Mağlup olan seçkinlerin sabotaj yapacağı konusunda Tunus ve Mısır'da ciddi endişeler dile getiriliyor. Devrimci ve demokrasi yanlısı gruptaki çoğu kişi, karşı devrimin sessizce yaklaştığından bahsediyor. Bu, şaşırtıcı değil. Eğer devrimler büyük değişiklikler için yapılan şiddetli mücadelelerse, her devrim gizli ya da aşikar şekilde bir karşı devrim olmasını beklemelidir. Fransa, Rusya, Çin, İran ve Nikaragua'daki devrimlerin hepsi uzun iç ya da uluslararası savaşlarla yüz yüze gelmiştir. Mesele, karşı devrim tehlikesinin beklenip beklenmemesi değildir, mesele daha çok, 'devrimlerin' eskiye dönüş tehlikesini dengelemek için yeterince devrimci olup olmadığıdır. Arap devrimleri, alışılmadık olmalarından dolayı belirgin şekilde kırılgan görünüyor. Bunların yapısal kuralsızlıkları, siyasi değişimin paradoksal yörüngesiyle dışa vurulur.

Tarihi olarak üç tür tepeden tırnağa rejim değişikliği/siyasi değişim göze çarpar. Birincisi ‘reformcu değişim’dir. Bunda sosyal ve siyasi hareketler seferber edilir ve sürekli kampanyalar yapılarak devlet kurumları vasıtasıyla reform yapması için mevcut rejime baskı yapılır. Muhalif hareketler, tabanlarını harekete geçirme suretiyle sosyal güçlerine dayanarak siyasi seçkinleri, toplumsal anlaşmalarla kendilerini, kanunları ve kurumları reforme etmeye zorlarlar. Böylece değişim, mevcut siyasi düzenlemeler vasıtasıyla meydana gelir. 1980'lerde Meksika ve Brezilya gibi ülkelerde demokrasiye geçiş bu şekilde oldu. İran'daki Yeşil hareketin liderleri halihazırda benzer reformist yörüngede ilerliyorlar. Bu yörüngede reformların derinlik ve boyutu değişir. Değişim, sathi olarak kalabilir fakat bütünüyle hukuki, kurumsal ve siyasi-kültürel reformlar yapılmasıyla gerçekleşirse derin de olabilir.

Siyasi değişimin ikinci şekli ise ‘isyancı model"dir. Bu modelde gelecekteki siyasi yapıyla ilgili planlar yapan tanınmış bir yönetim ve örgüt ortaya çıkıncaya kadar oldukça uzun bir zaman diliminde devrimci bir hareket oluşur. Öte yandan, mevcut rejim de polis ve askeri unsurlarla direnmeye devam eder, yavaş yavaş aşınmalar ve firarlar da yönetimi çatırdatmaya başlar. Devrimci kamp ilerler, firarileri cezbeder, gölge bir hükümet kurar ve alternatif bir iktidarın bazı kurumlarını tesis eder. Bu arada rejim idaresi felç olur, yönetimdekilerle muhalifler arasında "çifte iktidar"ın olduğu bir devlet oluşur. "Çifte iktidar"lı devlet yapısı, devrimci kampın başkaldırarak devlet gücünü zorla ele geçireceği savaşla sona erer. Devrimci kamp, devletin eski kurumlarını ortadan kaldırır ve yerine yenilerini tesis eder. Burada, devletin yeni görevliler, ideoloji ve yönetim tarzıyla geniş kapsamlı bir revizyondan geçmesi söz konusudur. 1979 İran devrimi, Nikaragua'da Sandinista devrimi ya da 1952'deki Küba devrimi bu tür isyancı yol örnekleridir.

Üçüncü ihtimal de 'rejimin çökmesi'dir. Devrimci hareket genel grevler ve geniş kapsamlı sivil itaatsizlik uygulamalarıyla ya da rejimi gittikçe kuşatan devrimci bir savaşla kuvvetlenirse sonunda rejim çöker. Rejim, karışıklıklar, firarlar ve tamamen düzensizlikler içinde çöker. Rejimin yerine de alternatif seçkinler ve kurumlar gelir. Romanya'da Çavuşesku rejimi 1989'da dramatik bir siyasi kaos ve şiddetle çöktü fakat sonunda, yeni kurulan siyasi yapı Milli Kurtuluş Cephesi altında farklı siyasi ve ekonomik sistemlerin yükselmesine yol açtı. Devrimci isyan Trablus'u boğmaya devam ederse Kaddafi'nin Libyası da benzer bir tecrübe yaşayabilir. Reformcu tarzın aksine hem 'isyan'da hem 'çökme'de, siyasi yapının reforme edilmesi teşebbüsleri mevcut devlet kurumları vasıtasıyla değil, büyük ölçüde bunların dışında gerçekleşir.

Şimdi Mısır'daki devrim, Tunus'taki gibi bu tecrübelerden hiçbirine benzemiyor. Mısır ve Tunus'ta güçlü siyasi ayaklanmalardaki yükseliş, zamanımızın en çabuk devrimlerine yol açtı. Uzun süredir görevde olan otoriter idarecilerden kurtulmayı, iktidar partileri, yasama organları ve çok sayıda bakanlık da dahil onlarla ilişkili kurumları sökmeyi Tunuslular bir ayda, Mısırlılar ise sadece 18 günde başardılar, bu arada da anayasal ve siyasi reform sözü aldılar. Ve tüm bunlar fevkalade sivil, barışçı ve hızlı bir şekilde başarıldı. Lakin bu şaşırtıcı hızdaki zaferler muhalefete yeni devletin kontrolünü ele alabilecek paralel idare organları oluşturmaları için pek fırsat vermedi. Bunun yerine muhalefet, anayasayı değiştirmek, serbest seçimler yapılmasını sağlamak, siyasi partilerin özgürlüğünü temin etmek ve uzun vadede demokratik hükümeti kurumsallaştırmak gibi önemli reformları, devrim adına mevcut rejimin kurumlarının, mesela Mısır'da ordunun yapmasını istiyor. Yine burada bu devrimlerin önemli bir anormalliği vardır: Sosyal açıdan muazzam derecede kudret isterler ama idari yetkileri azdır; olağanüstü bir egemenlik isterler ama gerçekte yönetmezler. Bunun için mevcut rejimler ayakta kalır; ne yeni devletler, yeni yönetim birimleri vardır ne de devrimin arzusu istikametinde kendilerine has yönetim tarz ve araçları.

1990'ların sonunda Doğu Avrupa'da görülen devrimlerin de Arap emsalleri gibi şiddet içermediği, sivil ve fevkalade hızlı (Doğu Almanya'da devrim sadece 10 gün sürdü) olduğu doğru fakat bunlar Tunus ve Mısır'ın aksine, siyasi ve ekonomik sistemi tamamen dönüştürmeyi başardılar. Bu mümkün oldu çünkü çöken Doğu Alman komünist devleti kolayca dağıldı ve kendisini feshederek zaten mevcut durumdaki Batı Almanya yönetimine katıldı. Genel olarak Doğu Avrupa halklarının sahip olduklarıyla (tek parti, komünist devlet) ve istedikleri (liberal demokrasi, piyasa ekonomisi) arasındaki fark o kadar köklüydü ki değişim yörüngesinin devrimci olması gerekmişti. Yarım yamalak, sathi ve reformcu değişim kolayca fark edilecek ve dirençle karşılanacaktı. Bu da, 'değişim, özgürlük ve sosyal adalet' talepleri yapılan Arap devrimlerinden biraz farklıydı. Bu talepler o kadar geniş kapsamlıdır ki karşı devrimciler tarafından da savunulabilir. Neticede, Arap devrimleri belki de Gürcistan'da 2003'teki Gül Devrimi ve kasım 2004-ocak 2005'te Ukrayna'daki Turuncu Devrim'e benzer. Her iki durumda da kitlesel ve sürekli halk protestoları baştaki yolsuz idarecileri devirmişti. Açık konuşmak gerekirse bu örneklerde değişimin yörüngesinin devrimci olmaktan daha çok reformcu olduğu görülüyor. 

Fakat Arap siyasi ayaklanmalarında daha ümit verici bir taraf var. Bu siyasi olaylardaki güçlü devrimci tarz inkar edilemez, bu da ayaklanmaları Gürcistan ve Ukrayna'dakinden daha derin yapıyor. Tunus ve Mısır'da zorba yöneticiler ve baskı araçlarının ayrılmaları, bilhassa bastırılmış kesimler olmak üzere sivillere, toplumlarının durumlarını düzeltmek üzere beklenmedik bir boş alan açtı. Çoğu devrimci dönüm noktalarında olduğu gibi toplumun siyasi yapısına muazzam bir enerji boşaldı. Yasaklanmış siyasi partiler gün yüzüne çıktı, yenileri de kuruluyor. Toplumsal örgütlerin de sesleri daha çok çıkmaya başladı ve olağanüstü halk girişimleri görülmeye başlandı. Mısır'da çalışan kesim, zulme uğrayacağı korkusu olmadan, ihlal edilen haklarını saldırgan bir şekilde takip ediyor. Emekçiler, yeni bağımsız sendikalar için bastırıyorlar, bazıları ise devrim ilkeleri "değişim, özgürlük ve sosyal adalet" için '25 Ocak Devrim İşçileri Koalisyonu'nu kurmuş durumdalar. Kırsal bölgelerde küçük çiftçiler, kendileri bağımsız sendikalar organize ediyorlar, diğerleri de daha iyi ücret ve şartlar için mücadeleye devam ediyorlar. Yakınlarda kurulan Kahire'deki Aşwaiyyat Sakinleri Teşkilatı, rüşvetçi valilerin görevden alınmaları ve rejim tarafından desteklenen 'yerel konsey'lerin kaldırılması çağrısında bulundu. Gençlik grupları, kenar mahallelerin temizliğini organize ediyorlar, inşaat işleriyle meşgul oluyorlar ve vatandaşlık gururunu yeniden elde etmek istiyorlar.  Öğrenciler sokaklara dökülüyorlar ve Eğitim Bakanlığı'nın eğitim programını gözden geçirmesini talep ediyorlar. Kıpti ve Müslümanların mezhepçilik ve provokasyonlarla mücadelede iş birliği hikayeleri ise zaten biliniyor, burada tekrar etmeye gerek yok. Ve hiç şüphesiz Tahrir Devrimci Cephesi, reformları hızlandırması için orduya baskı yapmayı sürdürüyor. Tüm bunlar, halkın müstesna zamanlardaki sorumluluğunu gösteriyor. Olağanüstü kurtuluş duygusu, yeni ve adil bir düzen hayali, kısaca  'yeni olan her şey'e arzu bu devrimlerin ruhunu ifade ediyor. Bu dönüm noktalarında toplumlar, siyasi seçkinlerinin çok daha önüne geçerler ve devrimlerin büyük bir tuhaflığını, 'yeni'ye olan devrimci arzuyla 'eski'yi muhafaza etmeye yol açabilecek reformcu yörünge arasında çelişkiyi teşhir ederler.

O halde biz Arap devrimlerinden nasıl bir mana çıkaracağız? Bunlar ne 'devrim' olarak ne de tek başına basitçe ‘reform’ tedbirleri olarak nitelendirilebilir. Bunun yerine biz ‘reformsu-devrimler’ (refo-lutions) diyebiliriz, devlet kurumlarında ve devlet kurumları vasıtasıyla reform isteyen devrimler.  Aslında reformsu devrimler paradoksal süreçlerdir, üzerine titrenen fakat saldırılara maruz olan şeyler. Reformsu devrimlerin, düzenli bir geçiş sağlamayla değişimin maliyetini dramatik şekilde yükselten şiddet, yıkım ve kaos gibi kötülükleri önleme avantajları vardır. Buna ilaveten devrimci aşırılık, ‘korku krallığı’, dışlama, intikam, basit yargılama usulleri ve giyotin de önlenebilir. Ancak, yalnızca halk, sivil toplum örgütleri, işçi sendikaları ve toplumsal hareketlerin uyanık kalmaya, seferber olmaya ve baskı yapmaya devam etmeleri halinde, toplumsal anlaşmalarla gerçek dönüşüm ihtimali de vardır, Aksi takdirde reformsu devrimler karşı devrimvari restorasyon tehlikesi taşırlar. Çünkü devrim devlet gücünün önemli kurumlarını dönüştürmemiştir. Halk ayaklanmasının şiddetiyle yaralanan güçlülerin, çaresizce yeniden bir araya gelmeye çalışacakları, sabotaj girişiminde bulunacakları ve karşı propagandaya başvuracakları tahayyül edilebilir. Eski üst düzey devlet yetkilileri, eski parti ileri gelenleri, önemli genel yayın yönetmenleri, büyük şirketler, istihbarat servislerinin rencide olmuş üyeleri ve tabii ki bahsetmeye gerek yok ordu mensupları, iktidar ve propaganda araçlarına nüfuz etmeye ve durumu kendi lehlerine çevirmeye çalışabilirler. Tehlike bilhassa, devrim ateşi söndüğü, normal hayat başladığı, yeniden inşadaki sert gerçekler anlaşıldığı ve halk inancını yitirdiği zaman daha bariz olur. Reformsu devrimleri devrime dönüştürmeden anlamlı bir değişim gerçekleştirmek için başvurulacak çok az merci var.

Kaynak: Jadaliyya      

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas