Son derece sıkıcı pek çok nedenden dolayı siyaset bilimcilerin "etik" meselesiyle ilgili olarak dünya politikasında gerçek deneyler yapmasına imkân yok. Bir devlet başkanına "diyelim ki size karşı dengeleyici bir koalisyonun şekillenip şekillenmeyeceğini görmek için şu komşu ülkeyi işgal etmede sizce mahsur var mı?" diye soramayız. Bizim kısmetimizde buymuş. Uluslararası İlişkiler uzmanının ümit edebileceğinin en fazlası "tabiî bir deneydir." Olaylar belirli bir değişkenin değerini değiştirdiğinde ve o değişimin dünya politikası üzerindeki etkilerini yakından gözlemlediğimizde olur o da. Şu an savaşın sebepleri hakkında tabiî bir deneyin üzerindeyiz ve sonuçlar sevimli de çıkabilir sevimsiz de.
Afganistan ve Irak, rahatlatıcı bir gerçeği gölgeledi; dünya son on yıllar içerisinde daha bir barışçıl oldu. Human Security Report'a bakın, bu önermeyi destekleyecek verileri bulacaksınız. Modern tarihte, büyük güç savaşlarının olmadığı kayıtlı en uzun dönemin ortasındayız. Devletler arası savaşlar 70'lerden beri azalıyor. Yine, iç savaşlar ve gücün kullanıldığı diğer formlar 90'ların ortalarından bu yana azalıyor. Amerika Birleşik Devletleri iki çatışmaya bulaştı ama Amerika dünyanın geri kalanının çoğu için daha önce hiç bu kadar barışçıl değildi.
Durum niçin böyle? Muhtemel çeşitli cevapları var ve açıklamalardan hangisinin doğru olduğunu tespit etmesi zor bir iş. Liberaller, Kantçı üçlüye yani demokrasi, uluslararası örgütler ve karşılıklı ekonomik bağımlılığa işaret edeceklerdir. Bu üç trend, savaşın liderlere olan mâliyetini çok daha fazla artırdı. Küreselleşmenin son on yıl boyunca yoğunlaşması bu trendi hızlandırdı. Liberaller, Norman Angell'dan bu yana devletler, barışın şiddet takasından daha kazançlı olduğunu bir kez keşfettikten sonra, savaş, bir politika aracı olarak gözden kaybolacaktır diyorlar.
Realistler farklı bir açıklama sunuyorlar: nükleer silahların yükselişi. Nükleer caydırıcılığın kaçınılamaz bir mantığı vardır: Mahvedici bir karşı saldırı ihtimali, ilk saldırıyı engellemek için yeterli bir cezadır. Kuzey Kore'yi çevreleyen jeopolitik gerilimlere rağmen fiili savaş yaşanmadı çünkü nükleer takas ihtimali Kuzeydoğu Asya'daki tüm büyük güçleri korkutmaktadır.
Son yıllarda savaşla ilgili liberal ve realist savlar, hangi sebebin daha önemli olduğunu ayırtetmeyi güçleştirecek şekilde aynı istikamette ilerliyor. Bu durum değişmek üzere çünkü Kantçı üçlüciddi bir yenilgiye uğramak üzere. Küresel ekonomik kriz, yeni tarifeler ve döviz manipülasyonlar formunda zuhur eden komşuyu zarara uğratma politikalarını teşvik ediyor. Kriz, uluslararası kurumların güçsüzlüğünü ifşa etti (G-20'nin ticaretin önüne yeni engeller çıkarmama yönünde söz vermesinden bir ay sonra Rusya, Hindistan, Brezilya ve Arjantin sözlerinden caydılar). Ekonomik gerilemenin süresi ne kadar uzarsa büyük güçlerden herbiri, kendi ekonomilerini desteklemek için o kadar içe döneceklerdir.
Peki bu savaşa yol açar mı açmaz mı? Cevap, kimin haklı olduğu hakkındaki düşüncenize bağlı... Eğer savaş nadir olaylardan biri olarak kalmayı sürdürürse o halde realistler modellerinin gücü hakkında sevinç çığlığı atabilirler. Yok daha fazla savaşlar patlak verirse bu durumda da liberaller kendilerinin haklı olduğunu söyleyebileceklerdir.
Şahsen her iki savın da aynı istikamette seyretmesini daha çok sevmiştim.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın