Amerika'nın sözde İran uzmanlarını şaşırtacak" diye yazdık.
Gerçek yarış
Ruhani'nin zaferi, seçimin gerçek bir yarış olduğunu ve adayların kampanyalarının kalitesinin İranlıların kime oy vereceklerine dair kararlarında önemli rol oynadığını gösteriyor. Sonunda, çoğu İranlı anlamlı bir seçim yaptığına inanmış göründü. İranlılar cumhurbaşkanlığının yanı sıra 200.000'den fazla mahalli ve belediye meclisi sandalyesi için de oy kullandı. Bu sandalyeler için 800.000'den fazla aday yarıştı. Bu "detay" sürekli İslam Cumhuriyeti'nin "diktatörlüğüyle" dalga geçenler tarafından hiç dile getirilmedi.
Elbette eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin veto edilmesinin İranlıları siyasi yabancılaşma hali ve ilgisizliğe sevk edeceğini düşünen Batılı "uzmanlar" yanlıştı. Rafsancani, şimdi çoğu İranlı için popüler değildir; seçime katılmış olsaydı bile hemen hemen kesin olarak kaybedecekti. Rafsancani'nin bir kenara itilmesi, onun himayesindeki Ruhani'nin yükselmesi için gereken bir şarttı.
Daha geniş çerçevede, Rafsancani'nin hayali, hem muhafazakarlar –ya da İran'da adlandırıldığı üzere ilkeciler- hem de reformcular arasındaki "aşırılardan" uzak durularak İran siyasetinde pragmatik bir merkez tesis etmekti. Bunun yerine o, merkezci bir vizyona bağlı kalıcı bir seçmen kitlesi oluşturamadan her iki kampı da düşman etti.
Ruhani'nin -her türlü "aşırılığa" karşı kampanya yapan ve Rafsancani tarafından da onaylanan, adaylar arasındaki tek din adamı- seçilmesi, Rafsancani'nin hayalinin gerçekleşmesine yönelik olarak, Rafsancani'nin bir başka başarısız cumhurbaşkanlığı teşebbüsünden daha fazla katkı yapabilir.
Seçim kampanyası yaparken Ruhani'nin en büyük zaafı, dış politikaydı; 2003-05 arasında Ruhani'nin nükleer başmüzakereciliği sırasında Tahran yaklaşık iki sene kadar uranyum zenginleştirmeyi durdurmayı kabul etmiş ama karşılığında Batılı güçlerden hiçbir şey alamamıştı. Aslında Ruhani'nin müzakerecilik yaklaşımını eleştirmek, Mahmud Ahmedinejad'ın 2005'te cumhurbaşkanlığı seçimini ilk kez kazanmasında önemli bir faktördü.
Ruhani, bu yaklaşımın İran'ın yaptırımlardan kurtulmasını sağlayıp aynı zamanda nükleer altyapıda sonraki gelişmelere zemin teşkil ettiğini savunarak bu seneki seçim kampanyası sırasında bu potansiyel kırılganlık hususuna etkili bir şekilde değindi. Ayrıca, Ruhani'nin kampanya videosu, Genelkurmay Başkanı General Seyyid Hasan Firuzabadi'nin övgüsünü de içerdi ki bu da Ruhani'nin güvenlik konularında güvenilirliğini arttırdı.
Adayların üçüncü tartışması -dış politika hakkında- ile seçim günü arasındaki haftada yapılan kamuoyu araştırmaları, Ruhani'nin Tahran Belediye Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf -seçimde ikinci sırada geldi- da dahil diğer tüm adaylar arasında en kuvvetli duruma geldiğini net bir şekilde gösterdi. Biz seçimden iki gün önce Kalibaf'ın ikinci turda Ruhani'nin muhtemel rakibi olacağına işaret etmiştik.
Seçim günü yaklaşırken kamuoyu araştırmaları Ruhani'nin Kalibaf ve diğer muhalifleri arasında arayı açtığını gösterdi. Bu, İran'da 2009 cumhurbaşkanlığı seçimiyle taban tabana zıttır. O zaman metodolojik olarak güvenilir hiçbir kamuoyu araştırması, eski Başbakan Mir Hüseyin Musavi'yi şimdiki cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın önünde göstermemişti.
Ruhani'nin başarısında en önemli nokta, onun özellikle reformcularla olmak üzere koalisyonlar kurabilme yeteneğiydi. Ruhani'nin kendisi reformcu değildir. O, 1997'de İran'ın ilk reformcu cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Hatemi ve diğer reform zihniyetliler tarafından kurulan Mücadeleci Din Adamları Birliği'ne karşılık muhafazakarların Mücadeleci Din Adamları Topluluğu'na mensuptur. Genel olarak Ruhani'nin aldığı oylar, büyük şehirlerdense insanların daha muhafazakar olduğu küçük kasabalar ve köylerde daha fazladır ki bu da büyük ölçüde onun bir din adamı olmasından dolayıdır.
Bu seneki seçimde gerçek reformcu, Hatemi'nin ilk başkan yardımcısı olarak görev yapan Muhammed Rıza Arif'ti. Ama Arif, donuk bir aday olduğunu ispatladı ve çok az halk desteği çekebildi. Diğer reformcular, adayların son tartışmasından sonra onun adaylıktan çekilmesi için bastırdılar, bu da Hatemi'yi Ruhani'ye destek vermekte özgür bıraktı. Reformcular, Ruhani'nin seçmen tabanının özü değilken, bunların oyu Ruhani'nin ilk turda yüzde 50'lik eşiği aşabilmesinde çok önemli oldu.
İran'da 2013 cumhurbaşkanlığı seçimi, Batı'nın geleneksel aklının tersine, bizim dört senedir işaret ettiğimiz, İran'da Ahmedinejad'ın Musavi ve diğer iki muhalife karşı ikinci kez cumhurbaşkanı seçildiği 2009 cumhurbaşkanlığı seçiminin "çalınmış" olduğunu gösteren sağlam bir delil ortaya koyamadığını teyit etti.
Seçim sonrasında toplantı yok
Öyle olsa bile, İran siyasi sisteminde geçen sene bir kanun çıkarıldı, bu kapsamda İçişleri Bakanlığı'nın 2013 seçimini ele alış biçimini denetlemek ve sonuçları onaylamak üzere bir seçim komisyonu kuruldu. Potansiyel veya gerçek suiistimallere karşı bu ve -2009 seçimi sonrasında polis gaddarlığının vuku bulduğu bildirilen Kahrizak Gözaltı Merkezi'nin kapatılması gibi- sistemle ilgili diğer tepkiler, İslam Cumhuriyeti'nin kendisini reforme etme kapasitesini gösteriyor.
Batı'da buna işaret etmek, iftiralarla dolu suçlamalara yol açar. Ama İran siyaseti bu karikatürize ve hakaretamiz klişelere düzenli olarak meydan okurken, bu suçlamaları yapanların yanlışlıkları sürekli ispatlanır.
Bu seçimin 2009'daki seçimden en büyük farkı, adayların birbirlerine karşı davranışlarıdır. Bu sene tüm adaylar seçim sonrası toplantılar yapmayacaklarında ya da tüm oylar sayılıp nihai seçim sonuçları açıklanıncaya kadar sonuçlarla ilgili açıklama yapmayacaklarında anlaştılar. İçişleri Bakanlığı ülke çapında seçim sandıklarından gelen kısmi sonuçları periyodik olarak duyururken adaylar bu anlaşmaya bağlı kaldılar. Cumhurbaşkanı seçilen Ruhani, yüzde 50'lik eşiği sadece 261.251 oyla kazanmasına rağmen rakipleri, Ayetullah Hamaney'in yaptığı gibi hemen kutlama mesajları yayımladılar.
Bunu, -daha sandıklar açıkken ve hiçbir oy sayılmamışken- Musavi'nin "büyük bir farkla" seçimi kazandığına dair resmi "bilgi" aldığını duyurduğu 2009'la kıyaslayın. Bu, onun seçimde hile olduğunu iddia etmesi ve destekçilerini protesto için sokaklara davet etmesine zemin hazırlamış, Yeşil Hareket'in doğmasına yol açmıştı. Musavi, hile iddiasını destekleyecek sağlam deliller ortaya koyamayınca Yeşillerin arkasındaki halk desteği büyük ölçüde azalmıştı.
Yeşillerin başarısızlığına rağmen hareket, o zamandan beri İranlı sürgünler, İsrail'in avukatları ve Batılı müdahalecilerin, İran'da katılımcı İslami yönetimin yerini Batı tarzı laik demokrasinin alacağı fantezilerinin ana kaynağı oldu.
Ama reformcular ve onların -İran'ın geleceğine dair görüşleri İranlı ilkecilerden ayrı olmasına rağmen İslam Cumhuriyeti'ni destekleyen- merkezci müttefikleri, Yeşil Hareketi'yle aralarına mesafe koydular. Bu onların yeni bir grup kurmalarına ve 2009'dan, 2005'te Rafsancani'nin cumhurbaşkanlığı seçimindeki mağlubiyetinden ve cumhurbaşkanlığı sırasında Hatemi'nin başarısızlıklarından ders almalarına imkan verdi ki bu dersler, bu sene Ruhani'nin seçim başarısı için önemli oldu.
Amerika Birleşik Devletleri ve Batı'nın, İslam Cumhuriyeti'nin ülkelerinde yaşayan İranlılar için kalıcı ve meşru bir sistem olmadığına dair kötü düşüncelerden kurtulmaya ihtiyacı var. Ve İslam Cumhuriyeti'nin ana özellikleri olan katılımcı İslami yönetim ve dış politika bağımsızlığı, sadece İran'da değil Orta Doğu boyunca yüz milyonlarca Müslüman nezdinde büyük bir cazibeye sahiptir. ABD'nin bu realiteyi kabullenme zamanı gelmiştir
Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya