Türkiye’deki referandumun sonuçları devletin yapısı, politikaları ve hükümetin performansı konusunda önemli bir dönüşümü temsil ediyor. Bu durum geçmişte sorunlara ve paradokslara sahne olan Türk siyasetini değiştirecektir. Hiç kuşkusuz, referandumda sağlanan dönüşüm Kürt sorunuyla ilgili son göstergelerin temel sebebiydi. Bu göstergeler, Kürt liderlerin ve grupların sunduğu talepler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve başka üst düzey yetkililerin açıklamaları üzerinden Kürt sorununun çözümüyle ilgili tartışmalara yoğunlaşıyordu.

Türkiye’deki Kürtlerin talepleri, federatif bir sistem kurulmasını, Kürt çoğunluğa sahip Güneydoğu illerine özerk yönetim verilmesini, Kürtçe eğitim hakkının kabulünü, Güneydoğu’daki hükümet kurumlarına Kürt bayrağının asılmasını ve hükümetin PKK lideri Abdullah Öcalan’la doğrudan müzakere etmesini içeriyor. Türk yetkililer özerk yönetim ve Öcalan’la müzakere konusunu kırmızı çizgi olarak görüyor ama çözüme hazır olduklarını da teyit ediyorlar. Hükümet PKK’ya yakın Kürt siyasetçilerle istisnai bir görüşme yaparak sorunu diyalogla çözme eğilimini açıklamış durumda. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, BDP liderleriyle görüşmesinin ardından “Bütün sorunlarımız çözülebilir, demokrasi ve hukuku önemli araçlar olarak görürsek kan akıtmadan çözüm imkânı var” dedi.

Doğal olarak tarafların Kürt sorununun çözümüne yaklaşımı, tarafların doğrudan çıkarlarıyla ele alınabilir. Zira Kürtler, haklarını almanın ve şartlarını iyileştirme zamanının geldiğini düşünüyor. AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana bölge halkının şartları ciddi iyileşme yaşadı. Hükümet de Kürt bölgelerinde elde ettiği nüfuzu ve varlığını korumak istiyor. Dahası, bu bölgelerdeki nüfuzu gelişiyor. Türkiye’de nüfusları 14 milyona varan Kürtlerin üçte birinin son anayasa değişiklikleri lehinde oy kullandığı görüldü.

Kürt liderlerle Türk hükümeti arasında soruna artık çözüm bulunması konusunda açık bir anlayış söz konusu, ancak şartlar ve veriler çözüm sürecine girişi derinden etkiliyor. Engelleyici şartların en belirgini PKK’nın silah bırakmaması. Erdoğan hükümeti bu durumu kabul etmiyor. Türk yetkililerin PKK ve silahı konusundaki endişesini artıran bir diğer nokta da, İsrail’in PKK liderleriyle bağlantılarını ve ilişkilerini yenileme çabasına dair söylentiler. Bir başka engel de bölgesel şartların Kürt sorununu etkilemesi. Kürt meselesini çoğunlukla bölgesel bir sorun olarak gören Ankara, PKK’lı unsurların geleceğini ve komşularla ilişkilerini ele almak için komşu ülkelerle üst düzey bağlantılarda bulunuyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a göre bağlantılar Tahran, Şam, Erbil ve Bağdat’ın yanı sıra Irak’taki Amerikan güçleriyle koordinasyonu kapsıyor.

Engellerin önemine rağmen özellikle de PKK’nın silahı bırakma ve siyasi partiye dönüşme eğiliminin gölgesinde çözüm uzak değil. PKK’nın çoğunluğu tarafından kabul edilen bu durum çözüme varılmasından sonra gerçekleşebilir. Hükümetse çözümün giriş kapısı olarak silah bırakılmasını istiyor. Bazılarıysa PKK’nın çözüm müzakereleri başlamadan önce buna nihayetinde onay vereceğini düşünüyor.

Özetle Türkiye hükümetiyle Kürtler arasında çözüm konusunda yakınlaşma ve uyum söz konusu. Bu durum sorununu çözüm rayına oturtuyor. Son reformların en önemli faslı da çözümün ipuçlarını çizecek yeni anayasanın kabulü olacaktır. (Umman gazetesi Vatan, 7 Ekim 2010)

Kaynak: Radikal